Ortadoğu’nun yeni bölünme hikâyesi: Yemen

Gün geçmiyor ki Ortadoğu’da bir olay olmasın… Ortadoğu uzun yıllardır siyasi gerilimler, çatışmalarla gündemde oluyor. Bölge, farklı ülkelerin, etnik grupların, dini toplulukların ve jeopolitik çıkarların kesiştiği bir alan olduğu için istikrarsızlık sık sