Ölümler, açlıklar, işkenceler ve katliamlar... Tehditler, işgaller, emperyalist emeller ve yeniden çizilen sınırlar... Direnişler, umutlar, kırılmalar ve bozulan planlar... Bir yıl daha geride kalmak üzereyken, öne çıkan anahtar kelimeler bunlar oldu. Emperyalist güçlerin hegemonya mücadelesi her geçen gün saldırganlaşıyor. Her aktör çeşitli enstrümanlarla köşe tutmaya çalışıyor. Ancak bazen bir direniş -ne kadar kayıp verse de- tüm bu güçlerin planını bozmaya ya da en azından her şeyin o kadar da kolay olmadığını göstermeye devam ediyor. İşte 2025 yılı dünyada böyle geçti... Ortadoğu Filistin Gazze Şeridi'ne 7 Ekim 2023'ten beri düzenlediği saldırılarda on binlerce Filistinliyi katleden İsrail, 2025 yılında saldırılarını şiddetlendirerek devam ettirdi. Ancak İsrail'in yürüttüğü soykırım politikası saldırılarla da sınırlı kalmadı: Gazze'de aç bırakma, zorla yerinden etme ve altyapının yıkımı sonucu büyük bir insani felaket yaşandı, yaşanmaya da devam ediyor. Gazze Şeridi'ne giriş sağlanan tüm kara yollarını kapatan İsrail, uzun süredir yardım tırlarının geçişine izin vermedi, yardım kuruluşlarının faaliyetini engelledi. Bölgede faaliyet göstermesine izin verilen ABD ve İsrail destekli Gazze İnsani Yardım Vakfı'nın yardım merkezlerine de pusular kuruldu. Toplumsal baskının artması sonucu Belçika, Kanada, Avustralya, İngiltere, Portekiz, Fransa, Monako, Lüksemburg, Malta ve San Marino Filistin Devleti’ni resmen tanıdıklarını duyurdu. Bu süreçte Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, “Filistin Sorununun Barışçıl Çözümü ve İki Devletli Çözümün Uygulanmasına İlişkin New York Bildirgesi”ni onaylayan tasarıyı, ABD'nin de aralarında olduğu 10 ülkenin "hayır" oyuna karşı 142 "evet" oyuyla kabul etti. 10 Ekim’de ateşkese varıldı varılmasına, ancak İsrail’in saldırıları son bulmadı. Ateşkesin yürürlüğe girmesinden bu yana İsrail anlaşmayı en az 969 kez ihlal etti. Düzenlenen saldırılarda en az 418 sivil yaşamını yitirdi, 1141 kişi yaralandı. Gazze’den geriye patlamamış mühimmatlar ve koca bir enkaz kaldı. Gazze Şeridi'nde şu anda yaklaşık 70 milyon ton enkaz ve patlamamış 20 bin mühimmat olduğu tahmin ediliyor. Katledilen Filistinli sayısı ise 2025’te 71 bini aştı. İsrail'in enkaz yığınına çevirdiği Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Cibaliye bölgesinde yılın son gününe girerken Noel Baba kostümü giyen bir kişi Filistinli çocukların yüzlerini gülümsetirken. Suriye Batı’nın ve bölgesel müttefiklerinin yıllara yayılan Suriye hedefi, 2025 yılına girerken gerçekleşti. “Esad gitti, demokrasi geliyor” propagandasıyla kamuoyuna sunulan plan kapsamında, Heyet Tahrir'uş Şam (HTŞ) öncülüğündeki cihatçı blok iktidara geldi. İktidara geldiler gelmesine ama ülkenin parçalı yapısı, cihatçıların yönetimi tam anlamıyla ele geçirmesine olanak vermedi. Bir yanda Şam merkezli cihatçılar, bir yanda kuzeyde kontrolü sağlayan Suriye Demokratik Ordusu (SDG), bir yanda Golan Tepeleri’ni işgal eden İsrail, bir diğer yanda Türkiye, ABD, İngiltere gibi çıkarları için üst üste hamleler yapan ülkeler… Sonuç mu? Katledilen Aleviler, saldırı düzenlenen Dürziler, planlar, operasyonlar, krizler, propagandalar… Oysa ortada hâlâ büyük bir sorun var: Suriye'nin nasıl paylaşılacağı. Suriye'nin paylaşımına yönelik krizi nihayete erdirmek amacıyla SDG ile HTŞ yönetimi arasında 10 Mart'ta mutabakata varıldı. Yıl sonuna kadar SDG'nin Suriye devlet kurumlarına entegrasyonu öngörüldü. Ancak hedef tutmadı… Süreç "bir adım ileri, iki adım geri" misali bir türlü çözülemedi. Zaman zaman olumlu mesajlar verildi, zaman zaman çatışmalar yaşandı, zaman zaman emperyalist güçlerin kurduğu masalarda yeni sınırlar çizildi... 2025, sorunları bir sonraki yıla devrederek sonlandı. Lübnan İsrail’in Lübnan’a başlattığı saldırılar geçtiğimiz yıl geniş çaplı bir savaşa dönüşmüş ve 4 binden fazla Lübnanlı hayatını kaybetmiş, yaklaşık 17 bin kişi de yaralanmıştı. 27 Kasım 2024'te Lübnan ile İsrail arasında sağlanan ateşkes anlaşmasına rağmen Hizbullah’ı bahane eden Tel Aviv hükümeti ateşkesi bu yıl da ihlal etmeyi sürdürdü. Binlerce kez ihlal edilen ateşkes sonucunda en az 335 kişinin hayatını kaybettiğini, 973 kişinin yaralandı açıklandı. Ayrıca İsrail ordusunun Lübnan’ın bazı bölgelerindeki işgali de devam ediyor. Öte yandan yılın ilk ayında yeni Lübnan Cumhurbaşkanı belirlendi. Hizbullah'ın desteklediği adayın ABD, Fransa ve Suudilerin baskılarıyla adaylıktan çekilmesi sonucunda, Lübnan Genelkurmay Başkanı Joseph Avn cumhurbaşkanı yeni seçildi. ABD'nin "ateşkesi genişletme ve ülkeyi istikrara kavuşturma" bahanesiyle Lübnan hükümetine yaptığı baskılar ağustos ayında sonuç verdi. Hükümet, Hizbullah da dahil olmak üzere tüm devlet dışı silahlı varlığın sona erdirilmesine yönelik planı onayladı. Ülkedeki tüm silahlı varlığın devlet tekeline alınması ve grupların elindeki silahların toplanmasına yönelik kararın 2025 yılı sonuna kadar uygulamaya geçeceği belirtildi. Ancak Hizbullah, İsrail'in saldırıları ve işgali son bulana kadar silah bırakmayacağını açıklamıştı. Lübnan halkı da kararın ardından Beyrut, Güney Lübnan ve Doğu Bekaa bölgesinin de aralarında bulunduğu çeşitli yerlerde kitlesel protestolar düzenledi. Ayrıca 27 Eylül 2024'te İsrail’in hava saldırısında öldürülen eski Hizbullah lideri Hasan Nasrallah'ın cenaze töreni de ancak Şubat ayında yapılabildi. Nasrallah için Beyrut’ta düzenlenen cenaze törenine yüz binlerce kişi katılırken, İsrail savaş uçakları törenin yapıldığı stadyum üzerinde alçak uçuş yaptı. İsrail uçakları Nasrallah'ın cenaze töreni üzerinde alçak uçuş gerçekleştirirken, yüz binlerden “İsrail’e ölüm” sesleri yükseldi. Yemen Yemen’deki Husiler, 2025’te de Gazze halkıyla dayanışma amacıyla Kızıldeniz'deki İsrail bağlantılı ticari gemilere saldırılar düzenledi. ABD ise Husileri “Yabancı terör örgütleri” listesine aldığını duyurdu ve bölgeye dönük hava operasyonları başlattı. Hava harekâtı kapsamında Yemen'in Husi kontrolündeki bölgelerinde neredeyse her gün ABD'nin sorumlusu olduğu ölümcül saldırılar yaşandı. Saldırılarda siviller hedef alındı, birçok yaşam alanına saldırıldı. Husiler buna rağmen gemilere yönelik saldırılarını ve İsrail'in stratejik noktalarına hedef almayı sürdürdü, hatta İsrail'in pek bir övündüğü "Demir Kubbe" isimli hava savunma sistemini bomba yüklü İHA'larla aşarak onlarca kişiyi yaralamayı başardı. Bunun üzerine İsrail Yemen'in başkenti Sana'ya çok sayıda uçağın katıldığı hava saldırıları düzenledi. İran Geçtiğimiz yıl İran’ın hava savunma sistemlerini hedef alan saldırılar gerçekleştiren İsrail, 2025’in haziran ayında saldırılarını şiddetlendirdi. İran'ın çeşitli kentlerindeki nükleer tesisler başta olmak üzere ordunun üst komuta kademesini de hedef alan geniş çaplı saldırılar sonucu Genelkurmay Başkanı, Devrim Muhafızları Genel Komutanı ve bazı üst düzey komutanlar ile 9 nükleer bilim insanı öldürüldü. Bunun üzerine İran’dan İsrail’e misilleme saldırısı gerçekleşti. Tarafların resmi açıklamalarına göre İsrail saldırılarında en 627 kişi hayatını kaybetti, 4 binden fazla kişi yaralandı; İran’ın misillemesinde ise 28 öldü, 1272 kişi yaralandı. Ardından İsrail’in yardımına ABD yetişti. ABD, 22 Haziran'da İran'ın Natanz, Fordo ve İsfahan'daki üç nükleer tesisine saldırı düzenlediğini duyurdu. İran ise ertesi gün ABD'nin Katar'daki El-Udeyd Hava Üssü'nü hedef aldı. 24 Haziran’da taraflar arasında ateşkes sağlandı. İran saldırıların ardından askıya aldığı denetimlerin yeniden başlamasını sağlayacak şekilde Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) ile Kahire'de anlaşmaya vardı. Tahran'a BM yaptırımlarını kaldıran BM Güvenlik Konseyi (BMGK) kararında yer alan snapback mekanizmasının işletilmesinin ardından İran, anlaşmanın geçersiz olduğunu duyurdu. İran'ın İsrail'e başlattığı misilleme saldırısı esnasında Lübnan'da çekilen bu video gündem olmuştu. Katar Trump’a 400 milyon dolar değerinde “başkanlık uçağı” hediye edecek kadar ABD’ye yaltaklanan, petrol parasıyla dış politika yürütmeye çalışan Katar’ın egemenliği bu yıl iki defa ayaklar altına alındı. İran, Washington’ın saldırısına misilleme olarak Katar’daki ABD üssünü hedef aldı. Füzelerin yalnızca bir kısmını durdurabilen Katar’ın toprakları patlamalarla sarsıldı. Ardından İsrail, Katar'da bulunan Hamas müzakere heyetini hedef alan bir saldırı gerçekleştirdi ve Katar’ın egemenliği bir kez daha çiğnendi. Katar'ın himayesindeki uluslararası islamcı örgüt Müslüman Kardeşler'in ağırlığı artmıyor. Fakat Körfez'de Suudi Arabistan-BAE geriliminin ağırlığı artıyor. Katar, kendi yolunu bulmaya çalışacak. İsrail Filistin’de soykırıma girişti, İran’a savaş açtı, Yemen’i bombaladı, Lübnan’da binlerce kez ateşkesi çiğnedi, Suriye’yi işgal etti, Katar’ın egemenliğini ayaklar altına aldı… Arkasında müttefiki ABD’nin desteği, ölüm araçlarının depolarında Anadolu topraklarından geçerek gelen Azeri petrolü, emrinde sivilleri katlederken gülerek videolar paylaşan askerleri vardı. Evet, İsrail bu yıl da düşmanlarına büyük zararlar verdi. Ancak kendi hedeflerine de ulaşamadı. İsrail’in 2025’teki en büyük hedefi başarısızlıkla sonuçlandı. Aylar boyunca saldırdılar, öldüler, öldürdüler, intihara sürüklendiler ancak yine de Gazze Şeridi’ne sahip olamadılar. Molozlarıyla, açlığıyla, ölümüyle, hüznüyle, umuduyla, direnişiyle… Öyle ya da böyle Gazze hala Filistinlilerin. Bu da İsrail’e dert olsun… İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırıları şiddetlenirken, İsrail ordusunun zaviyatı da artış gösterdi. Gazze Şeridi'ni ele geçirmeye yönelik saldırıda öldürülen askerler bir yana, bu dönemde ordu içindeki intihar oranları da rekor derecede arttı. İsrail tepkilerden dolayı intihar vakalarına ilişkin açıklama yapmaktan kaçınırken, askerlerin bozulan ruh sağlığına ilişkin psikolojik destek programı başlatıldı. Irak Bu yıl düzenlenen genel seçimlerde, mevcut Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani’nin liderliğindeki "İmar ve Kalkınma Koalisyonu" sandıktan birinci çıkarak iktidarını devam ettirdi. Ayrıca 2014 yılından beri ana bileşeni ABD askerlerinden oluşan Uluslararası IŞİD Karşıtı Koalisyon güçlerinin de bölgedeki çalışmaları bu yıl sona erdi. Önümüzdeki yıl, Irak Genel Kurmay Başkanlığı ile Peşmerge Bakanlığı’nın başını çektiği ortak komitenin, ABD ile müzakere yürüterek yeni bir mutabakata varması öngörülüyor. Ayrıca bu yıl, AKP'li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın imzasıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sunulan tezkereyle Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Irak'daki varlığının uzatılması talep edildi. Genel Kurul'da yapılan görüşmelerde tezkerenin üç yıl daha uzatılması AKP, CHP ve MHP’nin “evet” oylarıyla kabul edildi. Birleşik Arap Emirlikleri Somaliland'daki Berbera, Eritre'deki Assab ve Yemen'deki Socotra Adası’na yaptığı yatırımlar göz önüne alındığında Kızıldeniz’e yönelik planları için Sudan oldukça önemli bir stratejik noktaydı. Çünkü Port Sudan’a sağlanacak erişimle zincir tamamlanacak ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Kızıldeniz’e adeta egemen olacaktı. Bir de altın madenlerine, nadir toprak minerallerine ve dahası Libya ve ötesine uzanan kaçakçılık yollarına erişim fırsatı göz önüne alındığında… BAE bu zamana kadar hep yalanlasa da Sudan’daki iç savaşta çok önemli bir aktör oldu ve Hızlı Destek Kuvvetleri’yle hareket etti. Ancak HDK’nin Sudan’daki son ilerleyişinde giriştiği katliamlar uluslararası kamuoyunda büyük tepki topladı ve BAE’nin de planlarının yavaşlamasına neden oldu. Savaşa sonradan dahil olan Türkiye’yle ölümler ve yaralanmalarla sonuçlanacak karşılıklı hamleler yapan BAE, sonrasında Ankara ile tekrar karşı karşıya geldi. Ancak bu sefer ortaya yaralı veya ölü yoktu. İstanbul Başsavcılığı, BAE bağlantılı casusluk operasyonu açıklaması yapmış ve üç şüphelinin yakalandığını duyurmuştu. Fakat birkaç saat sonra açıklama değiştirildi ve BAE’nin adını kaldırdı. BAE tarafından yapılan açıklamayla, Türkiye’ye yönelik diplomatik aşağılama ortaya çıktı: “Türkiye'yi aradık, Başsavcılığın açıklamasını kaldırttık.” Türk personeller tarafından işletildiği belirtilen İHA'ların askeri bir kargo uçağına düzenlediği saldırı sonucu HDK milislerinin yanı sıra dört BAE vatandaşı da hayatını kaybetti. Bunun üzerine BAE tarafından Port Sudan'a üç boyunca düzenlenen saldırılarda ürkiye yapımı insansız hava araçlarının depolandığı askeri hangarlar hedef alındı. Türk destek ekibinden kişilerin yaralandığı bildirildi. Kuzey Amerika ABD Donald Trump, 20 Ocak'ta 170 milyon doları aşkın rekor bağışla 47. ABD Başkanı olarak yeniden göreve başladı. Trump yönetimi, Eğitim Bakanlığı'nı kapatma kararı alıp Savunma Bakanlığı'nın adını "Savaş Bakanlığı" olarak değiştirirken, ülke tarihinin en uzun süreli federal hükümet kapanması bu dönemde yaşandı. Bu dönemde yaşanan bir başka dikkat çekici unsur da Trump’ın diğer ülkelere yönelik emperyalist müdahaleleri oldu. Karayip Denizi’ne askeri çıkarma talimatı veren Trump, her fırsatta bir ülkeyi tehdit etti. Bu tehditler bazen operasyon, bazen yaptırım, bazen de ek gümrük vergileri üzerinden şekillendi. Trump tehditlerinden kalan zamanda ise “barış elçiliğine” soyundu. Filistin’de, Suriye’de, Kamboçya’da, Tayland’da, Kongo’da, Ruanda’da, Ukrayna’da çeşitli “barış” planlarını hayata geçirmeye çalıştı. Ancak imzalanan kimi anlaşmalar kısa sürede kana bulandı. Oysa 2025 Nobel Barış Ödülü’nü almak için onca lobi faaliyeti yürütmüştü… Ancak "kısmetinde" Uluslararası Futbol Federasyonu’nun (FIFA) “Barış ödülü” varmış… FIFA Başkanı Gianni Infantino, 5 Aralık’ta Washington’daki 2026 Dünya Kupası kura çekimi töreninde ABD Başkanı Donald Trump’a FIFA Barış Ödülü’nü verdi. Kanada ABD'nin hedef aldığı ülkelerden biri de komşusu Kanada'ydı. Kanada'yı "ABD'nin 51. eyaleti" olarak tanımlayan Trump, dönemin Kanada Başbakanı Justin Trudeau'yu da "vali" olarak nitelendirdi. Öte yandan ABD yönetiminin Kanada'dan ithal edilen mallara yüzde 25 ek gümrük vergisi getirmesi üzerine Kanada, ABD'nin en yakın ortağına karşı bir ticaret savaşı başlattığını duyurdu. Ancak Trudeau'nun siyasi ömrü 2025'i tamamlamaya yetmedi. Trudeau, Liberal Parti'nin yeni liderinin belirlenmesinin ardından başbakanlık görevlerinden istifa etti ve Mark Carnet liderliğindeki partisi erken genel seçimleri kazandı. Meksika ABD'nin bu yıl rahatsız ettiği ve tehditler savurduğu bir diğer sınır komşusu da Meksika oldu. Meksika'da da "uyuşturucu kaçakçılığını" bahane eden Trump, ülkeye ABD askerleri gönderme teklifinde bulundu. Meksika Devlet Başkanı Claudia Sheinbaum'un söz konusu teklife "Topraklarımızda ABD ordusunun varlığını asla kabul etmeyeceğiz" yanıtını vermesi, iki ülke arasındaki gerilimi arttırdı. Buna karşılık Trump yönetiminin tehdidi ise Meksika’ya yüksek tarifeler uygulamak oldu. Güney Amerika Küba ABD, yıllardır sistematik şekilde saldırdığı Kuzey Amerika ülkesini bu yıl da hedef almaya devam etti. Oysa Küba ve Küba halkı, yaşanan tüm zorluklara rağmen mücadeleyi kararlılıkla sürdürüyor. Sosyalist Küba’yı 60 yılı aşkın süredir iktisadi, ticari ve finansal ablukayla boğmaya çalışan ABD, insanlık tarihinin el alçakça saldırılarından birinde ısrar ediyor. Ülkeyi yalnızca son bir yıl içinde 7,5 milyar dolardan fazla zarara uğratan abluka, Küba halkının başta gıda, ilaç ve enerji kaynakları olmak üzere en temel ihtiyaç ürünlerine ulaşmasını engelliyor. ABD’nin Küba’ya uyguladığı abluka bu yıl da Birleşmiş Milletler’de görüşüldü. ABD hükümetinin yoğun siyasi ve diplomatik baskı kampanyasıyla yürütülen sürece rağmen, ABD’nin Küba’ya uyguladığı abluka BM Genel Kurulu’nda tam 33. kez ezici çoğunluk oyuyla soykırım suçu ilan edildi. Panama ABD’nin bu yıl tehditler savurduğu ülkelerden biri de Panama oldu. Pasifik Okyanusu'nu Karayip Denizi ve Atlas Okyanusu'na bağladığı için oldukça kritik bir öneme sahip olan Panama Kanalı, Jimmy Carter döneminde imzalanan bir anlaşmayla 1999'un sonunda ABD’den Panama’ya devredilmişti. Trump ise Panama'yı, Çinli askerlerin nakliye rotasını işletmesine izin vererek kanalın geri dönüş şartlarını ihlal etmekle suçladı. ABD’ye yönelik geçiş ücretlerinin kaldırılmasını, Çin’in nüfuzunun sonlandırılmasını talep eden ABD, aksi takdirde kanalın kontrolüne el koyma tehdidinde bulundu. Venezuela Venezuela'da 2024’te yapılan devlet başkanı seçimlerini üçüncü kez kazanan Nicolas Maduro, bu yıl 10 Ocak'ta yeni dönemi için yemin ederek görevine başladı. Ancak dönemin ABD Başkanı Joe Biden’ın, ABD destekli muhalefet liderlerinden Edmundo Gonzalez'i Beyaz Saray'da "Venezuela'nın seçilmiş Devlet Başkanı" iddiasıyla ağırlaması, iki ülke arasındaki yılın ilk krizi oldu. Biden’dan görevi devralan Donald Trump ise krizi daha da derinleştirdi ve "uyuşturucu kaçakçılığını" bahane ederek Venezuela'yı adeta kuşatma altına aldı. Birçok tekne herhangi bir soruşturma yürütülmeden hedef alındı, petrol tankerlerine el koyuldu. Aynı zamanda rejim değişikliğine yönelik tehditlerde bulunan ABD, zaman zaman kara operasyonunun da sinyallerini verdi. Buna karşılık Venezuela da 4,5 milyon milis gücünü seferber etti ve herhangi bir saldırıyı püskürtmeye hazır olduğunu bildirdi. ABD, Karayip Denizi'nde teknelere sorgusuz şekilde düzenlediği saldırılara ait görüntüleri sosyal medya üzerinden paylaşıyor. Kolombiya ABD’nin Karayip Denizi’ndeki kuşatmasına bir tepki de Venezuela’nın komşusu Kolombiya’dan geldi. ABD'nin bölgedeki askeri hareketliliğine tepki gösteren Kolombiya Cumhurbaşkanı Gustavo Petro, Latin Amerika ve Karayip ülkelerine birlik çağrısında bulundu. Bunun üzerine ABD Başkanı Trump, Petro'nun "uyuşturucu üretimini teşvik ettiğini" öne sürdü ve ülkeye yapılan ABD yardımını kesme kararı aldığını duyurdu. Arjantin Arjantin’de yılın ilk günleri, faşist Devlet Başkanı Javier Milei'nin, takipçilerine birkaç saat içinde değersiz hale gelen bir kripto para birimi satın almalarını önermesi üzerine başlayan krizle geçti. Milei'nin partisi, La Libertad Avanza’nın başkentin bulunduğu Buenos Aires eyaleti yerel seçimlerde Peronist muhalefet karşısında aldığı ağır yenilgi ise kendisinden büyük beklentileri olan liberalleri şoke etti. Ancak piyasacı politikalarıyla ülkedeki yoksulluğu derinleştiren Milei’nin yaşadığı bu hezimetin ardından, Ekim ayında yapılacak parlamento seçimleri için ABD kesenin ağzını açtı ve 40 milyar dolar değerinde döviz takası ve borç yatırımı önerdi. Milei’nin partisi, müttefikinin de desteğiyle parlamento seçimlerini kazandı. "İsrail Nobel'i" olarak da tanımlanan Genesis Ödülü ilk kez Yahudi olmayan birisine verildi. Gerekçe ise Milei'nin İsrail'e sunduğu açık destekti. Ödülünü alan Milei, İsrail Parlamentosunda milletvekillerine seslendi. Bolivya Bolivya da 2025 yılında iktidar değişikliği yaşanan ülkeler listesine girdi. Eski Devlet Başkanı Evo Morales'in adaylığı görev süresi sınırlamaları ve parti üyeliğiyle ilgili teknik ayrıntılar bahane edilerek engellendi, Morales ile arası bozulan bir diğer eski Devlet Başkanı Luis Arce'nin de yarıştan çekilmesi, Sosyalizm Hareketi (MAS) partisinin adaylığını geçersiz kıldı. Sol koalisyon içindeki bölünme ve ülkenin yaşadığı derin ekonomik kriz, MAS'ın iktidara geri dönmesini bekleyen kişi sayısında büyük bir azalmaya neden oldu. Böylece MAS’ın yaklaşık 20 yıllık iktidarı sonlandı. Ülkede yapılan seçimler sonucunda, merkez sağ Hristiyan Demokrat Parti'den Rodrigo Paz yeni devlet başkanı seçildi. Ekvador Son yıllarda şiddet olaylarının büyük bir artış gösterdiği Ekvador’da, 2025’in ilk yarısında rekora sayıya ulaşılarak 4 bin 619 cinayet işlendi. Ekvador'da bu yıl düzenlenen devlet başkanı seçimlerini kazanan ABD’nin Latin Amerika’daki en iyi müttefiklerinden Daniel Noboa, her ne kadar çetelere karşı bir "iç savaş" yürüttüğünü ilan etse de başarıya ulaşamadı. Noboa ise çözümü dışarda aradı, “uyuşturucuyla mücadele" iddiasıyla yabancı üslerin ülkede yeniden açılmasını teklif etti. Ekvador halkı, yabancı askeri üslerin ülkeye geri dönmesini reddetti. Konuya ilişkin ülke genelinde yapılan referandumda yaklaşık üçte iki oranında "hayır" oyu çıktı. Şili Şili de bu sene sandığı giden ülkelerden oldu. Şili'de faşist aday Jose Antonio Kast, 38. cumhurbaşkanı olmak için yapılan ikinci tur seçimini kazandı. Böylece Latin Amerika'da Arjantin, Bolivya Ekvador'un ardından aşırı sağın 2025 yılındaki son zaferi Şili'den gelmiş oldu. Daha öncesinde iki kez cumhurbaşkanı adayı olan Kast, bu seçimde kampanyasını büyük oranda göçmen karşıtlığı üzerine kurdu. Faşist lider, ABD Başkanı Donald Trump'ın Kuzey Amerika'da yaptığına benzer şekilde, kitlesel sınır dışı etme kampanyası da dahil olmak üzere, "suç ve göçle mücadele" edeceğini vaat etti. Tecavüz vakalarında bile kürtaja karşı çıkacağını dile getiren Kast, aynı zamanda Şili'nin eski diktatörü Augusto Pinochet'nin de hayranı. Peru Peru da organize suç ve şiddetin arttığı ülkelerden biri oldu. Cinayet oranındaki astronomik artış nedeniyle ülkede iki kez OHAL ilan edildi. Ancak ülkedeki kriz bununla da sınırlı kalmadı. Peru Kongresi, Devlet Başkanı Dina Boluarte’yi "kalıcı ahlaki yetersizlik" gerekçesiyle görevden azletti. Peru hükümeti, 2022'de darbe girişimine karıştığı iddiasıyla yargılanan eski Peru Başbakanı Betssy Chavez'e sığınma hakkı vermekle suçladığı Meksika ile diplomatik ilişkilerini kesti. Brezilya Brezilya'nın eski faşist lideri Jair Bolsonaro, 2022 başkanlık seçimlerini kaybettikten sonra görevde kalmak amacıyla düzenlediği darbe girişimini yönettiği gerekçesiyle 27 hapis cezasına çarptırıldı. Başlangıçta ev hapsinde bulunan Bolsonaro’nun, kaçma riski nedeniyle federal polis karargahında tutukluluğuna devam etmesine karar verildi. Hapis cezasının ardından Brezilya Devlet Başkanı Luiz Inacio Lula da Silva ile ABD Başkanı Donald Trump arasındaki gerilimi tırmandı. Yargı sürecini “cadı avı” iddiasıyla hedef alan ABD, kararın sonrasında Brezilya’ya çeşitli yaptırımlar ve ek gümrük vergisi uyguladı. Uruguay Eski Uruguay Devlet Başkanı Jose Mujica, mayıs ayında 89 yaşındayken yaşamını yitirdi. Eski bir gerilla olan Mujica, 1970'lerde ve 1980'lerde askeri diktatörlük sırasında 12 yıl hapis yatmıştı. Sol partilerin Geniş Cephe koalisyonunun bir üyesi olan Mujica, 2005'ten 2008'e kadar Hayvancılık, Tarım ve Balıkçılık Bakanı ve daha sonra senatör olarak görev yapmıştı. 2009 yılında Geniş Cephe’nin adayı olarak devlet başkanlığı seçimini kazanmış, 2010–2015 yılları arasında Uruguay devlet başkanlığı görevini yürütmüştü. Mujica, 2021 yılında yaptığı açıklamada ise yemek borusunda (özofagus) kötü huylu bir tümör teşhis edildiğini duyurmuş ve aktif siyasetten çekildiğini duyurmuştu. 13 Mayıs'ta yaşamını yitiren Jose Mujica, binlerce Uruguaylı tarafından uğurlandı. Afrika Sudan Sudan İç Savaşı’nda ikinci yıl geride kaldı. Fakat 2025, savaşın en kritik yılı oldu. Artık ülke fiili olarak ikiye bölünmüş durumda. Hızlı Destek Kuvvetleri, ülkedeki 18 eyaletin 5'inde tam kontrol sağladı. Ateşkesi kabul etmeyen Sudan Geçici Egemenlik Konseyi ise zor günler yaşıyor. Sudan’ın coğrafi ve ekonomik açıdan stratejik bir öneme sahip olması da söz konusu savaşın Sudan Silahlı Kuvvetleri ile Hızlı Destek Kuvvetleri’yle sınırlı kalmasına olanak tanımadı. Her ne kadar Sudan’daki savaşa resmi olarak hiçbir yabancı güç katılmamış olsa da çeşitli devletlerin de Sudan’daki mücadelesi de kızıştı. Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), HDK tarafından kaçırılan altınları satın alıp fon sağladı; Türkiye arabuluculuk rolünü üstlenemeyince merkezi yönetime Tayyip Erdoğan'ın damadı aracılığıyla İHA satmaya başladı. Birbirlerine karşı denge unsuru olarak konumlanan bu iki yabancı güç, yeri geldi birbirlerinin ayağına da bastı. Bu hamleler ölümler ve yaralanmalarla sonuçlandı. HDK, ele geçirdiği Faşir'de büyük bir katliama girişti. Yale Üniversitesi’nin, Faşir’i ele geçirmeden önce ve sonrasında çekilen uydu görüntüleri üzerinden yayımladığı rapor saldırıların boyutunu açığa çıkardı. Nesne kümelerinin insan cesetleri, renk bozulmalarının da kan lekesi olduğu anlaşıldı. Ruanda ve Kongo Demokratik Cumhuriyeti Orta Afrika ülkeleri Ruanda ve Kongo Demokratik Cumhuriyeti (KDC), zaman zaman çatışmaları ve işgalleri de içeren uzun soluklu bir gerilim yaşıyor. Yaklaşık 30 yıldır devam eden bu gerilim, 2025 yılında yeniden tırmanışa geçti. Ruanda tarafından desteklenen ayrılıkçı silahlı örgüt M23, bu yıl KDC’ye yönelik yeni bir saldırı dalgası başlattı ve kısa sürede Ruanda sınırındaki doğu eyaletlerinde bulunan kritik şehirlerde ve maden bölgelerinde kontrol sağladı. ABD’nin öncülüğünde, Ruanda ve KDC arasında barış anlaşması imzalandı. Doğrudan kendisini ilgilendiren anlaşmaya dahil edilmeyen M23 ise saldırılarını devam ettirdi. Böylece “barış elçiliğine” soyunan Trump’ın bir anlaşması daha kana bulandı. Burundi Burundi de bu yıl, komşusu Kongo Demokratik Cumhuriyeti'ndeki çatışmaların merkezine çekilerek ciddi bir güvenlik ve insani krizle karşı karşıya kaldı. Bölgede binlerce asker bulunduran Burundi ordusu, KDC birlikleriyle beraber M23’e karşı hava ve kara operasyonları düzenlerken, çatışmalar doğrudan Burundi sınırına dayandı. Bölgedeki şiddetten kaçan 200 binden fazla sivilin büyük bir kısmı sınırı geçerek Burundi’ye sığınmak zorunda kaldı. 4 Aralık'ta Kongo Demokratik Cumhuriyeti ve Ruanda arasında ABD'de imzalanan barış anlaşması töreninden bir kare. Nijerya Uzun süredir ülkenin çeşitli bölgelerine yayılmış silahlı çetelerin yanı sıra Boko Haram ve IŞİD'in düzenlendiği saldırılarla boğuşan Nijerya için 2025, saldırıların ve ölümlerin artış gösterdiği bir yıl oldu. Dünyanın birçok noktasında müttefikleri tarafından katledilen Hıristiyanlara karşı duyarsız kalan ABD, Nijerya’daki söz konusu saldırıların Hıristiyanlara yönelik soykırım girişimi olduğunu iddia etti. Nijerya’ya yaptırım ve saldırı tehdidinde bulunan ABD, ülkeye giriş iznini Nijerya’yla imzaladığı 5,1 milyar dolar değerindeki mutabakat zaptıyla sağladı. İş birliği anlaşmasından kısa bir süre sonra ABD ordusu, Nijerya topraklarındaki ilk operasyonunu gerçekleştirdi ve devamının geleceğine yönelik sinyali verdi. Angola Afrika'nın en büyük petrol üreticilerinden biri olmasına rağmen yeterli rafineri kapasitesine sahip olmayan Angola, ham petrol ihraç edip, kendi ihtiyacı olan işlenmiş akaryakıtı dışarıdan yüksek maliyetlerle satın almak zorunda kalıyor. Buna dış borç, kredi bağımlılığı, IMF programları da eklenince ülkede yaşanan kriz her geçen gün derinleşiyor. Bu yıl Angola’da akaryakıt zamlarına karşı çıkan protestolarda yüzlerce kişi tutuklandı. Öte yandan Çin, 2000'li yıllardan bu yana altyapı projeleri karşılığında Angola’daki nüfuzunu arttırırken, ABD ve Batı’dan Çin hegemonyasını kırmak için atılan adım bu yıl da kendini hissettirdi. Lobito Koridoru’nun inşası son sürat devam ediyor. ABD ve Avrupa Birliği'nin liderliğinde yürütülen Lobito Koridoru projesi, Afrika kıtasının yatay şekilde kesecek ve maden zengini birçok Afrika ülkesi arasında uluşım sağlayacak. Benin Afrika kıtasındaki darbe rüzgarı bu yıl da Batı Afrika ülkesi Benin'de esti. Ancak darbe kısa süre içinde bastırıldı. Kendilerini "Yeniden Kuruluş Askeri Komitesi" olarak adlandıran bir grup asker, ulusal kanala çıkarak Cumhurbaşkanı Patrice Talon'u devirdiklerini ve iktidarı ele geçirdiklerini ilan etti. Ancak Nijerya'nın da hava saldırısıyla darbe girişiminin önüne geçildi. Namibya 1990 yılında Namibya'yı apartheid Güney Afrika'dan bağımsızlığa götüren ve 15 yıl boyunca ilk cumhurbaşkanı olarak görev yapan ülkenin kurucu lideri Sam Nujoma 95 yaşında hayatını kaybetti. Güney Afrika'dan Nelson Mandela, Zimbabve'den Robert Mugabe, Zambiya'dan Kenneth Kaunda ve Mozambik'ten Samora Machel gibi ülkelerini sömürge veya beyaz azınlık yönetiminden çıkaran bir nesil Afrika liderinin sonuncusuydu. Nujoma'nın ölüm haberi, Granma gazetesinde şöyle duyuruldu: "9 Şubat'ta Namibya, kurucu babası Sam Nujoma'yı; Afrika, en önde gelen liderlerinden birini; ve Küba, halkının ve özellikle Fidel Castro'nun dostu ve kardeşi olan birini kaybetti." Burkina Faso, Mali ve Nijer Uzun yıllar boyunca sömürgeci güçlerin nüfuzu altında kalan komşu ülkeler Burkina Faso, Mali ve Nijer, özellikle Batı karşıtı askeri darbelerin ardından yeni yabancı aktörler için önemli bir pazar haline geldi. Batı ile kesilen diplomatik ve ekonomik ilişkilerin ardından, ülkelerdeki konuşlu yabancı güçler bu yıl da çekilmeye devam etti. Geçtiğimiz yıl Sahel Devletleri İttifakı’nı kuran ülkelerin iş birliği bu yıl da devam etti. Rusya ve Çin’in yanı sıra bir süredir Afrika kıtasındaki faaliyetlerini hızlandıran Türkiye de bu ülkelerde önemli adımlar atmayı sürdürüyor. Ayrıca üç komşu devlet, Boko Haram ve kolu Batı Afrika IŞİD Vilayeti (ISWAP) ile mücadelede bu yıl daha radikal adımlar atmaya başladı. Nijer’de yönetim, ülke genelinde silahlı gruplara karşı yürütülen operasyonları yoğunlaştırmak gerekçesiyle kısa süre önce genel seferberlik ilan etti. Senegal Fransa, Afrika genelinde askeri varlığını sona erdirmesi yönündeki çağrılarla karşı karşıya kalmasıyla birlikte eski sömürgelerinden çekilmeye başladı. Bu kapsamda Fransa, 2025 yılının Temmuz ayında Senegal’deki son askeri üslerini de resmen teslim ederek ülkedeki 65 yıllık varlığını sona erdirdi. Böylece Fransız ordusunun Batı ve Orta Afrika’da kalıcı bir üssü kalmamış oldu. Senegal'deki son Fransız askeri üssünün teslim edildiği törenden bir kare. Cezayir 2025 yılı, Cezayir ile eski sömürgeci güç Fransa arasındaki diplomatik ilişkilerin kopma noktasına geldiği ve geçmişin hukuki zeminde yeniden sorgulandığı bir yıl olarak kayıtlara geçti. Cezayir yönetimi, son yıllarda karşılıklı gözaltılar nedeniyle gergin seyreden ilişkiler kapsamında, Fransız konsolosluk çalışanlarının ülkeyi terk etmesini istedi. Bu karara misilleme yapmakta gecikmeyen Fransa da bir gün sonra Cezayirli diplomatları sınır dışı etme kararı aldı. Yılın son günlerinde ise Cezayir, Fransa ile olan tarihi hesaplaşmasını hukuki bir boyuta taşıdı. Cezayir Meclisi, Fransa'nın 1830-1962 yılları arasındaki sömürge dönemi faaliyetlerinin suç sayılmasına ilişkin yasa tasarısını oy birliğiyle kabul etti. Bu karar, Cezayir'in bağımsızlık sonrası dönemde sömürge geçmişine karşı takındığı en sert yasal tutumlardan biri olarak nitelendirildi. Libya Libya krizi 2025 yılında da devam etti, parçalı yönetim yapısı sürdü. Türkiye, Muammer Kaddafi'nin 2011'de NATO destekli darbede öldürülmesinden bu yana devam eden kargaşadan faydalanmaya çalışırken, Cumhurbaşkanı Erdoğan da Libya'daki askeri birliklerin görev sürenin uzatılması için TBMM Başkanlığı'na tezkere sundu. Türk askerlerinin iki yıl daha Libya'da kalması için verilen tezkerede, "çatışmaların yeniden başlaması halinde Türkiye'nin Kuzey Afrika'daki çıkarlarının olumsuz etkileneceği" vurgulandı. Ayrıca aralık ayında Libya Ulusal Birlik Hükümeti’ne bağlı olan Libya Genelkurmay Başkanı Muhammed el-Haddad ve beraberindeki heyetin içinde bulunduğu uçak Ankara’da düştü. Uçaktaki herkes hayatını kaybetti. Uçağın resmi ziyaret için geldiği Ankara'da düşmesinin ülkede nasıl gerilim başlıklarına yol açacağı ise henüz belirsizliğini koruyor. Esenboğa Havalimanı'ndan havalandıktan sonra hava kontrol merkezine elektrik arızasından kaynaklı "acil durum" bildiren ve "acil iniş" talebinde bulunan Falcon 50 tipi jet, Haymana ilçesi Kesikkavak köyünde boş araziye düştü. Eritre Eritre'nin 1993'te Etiyopya'dan bağımsızlığını kazanmasının ardından, iki Afrika Boynuzu ülkesi arasında 1998-2000 yılları arasında on binlerce kişinin ölümüne yol açan bir sınır savaşı patlak vermişti. 2018 yılında yumuşamaya başlayan gerilim, bu yıl Etiyopya’nın Eritre hükümetini, ülkenin kuzeyindeki silahlı örgüt Tigray Halk Kurtuluş Cephesi'yle işbirliği yapmakla suçlamasının ardından yeniden tırmanışa geçti. Etiyopya Etiyopya'nın denize erişim karşılığında komşusu Somali'den tek taraflı bağımsızlığını ilan eden Somaliland'i tanıma kararı, iki Afrika Boynuzu ülkesi arasında krize neden olmuştu. Geçen sene patlak veren bu kriz ise Somali'de de Etiyopya'da da oldukça faal olan Türkiye'nin arabulucuğunda çözülmüştü. Ankara anlaşması kapsamında uzlaşıya varan iki ülke, bu yıl diplomatik ilişkileri yeniden başlatma kararı aldı. Ancak Somali ile sorunlarını çözen Etiyopya, bu sene Eritre’nin yanı sıra başka bir komşusuyla daha gerilim yaşadı: Mısır. İki ülke arasında uzun yıllardır Nil Nehri üzerinden yaşanan su anlaşmazlığı, bu yıl doruk noktasına ulaştı. Etiyopya'nın nehir üzerine inşa ettiği Büyük Rönesans Barajı'nın faaliyete geçmesi gerilimi yükseltti. Büyük Rönesans Barajı'nın tarihi su haklarını ihlal ettiğini savunan Mısır, Etiyopya üzerindeki baskıyı artırma planlarının bir parçası olarak diğer Afrika Boynuzu ülkeleri Eritre ve Cibuti ile deniz limanları anlaşmaları yaptı. Açılış töreninde konuşan Etiyopya Başbakanı Abiy Ahmed, Büyük Rönesans Barajı'nın tam kapasiteye ulaştığında ülkeye yılda 1 milyar dolar gelir sağlayacağını açıkladı. Mısır Mısır, Trump'ın Gazze'yi “devralma” ve burada yaşayan Filistinlileri komşu ülkelere sürme planıyla 2025’in başlarında gündeme gelmişti. Söz konusu plana karşı çıkan Mısır ise Filistinlilerin yerinden edilmeyeceği alternatif bir plan sunacağını duyurmuştu. İlerleyen dönemde İsrail ve Gazze ile sınırı bulunan Mısır, ateşkese giden süreçte, Tel Aviv ile Hamas arasında arabulucu rolü üstlenmişti. Ekim ayında varılan ateşkesin zirvesi Mısır'ın Şarm el-Şeyh kentinde düzenlenmişti. Tüm bu gelişmelerin ardından İsrail ile Mısır, 35 milyar dolar değerinde devasa bir doğal gaz anlaşmasına varmış, bu anlaşma da ülke tarihinin en büyük mali değere sahip anlaşması olarak kayıtlara geçmişti. Somali Türkiye'nin tarikat ve cemaat bağlantılı vakıflarıyla, patronlarıyla ve askerleriyle adeta çıkarma yaptığı Somali, yılın son ayında beklemediği bir krizle karşı karşıya kaldı. 1991 yılında Somali'ye karşı tek taraflı bağımsızlığını ilan eden Somaliland, uzun uğraşlarının sonunda resmi olarak ilk kez tanındı. İsrail'in Somaliland'ı bağımsız bir ülke olarak tanımasının, yıllara yayılan kapsamlı bir plan olduğu ortaya çıktı. İsrail istihbarat örgütü Mossad uzun yıllar boyunca Afrika Boynuzu'nda faaliyet gösterirken, Tel Aviv'in söz konusu hamlesinin arkasında Gazze'ye ve Husilere yönelik planları bulunuyor. Gabon Gülen Cemaati’ne karşı en hızlı aksiyon alan devletler arasında bulunan Gabon ve Türkiye’nin ilişkileri bu yıl daha da güçlendi. İki ülke arasında eğitim, enerji, hidrokarbon ve madencilik alanlarını kapsayan sekiz yeni anlaşma imzalandı. 2025’te Türkiye Maarif Vakfı’nın Gabon’da eğitim verdiği öğrenci sayısı 700’ü aşarken, Türk müteahhitlerin de ülkede üstlendiği projelerin toplam değeri 2,5 milyar doları geçti. Gabon, Türkiye'nin faaliyetlerini hızlandırdığı Afrika ülkelerinden birisi. Gine Bissau Dünyanın en yoksul ülkelerinden biri olan, aynı zamanda Avrupa’ya giden kokainin depolandığı yer olarak bilinen Gine Bissau'da, bağımsızlığın kazanıldığı 1974'ten bu yana beşinci askeri darbe 2025 yılında gerçekleşti. Cumhurbaşkanlığı seçim sonuçlarının açıklanacağı gün yapılan darbe, muhalefet tarafından “mizansen” olmakla suçlandı. Darbe yönetimi ise "yerli ve yabancı uyuşturucu baronlarının" dahil olduğu ve ülkeye silah sokarak anayasal düzeni değiştirmeyi amaçlayan bir planın deşifre edildiğini öne sürerek müdahalede bulunmak zorunda kalındığını iddia etti. Güney Afrika ABD, bu yıl Afrika'daki en önemli ticaret ortağı Giney Afrika ile de gerildi. Gerekçe geçen sene çıkarılan bir yasaya dayanıyor. Expropriation Act 13-2024 olarak bilinen yasaya göre 1975 yılında ırkçı rejim tarafından yürürlüğe konan el koyma yasası iptal edildi. Emekçilerin partisinden patronların partisine dönüşen ANC’nin, yükselen memnuniyetsizliğe bir nebze de olsa çare üretmek için attığı adım sonucunda, birkaç beyaz ailenin mülküne el konuldu. Ancak bu durum, Trump’ın kendi ülkesinde de beyazları modern dönemin “kurbanları” olarak gören beyaz üstünlükçü söylemine yaradı. Trump, Güney Afrika’nın önümüzdeki yıl yapılacak G20 Zirvesine çağrılmayacağını ilan etti. ABD Başkanı Donald Trump, bugün Beyaz Saray'da ağırladığı Güney Afrika Cumhuriyeti Devlet Başkanı Cyril Ramaphosa ile düzenlediği basın toplantısında, beyazlara yönelik soykırım işlendiğini iddia etti. Kenya Geçen yıl vergi artışlarına karşı gençlerin öncülük ettiği gösteriler Kenya’da kitlesel protestolara dönüşmüştü. Ancak bu protestolar polis şiddetiyle bastırılmış ve 60 kişi hayatını kaybetmişti. Kenya'da halk, geçtiğimiz yılki büyük protestoların yıl dönümünde ülke çapında hükümet karşıtı mitingler düzenledi. Binlerce kişinin katıldığı mitinglere yönelik polis saldırılarında en az 8 kişi öldü, 400 kişi yaralandı. Madagaskar Afrika'nın güneydoğu kıyılarındaki bir ada ülkesi olan Madagaskar, bölgenin en yoksul ülkelerinden biri. Yıllardır süren ekonomik zorlukların yarattığı toplumsal öfke, bu yıl kitlesel gösterileri tetikledi. Madagaskar Devlet Başkanı Andry Rajoelina, elektrik ve su kesintileri nedeniyle düzenlenen protestoların büyümesi üzerine hükümeti feshetti. Birleşmiş Milletler, gösterilerde en az 22 kişinin öldüğünü ve 100'den fazla kişinin yaralandığını bildirdi. Güney Doğu ve Doğu Asya Çin Çin için 2025, ekonomik yavaşlamanın artık yapısal bir sorun olarak kabul edildiği bir yıl oldu. Emlak sektöründeki kriz derinleşirken, genç işsizliği özellikle büyük kentlerde toplumsal huzursuzluğu artırdı. Bu iç sıkışmaya paralel olarak Pekin yönetimi dış politikada daha sert ve görünür bir çizgi izledi. Tayvan çevresinde düzenlenen kapsamlı askeri tatbikatlar ve Güney Çin Denizi’ndeki güç gösterileri, Çin’in 2025’te ekonomik yumuşama yerine jeopolitik caydırıcılığı öne çıkardığını gösterdi. ABD ile rekabet, ticaret ve teknoloji alanlarından askeri ve stratejik boyuta taşındı. Çin, 2025’te hem içeride kontrolü sıkılaştıran hem de dışarıda sınırları zorlayan bir büyük güç profili çizdi. Japonya Japonya’da 2025’in en dikkat çekici gelişmesi, muhafazakâr çizgide bir kadın başbakanın, Sanae Takaiçi'nin iktidara gelmesi oldu. Bu değişim ilk bakışta sembolik bir yenilenme olarak sunulsa da, yeni hükümet savunma ve güvenlik politikalarında sertleşme çizgisini sürdürdü. Savunma bütçesi yeniden artırılırken, pasifist anayasanın fiilen aşındırılmasına yönelik adımlar hız kazandı. "Çin ve Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti (KDHC) tehditleri" kamuoyuna sürekli hatırlatılarak militarizasyon meşrulaştırıldı. Okinawa’da ABD üslerine karşı süren toplumsal itirazlar ise 2025’te de bastırıldı. Japonya, II. Dünya Savaşı sonrası inşa ettiği pasifist kimlikten her geçen yıl biraz daha uzaklaştı. Son olarak, başbakanlık ofisinin nükleer silah edinme gerekliliğini beyan etmesi büyük tartışma yarattı. İktidardaki Liberal Demokrat Parti'nin yeni lideri Sanae Takaiçi, Japonya'nın ilk kadın başbakanı oldu. Takaiçi, Çin'e dönük saldırgan söylemleriyle öne çıkıyor. Güney Kore Güney Kore’de 2025, güvenlik kaygıları ile toplumsal huzursuzluğun iç içe geçtiği bir yıl oldu. ABD ile ortak askeri tatbikatlar genişletilirken, KDHC’nin füze denemeleri ülkede sürekli bir alarm hali yarattı. İçeride ise konut krizi, yüksek yaşam maliyetleri ve güvencesiz çalışma koşulları özellikle gençler arasında yaygın protestolara yol açtı. Eğitimli genç nüfusun gelecek beklentileri ciddi biçimde zayıfladı. Güney Kore, 2025’te askeri olarak güçlenirken "sosyal devlet" kapasitesini kaybeden bir ülke profili çizdi. KDHC KDHC 2025’te füze denemeleri ve nükleer silah söylemiyle bölgesel tansiyonu sürekli yüksek tuttu. Pyongyang yönetimi, ABD–Güney Kore tatbikatlarını rejime yönelik doğrudan tehdit olarak niteledi. Diplomatik temaslar neredeyse tamamen donmuş halde kaldı. Ülke içindeki ekonomik ve insani koşullara dair bilgiler ise sınırlı biçimde dış dünyaya yansıdı. Bu yıl iktidardaki Kore İşçi Partisi'nin kuruluşunun 80. yıldönümünü kutlayan askeri geçit töreninde kıtalararası balistik füze Hwasong-20 de sergilendi. Myanmar Myanmar’da 2025, askeri cuntanın iktidarını daha da pekiştirdiği bir yıl oldu. Etnik silahlı gruplarla çatışmalar genişlerken, ülke fiilen parçalı bir savaş alanına dönüştü. Milyonlarca insan yerinden edildi. Uluslararası yaptırımlar cunta üzerinde sınırlı etki yaratırken, insani kriz bölgesel bir boyut kazandı. Askeri cuntanın 2021'de yönetime gelmesinden bu yana ülkede ilk defa seçimler yapıldı. Myanmar halkı için 2025, savaşın ve yoksulluğun kalıcılaştığı bir yıl oldu. Filipinler Filipinler 2025’te Güney Çin Denizi’nde Çin ile yaşanan gerilimler nedeniyle ABD ile askeri işbirliğini derinleştirdi. Ortak üsler ve tatbikatlar ülkeyi bölgesel rekabetin ön cephesine taşıdı. Bu durum, ülke içinde egemenlik ve bağımsızlık tartışmalarını yeniden alevlendirdi. Vietnam Vietnam’da 2025, ekonomik büyüme ile siyasal kısıtların yan yana ilerlediği bir yıl oldu. Güney Çin Denizi’ndeki anlaşmazlıklar ve balıkçılık krizleri gerilimi artırdı. İşçi hakları ve sendikal örgütlenme üzerindeki baskılar, kapitalist büyümenin toplumsal maliyetini görünür kıldı. Endonezya Endonezya’da yeni başkent Nusantara projesi 2025’te sert eleştirilerin odağı oldu. Çevresel yıkım ve yerli halkların yerinden edilmesi protestoları tetikledi. İşçi ve öğrenci hareketleri büyürken, hükümet kalkınma söylemiyle tepkileri bastırmaya çalıştı. 2025 boyunca Endonezya’da öğrenciler, işçiler ve çevre hareketleri; yeni başkent Nusantara projesi, artan yaşam maliyetleri ve güvencesiz çalışma koşullarına karşı sık sık sokaklara çıktı. Gösteriler özellikle başkent Cakarta’da yoğunlaşırken, polis müdahaleleri ve gözaltılar dikkat çekti. Güney Asya Pakistan 2025, Pakistan için hem iç hem dış siyasette sarsıcı bir yıl oldu. Ülkenin güneybatısındaki Belucistan’da ayrılıkçı gruplarla süren çatışmalar sivillere ağır maliyetler yüklerken, Afganistan sınırındaki Pakistan Talibanı’yla (TTP) çatışmalar güvenlik alanını zorladı. Belucistan’da artan saldırılar ve güvenlik güçlerinin sert tepkileri halk üzerindeki baskıyı artırdı. Nisan ayında Keşmir’in Pahalgam bölgesinde düzenlenen bombalı ve silahlı saldırıda onlarca sivilin öldürülmesinin ardından, Hindistan Pakistan’ı terörizmi desteklemekle suçladı ve İndus Su Anlaşması’nı askıya alarak diplomatik ilişkileri dondurdu. buna Pakistan sert tepki vererek ticari ilişkileri kesti ve hava sahasını kapattı. Bu diplomatik krizin ardından iki ülke sınırda ağır çatışmalara ve hava saldırılarına kadar ulaşan bir gerilim yaşadı, kısa süreli ateşkes ilan edilene kadar olaylar devam etti. Bu sıcak çatışma, Pakistan ordusunun kayıplar yaşadığı iddialarını ve savaş uçağı haberlerini tetikledi; medya ve siyaset arenasında savaş atmosferi hem iç politika hem de dış ilişkiler açısından belirleyici oldu. Bu gerilim yalnızca iki ülkeyi değil, bölgesel güvenlik dinamiklerini de 2025’te yeniden şekillendirdi. Hindistan Hindistan’da 2025, içerideki milliyetçi politikaların ve sınır dışı güvenlik meselelerinin yükseldiği bir yıl oldu. İktidarın Müslüman azınlığa yönelik baskıları menüden çıkarılmadığı koşullarda, 22 Nisan’daki Keşmir’in Pahalgam bölgesindeki saldırıda onlarca sivilin öldürülmesi, kamuoyunda büyük öfkeye yol açtı. Hindistan hükümeti saldırının Pakistan merkezli militanlar tarafından düzenlendiğini iddia etti ve Pakistan’ı sert bir dille suçladı. Bu olay, uzun süredir devam eden Keşmir gerilimini yeniden alevlendirdi ve iki nükleer silaha sahip komşu arasında 7 Mayıs itibarıyla hava saldırıları ve sınır çatışmalarını içeren bir sıcak kriz yaşandı. Hindistan, “Operation Sindoor” adlı operasyonla Pakistan tarafındaki hedeflere füze saldırısı düzenledi; Pakistan ise misilleme olarak bazı Hint savaş uçaklarını düşürdüğünü açıkladı. Savaş hali kısa sürdü ve taraflar 10 Mayıs’ta ateşkes ilan etti, ancak bölgesel güvenlik kaygıları ve diplomatik gerginlik aylar boyunca sürdü. Bu gelişme, Hindistan’ın hem iç politikasını milliyetçilik üzerinden meşrulaştırmasına hem de dış ilişkilerde sertleşen bir pozisyon almasına zemin hazırladı. Bu görüntü, 2025’te Keşmir’deki saldırının ardından Hindistan ve Pakistan arasında yaşanan sıcak çatışmanın yarattığı yıkımlardan birine ait. Sınır hattında topçu atışları, hava operasyonları ve sivil yerleşimlere yakın bölgelerde alınan güvenlik önlemleri, iki nükleer güç arasındaki gerilimin ne kadar hızlı tırmandığını gözler önüne serdi. Nepal 2025’in Güney Asya’daki en sarsıcı siyasal krizlerinden biri Nepal’de yaşandı. Aylar süren ve büyük ölçüde gençler tarafından örgütlenen protestolar, işsizlik, yolsuzluk ve siyasal tıkanmaya karşı ülke geneline yayıldı. Güvenlik güçlerinin müdahaleleri protestoları durdurmaya yetmedi. Krizin doruk noktasında hükümet istifa etti; bazı üst düzey siyasetçilerin ülkeyi terk etmesi, devlet aygıtının çözülme görüntüsü vermesine neden oldu. Bu gelişmeler Nepal’de sadece bir hükümet değişikliği değil, sistemsel bir meşruiyet krizine işaret etti. Nepal’deki gençlik ayaklanması, Güney Asya genelinde artan genç nüfus hoşnutsuzluğunun en görünür örneklerinden biri haline geldi. Bangladeş Bangladeş’te 2025, tekstil sektöründe patlak veren geniş çaplı işçi eylemleriyle hatırlandı. Düşük ücretler, güvencesiz çalışma koşulları ve artan yaşam maliyetleri milyonlarca işçiyi sokağa çıkardı. Protestolar, küresel markaların tedarik zincirlerindeki sömürü düzenini yeniden gündeme taşıdı. Hükümetin güvenlikçi reflekslerle verdiği yanıt, sendikal haklar ve ifade özgürlüğü konusunda ciddi eleştirilere yol açtı. İşçi ölümleri ve gözaltılar, ülkenin emek rejimini uluslararası kamuoyunun odağına taşıdı. Aynı zamanda iklim krizi, seller ve aşırı hava olaylarıyla özellikle kırsal ve yoksul bölgelerde yıkıcı etkiler yarattı. Bangladeş, 2025’te hem emek sömürüsünün hem de iklim krizinin en çıplak yaşandığı ülkelerden biri oldu. 2025 boyunca Bangladeş’te özellikle hazır giyim sektöründe çalışan yüz binlerce işçi, düşük ücretler ve artan yaşam maliyetlerine karşı greve çıktı. Dakka ve çevresinde yoğunlaşan protestolar, polis müdahaleleri ve gözaltılarla bastırılmaya çalışıldı. Afganistan Afganistan’da Taliban yönetimi 2025’te kadınların kamusal hayattan tamamen dışlandığı bir düzeni kurumsallaştırdı. Kız çocuklarının eğitimi ve kadınların çalışma hayatı üzerindeki yasaklar daha da sertleştirildi. Ülke nüfusunun büyük bölümü insani yardımlara bağımlı hale gelirken, yardım kuruluşlarının faaliyet alanları kısıtlandı. Sağlık ve gıda krizleri derinleşti. Uluslararası izolasyon sürerken Afganistan, Güney ve Orta Asya için hem güvenlik riski hem de göç baskısının temel kaynağı olmaya devam etti. Kafkasya Azerbaycan Azerbaycan’da 2025, Karabağ’daki askeri zaferin ardından bölgesel güç olma iddiasının daha açık ve çok boyutlu biçimde sahneye konduğu bir yıl oldu. Bakü yönetimi, savaş sonrası düzeni yalnızca Karabağ’la sınırlı görmeyerek Güney Kafkasya’nın tamamında yeni bir jeopolitik mimari kurma hedefini öne çıkardı. Bu süreçte en dikkat çekici gelişmelerden biri, Azerbaycan ile Rusya arasında giderek görünür hale gelen nüfuz ve kontrol gerilimi oldu. Moskova’nın bölgedeki barış gücü rolünün fiilen etkisizleşmesi, Bakü’nün Rusya’ya bağımlı olmadan hareket etme alanını genişletti. Rusya'da bir Azeri uçağının düşmesi, iki ülke arasındaki gerilimin zirve noktası oldu. İki ülke, bir diğerinin vatandaşlarına dönük kapsamlı operasyonlar yaptı. 2025 boyunca Zengezur Koridoru, Azerbaycan dış politikasının merkezinde yer aldı. Bakü, Türkiye ile birlikte bu hattı yalnızca bir ulaşım projesi değil, bölgesel entegrasyon ve güvenlik koridoru olarak ele aldı. Türkiye–Azerbaycan eşgüdümü, Ermenistan üzerindeki baskıyı artırırken, koridorun yönetimi ve güvenliği konusunda Ankara’nın fiilen sürecin parçası haline gelmesi yeni bir denge yarattı. Bu tablo, Rusya’nın geleneksel “hakem” rolünü daha da aşındırdı. Yılın ilerleyen aylarında ABD’nin sürece daha açık biçimde müdahil olması, Azerbaycan’ın manevra alanını genişletti. Washington, Zengezur hattını hem Rusya’nın hem de İran’ın bölgesel etkisini sınırlayacak stratejik bir başlık olarak ele aldı. Böylece Azerbaycan, 2025’te bir yandan askeri zaferini kalıcı siyasi kazanıma dönüştürmeye çalışırken, diğer yandan Rusya–Türkiye–ABD üçgeninde denge kuran kilit aktörlerden biri haline geldi. Ermenistan Ermenistan için 2025, Karabağ’ın kaybının ardından yalnızca dış politika değil, siyasi istikrar açısından da tedirgin edici bir yıl oldu. On binlerce Karabağ Ermenisi'nin ülkeye göçü ekonomik ve toplumsal sistemi zorlarken, hükümet üzerindeki toplumsal baskı hızla arttı. Bu ortamda iktidar ile muhalefet arasındaki gerilim sertleşirken, yıl içinde yaşanan darbe girişimi ve güvenlik krizi, devlet aygıtındaki kırılganlığı gözler önüne serdi. Hükümet, girişimi bastırsa da, ordu ve güvenlik bürokrasisi içindeki çatlaklar açık biçimde ortaya çıktı. Dış politikada Erivan’ın en büyük kırılması, Rusya’ya duyulan güvenin neredeyse tamamen sarsılması oldu. Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü’nün Karabağ sürecindeki etkisizliği, Ermenistan’da Moskova’ya yönelik ciddi bir kopuş duygusu yarattı. Bu boşlukta Ermenistan yönetimi, ABD ve AB ile ilişkileri hızla derinleştirmeye yöneldi. Zengezur Koridoru meselesi ise 2025 boyunca Ermenistan açısından en kritik başlık olarak öne çıktı. Koşullar, Erivan'ı bu mesele üzerinde Türkiye ve Azerbaycan’la normalleşme girişimlerine zorladı. Zengezur Koridoru, 2025’te Güney Kafkasya’daki güç mücadelesinin kilit başlığı haline geldi. Azerbaycan ve Türkiye hattı, bu geçişi yalnızca bir ulaşım projesi değil; bölgesel entegrasyon ve güvenlik düzenlemesi olarak ele alırken, Ermenistan için konu egemenlik ve toprak bütünlüğü tartışmasına dönüştü. Rusya’nın etkisinin zayıflaması ve ABD’nin devreye girmesiyle koridor, yerel bir başlık olmaktan çıkıp küresel rekabet alanına taşındı. Avrupa Almanya Almanya’da 2025, geri dönüşü olmayan bir yola girildiği bir yıl oldu. Savunma bütçesi tarihinin en yüksek seviyesine çıkarıldı; Bundeswehr’in modernizasyonu ve mühimmat stoklarının artırılması hız kazandı. Almanya, II. Dünya Savaşı sonrası askeri çekingenliğini fiilen geride bıraktı. Bu dönüşüm, ekonomik durgunluk ve sanayideki yavaşlamayla aynı anda yaşandı. Enerji maliyetleri ve üretim krizine rağmen savunma harcamalarına dokunulmaması, ülkede “refah mı güvenlik mi” tartışmasını derinleştirdi. Aşırı sağcı AfD’nin yükselişi, güvenlik ve göç söylemlerinin siyaseti nasıl yeniden şekillendirdiğini gösterdi. Almanya, 2025’te Avrupa’nın askeri omurgası olma rolünü açıkça benimsedi. Litvanya'nın başkenti Vilnius'ta Bundeswehr (Alman Ordusu) askerleri yürüyüş yapıyor. Fransa Fransa’da 2025, iç siyasi krizlerle dış askeri iddiaların aynı anda büyüdüğü bir yıl oldu. Afrika’daki askeri varlığın gerilemesiyle Paris, odağını Avrupa savunmasına çevirdi. Savunma bütçesi artırıldı, nükleer caydırıcılık yeniden vurgulandı. Cumhurbaşkanlığı etrafındaki meşruiyet tartışmaları ve parçalı Meclis yapısı, yönetimi kırılgan hale getirdi. Emeklilik reformlarıyla başlayan toplumsal öfke tamamen sönmedi; sokak protestoları zaman zaman yeniden alevlendi. Aşırı sağın yükselişi de, göç ve güvenlik politikalarının sertleşmesine zemin hazırladı. Polonya Polonya, 2025’te Avrupa’nın en hızlı silahlanan ülkelerinden biri haline geldi. Savunma harcamaları milli gelirin tarihi zirvelerine ulaştı; ABD ve Güney Kore’den büyük çaplı silah alımları yapıldı. Ülke, NATO’nun doğu kanadının ana askeri üssü konumuna yerleşti. Ukrayna savaşı, Polonya siyasetinde güvenlikçi çizgiyi güçlendirdi. Ordu ve savunma sanayisi, iç politikada da merkezi bir rol kazandı. Bu askeri genişleme, sosyal harcamalar ve demokratik denetim açısından tartışmaları beraberinde getirdi. Polonya, 2025’te savaş ihtimaline en ciddi hazırlanan Avrupa ülkelerinden biri oldu. Birleşik Krallık Birleşik Krallık’ta 2025, devletin hem dış politikada hem de iç güvenlikte sertleştiği bir yıl olarak kayda geçti. Ukrayna savaşına verilen askeri destek sürerken, savunma bütçesi yeniden artırıldı ve Britanya, NATO içindeki “öncü askeri aktör” rolünü vurgulamaya devam etti. Brexit sonrası dönemde küresel etkinliğini koruma arayışı, askeri kapasite ve güvenlik söylemi üzerinden inşa edilmeye çalışıldı. Ancak yılın en dikkat çekici gelişmeleri ülke içinde yaşandı. Gazze’deki İsrail saldırılarına karşı düzenlenen kitlesel Filistin dayanışma eylemleri, Londra başta olmak üzere birçok kentte sert polis müdahaleleriyle karşılaştı. Gösteriler yasaklandı, binlerce kişi gözaltına alındı; hükümet protestoları “kamu düzeni tehdidi” olarak tanımladı. Bu süreç, ifade özgürlüğü ve protesto hakkının fiilen daraltıldığı bir döneme işaret etti. Aynı zamanda 2025, göçmen karşıtı hareketlerin ve sokak mobilizasyonlarının yükseldiği bir yıl oldu. Aşırı sağ gruplar ve milliyetçi kampanyalar, mülteci merkezlerini ve göçmenleri hedef alan eylemler düzenledi. Hükümet, bu atmosferde sınır politikalarını daha da sertleştirirken, göç meselesini bir güvenlik sorunu olarak çerçeveledi. Böylece Birleşik Krallık’ta silahlanma, dış savaşlara hazırlık ve içerde artan polis şiddeti aynı yıl içinde birbirini besleyen bir güvenlik rejimi haline geldi. 2025, Britanya için yurttaşlık haklarının daraldığı, sokakların kriminalize edildiği ve devletin güvenlik reflekslerinin belirleyici olduğu bir kırılma yılı oldu. Birleşik Krallık’ta 2025, göç meselesinin açık bir toplumsal krize dönüştürüldüğü yıl oldu. Göçmen karşıtı grupların sokak eylemleri polis koruması altında ilerlerken, mülteci merkezleri ve göçmen mahalleleri hedef haline geldi. Devlet, sosyal krizin faturasını göçmenlere keserken, sokaklar milliyetçi şiddetin ve polis müdahalesinin ortak sahnesine dönüştü. Estonya Estonya’da 2025, Rusya tehdidinin artık soyut bir dış politika başlığı değil, devletin tüm yapısını şekillendiren temel unsur haline geldiği bir yıl oldu. Savunma harcamaları yeniden artırıldı; NATO ile entegrasyon derinleştirildi ve ülkede konuşlu yabancı asker sayısı kalıcı hale getirildi. Sivil savunma, sığınaklar ve kriz senaryoları gündelik hayatın parçası haline geldi. İç politikada ise güvenlik söylemi neredeyse tüm diğer başlıkların önüne geçti. Hükümet, askeri harcamalardaki artışı “varoluşsal tehdit” gerekçesiyle savunurken, sosyal harcamaların geri plana itilmesi muhalefetin temel eleştiri noktalarından biri oldu. Letonya Letonya’da 2025, güvenlik kaygılarının iç siyasetle doğrudan iç içe geçtiği bir yıl oldu. Savunma bütçesi önemli ölçüde artırıldı; zorunlu askerlik uygulaması genişletildi. NATO birliklerinin ülkedeki varlığı artırılırken, askeri altyapı yatırımları hız kazandı. Rusya ile tarihsel gerilim, özellikle ülkedeki Rusça konuşan azınlık üzerinden siyasal bir tartışma konusu olmaya devam etti. Hükümet, güvenlik gerekçesiyle dil, medya ve vatandaşlık politikalarında daha sert bir çizgi izledi. Bu durum, insan hakları ve ifade özgürlüğü tartışmalarını da beraberinde getirdi. Litvanya Litvanya’da 2025, Baltıklar içinde en sert güvenlik söyleminin benimsendiği ülkelerden biri olarak öne çıktı. Savunma harcamaları milli gelirin tarihi zirvelerine ulaştı; Almanya başta olmak üzere NATO müttefiklerinin askeri varlığı genişletildi. Ülke, Rusya’nın Kaliningrad bölgesi ve Belarus üzerinden gelebilecek tehditleri gerekçe göstererek sınır güvenliğini üst seviyeye çıkardı. Askeri tatbikatlar sıklaştırılırken, sivil savunma planları kamuoyuna açık biçimde tartışılmaya başlandı. Litvanya’da 2025, barış zamanı kavramının fiilen askıya alındığı bir yıl oldu. NATO’nun doğu kanadında düzenlenen tatbikatlar, Rusya tehdidi gerekçesiyle kalıcı askeri yığınağı normalleştirirken, ülke savunma bütçesini sosyal harcamalar pahasına büyüttü. Baltıklar’da güvenlik artık istisna değil, sürekli bir rejim haline geldi. İskandinavya ülkeleri İsveç için 2025, NATO üyeliğinin fiilen hayata geçtiği ve askeri doktrinin kökten değiştiği yıl oldu. Savunma bütçesi keskin biçimde artırıldı; zorunlu askerlik genişletildi. Yüzyılı aşkın tarafsızlık geleneğinin terk edilmesi toplumda derin tartışmalara yol açtı. Sivil savunma, kriz tatbikatları ve savaş senaryoları gündelik hayatın parçası haline geldi. Finlandiya da 2025’te Rusya tehdidi gerekçesiyle askeri hazırlıklarını daha da artırdı. NATO entegrasyonu hızlandı; sınır güvenliği ve savunma altyapısı genişletildi. Toplumda savaş ihtimali açıkça konuşulmaya başlandı. Her ikisi de, 2025’te "refah devleti" kimliğinden güvenlik devleti kimliğine yönelen ülkeler oldu. Yunanistan Yunanistan’da 2025, yüksek enflasyon, yaşam maliyetleri ve özelleştirme politikalarının tetiklediği yaygın grevler ve işçi eylemleriyle geçti. Ulaşım, limanlar, eğitim ve sağlık sektörlerinde ardı ardına genel grevler düzenlenirken, sendikalar hükümetin kemer sıkma politikalarına ve sosyal harcamaları kısmaya devam eden ekonomik çizgisine karşı sert tepkileri örgütledi. Özellikle genç işçiler ve güvencesiz çalışanlar, sokak eylemlerinin en görünür unsurlarından biri haline geldi. Aynı dönemde Yunanistan, NATO’nun Doğu Akdeniz ve Karadeniz hattındaki askeri planlamasında kritik bir rol üstlenmeye devam etti. Ülke genelindeki ABD ve NATO üslerinin genişletilmesi, limanların askeri lojistik amaçlarla kullanılması ve Ukrayna’ya silah sevkiyatları, NATO karşıtı eylemleri yeniden büyüttü. Selanik, Atina ve Girit’te düzenlenen protestolarda “Yunanistan savaşın tarafı olmayacak” sloganı öne çıktı. Polis müdahaleleri ve gözaltılar, devletin güvenlik reflekslerinin sertleştiğini gösterdi. Savunma harcamaları 2025’te de yüksek seviyesini korurken, hükümet bu politikayı Türkiye ile yaşanan gerilimler ve bölgesel güvenlik tehditleriyle gerekçelendirdi. Ancak işçi hareketi ve sol muhalefet, artan askeri harcamaların sosyal devletin daha da aşındırılması anlamına geldiğini vurguladı. Böylece Yunanistan’da 2025, silahlanma ve savaş hazırlığına karşı sınıfsal ve toplumsal bir itirazın en görünür hale geldiği yıllardan biri olarak kayda geçti. Komşu ülke, bir yandan NATO’nun ileri karakolu olurken, diğer yandan sokakta bu rolü sorgulayan güçlü bir muhalefete sahne oldu. Yunanistan’da 2025, silahlanma ve NATO’ya entegre olma politikalarına karşı işçi sınıfının ve gençliğin sokağa çıktığı bir yıl oldu. Genel grevler, savaş karşıtı ve NATO karşıtı eylemler polis müdahaleleriyle bastırılırken, hükümet savunma harcamalarını artırmayı “ulusal zorunluluk” olarak sundu. Sosyal haklar geri çekilirken, savaş hazırlığı devletin önceliği haline geldi. Rusya Rusya’da 2025, Ukrayna’daki savaşın artık geçici bir “özel operasyon”un çok ötesine geçtiği bir yıl oldu. Savunma harcamaları rekor düzeye çıkarıldı; bütçede sosyal kalemler askeri ihtiyaçların gerisine itildi. Savaş ekonomisi, sanayi üretimini ayakta tutan temel motorlardan biri haline geldi. Batı yaptırımlarına rağmen Rusya, enerji ihracatı ve Asya’ya yönelen ticaretle ekonomik çöküşü engelledi. Ancak bu denge, iç siyasette daha sert bir otoriterleşmeyle sağlandı. Muhalefet neredeyse tamamen tasfiye edilirken, medya ve sivil toplum üzerindeki baskılar daha da yoğunlaştı. 2025’te Kremlin açısından sürecin seyrini etkileyen en önemli dış gelişmelerden biri ise ABD’de Donald Trump’ın yeniden göreve gelmesi oldu. Trump yönetiminin Ukrayna savaşına yönelik mesafeli tutumu ve “Avrupa’nın kendi güvenliğini üstlenmesi” yönündeki mesajları, Batı cephesindeki birlik görüntüsünü zayıflattı. Bir yandan da bu tablo, Moskova açısından savaşın yalnızca Ukrayna’yla yapılmadığını, savunma alanında adeta seferberlik ilan eden Avrupa'ya da sıçrayabileceğini gösterdi. Ukrayna Ukrayna’da 2025, savaşın üçüncü yılında cephede büyük kırılmaların yaşanmadığı ancak yıpranmanın derinleştiği bir dönem oldu. Donmuş hatlar korunurken, insan gücü kaybı, altyapı tahribatı ve enerji sorunları toplumsal hayatı ağır biçimde etkiledi. Sürekli seferberlik hali, toplumda ciddi bir yorgunluk yarattı; yıl boyunca Ukrayna ordusunda firar vakaları rekor seviyelere ulaştı. Batı’dan gelen askeri ve mali destek devam etti ancak bu destek artık daha açık biçimde koşullara bağlandı. Reform, yolsuzlukla mücadele ve mali disiplin talepleri, Kiev üzerindeki baskıyı artırdı. Ukrayna yönetimi, bir yandan Rusya’nın taarruzlarına karşı askeri olarak zorlanırken, diğer yandan müttefik desteğini kaybetmemek için iç reform gündemini öne çıkarmak zorunda kaldı. 2025’te savaşın siyasi çerçevesini etkileyen en önemli gelişmelerden biri ise ABD’de Donald Trump’ın yeniden göreve gelmesi oldu. Trump’ın Ukrayna’ya yönelik askeri desteği sorgulayan açıklamaları ve “hızlı barış” çağrıları, Kiev’de olduğu kadar Avrupa başkentlerinde de gerilim yarattı. Trump’ın dile getirdiği barış planları, fiilen toprak tavizi ve savaşın dondurulması ihtimalini gündeme taşırken, Avrupa ile Washington arasında Ukrayna’nın geleceğine dair açık bir görüş ayrılığı ortaya çıktı. Trump'ın Ukrayna lideri Volodimir Zelenskiy'le Beyaz Saray'daki gerilim dolu görüşmesi de bu yıl dünya siyasetine damga vuran olaylardan biriydi. Ukrayna'da bu yıl Rusya tarafından altyapı tesisleri, enerji hatları ve ulaşım ağları yoğunluklu olarak hedef alındı. Sırbistan Sırbistan için 2025, iç siyasal krizlerle bölgesel gerilimlerin üst üste bindiği bir yıl oldu. Yıl boyunca Belgrad başta olmak üzere birçok kentte, seçim sürecine ve medya üzerindeki baskılara karşı kitlesel protestolar düzenlendi. Muhalefet, iktidarı seçim manipülasyonu ve otoriterleşmeyle suçlarken, güvenlik güçlerinin sert müdahaleleri protestoların dozunu daha da artırdı. Kosova meselesi ise yıl boyunca Sırbistan siyasetinin ana mobilizasyon başlığı olmaya devam etti. Sırp ordusunun Kosova sınırına yakın bölgelerdeki askeri hareketliliği ve tatbikatları, NATO ve AB tarafından yakından izlenen bir güvenlik krizine dönüştü. Belgrad yönetimi, Kosova’yı tanımama politikasını sertleştirirken, milliyetçi söylem iç siyasette birleştirici bir araç olarak kullanıldı. Savunma harcamaları 2025’te yeniden artırıldı; Sırbistan, Balkanlar’da en hızlı silahlanan ülkelerden biri haline geldi. Bu askeri yönelim, ülkeyi hem Rusya hem Çin’le yakın tutarken, AB ile ilişkileri daha da gerilimli bir noktaya taşıdı. Romanya Romanya’da 2025, yalnızca bir cumhurbaşkanlığı seçimi değil, ülkenin Avrupa yönelimi üzerine açık bir güç mücadelesi yaşanan bir yıl oldu. Seçim süreci, AB yanlısı liberal-merkez blok ile milliyetçi, egemenlikçi ve Brüksel karşıtı güçler arasında sert bir kutuplaşmaya sahne oldu. Kampanya boyunca Ukrayna savaşı, NATO üyeliği, savunma harcamaları ve AB’nin dayattığı ekonomik-politik çerçeve ana tartışma başlıklarını oluşturdu. Seçim sonuçlarının ardından sokaklar da siyasetin bir uzantısı haline geldi. AB yanlısı kesimler “Avrupa rotasından sapılmaması” çağrısıyla gösteriler düzenlerken, karşıt blok seçimlerin Batı müdahalesiyle yönlendirildiğini savunarak protestolara çıktı. Güvenlik güçlerinin müdahaleleri ve karşılıklı mitingler, Romanya’da siyasal gerilimin sandıkla sınırlı kalmadığını gösterdi. Tüm bu gelişmeler, Romanya’nın aynı zamanda NATO’nun doğu kanadında kilit bir askeri ülke olduğu bir dönemde yaşandı. 2025’te savunma harcamaları artırıldı, Karadeniz güvenliği gerekçesiyle askeri altyapı yatırımları hızlandırıldı. Böylece Romanya, bir yandan AB ve NATO’ya daha sıkı bağlanan, diğer yandan içeride bu yönelime karşı ciddi bir toplumsal dirençle karşılaşan ülkelerden biri haline geldi. 2025, Romanya için yalnızca bir seçim yılı değil, ülkenin hangi Avrupa’da yer alacağının tartışıldığı bir kırılma yılı olarak kayda geçti.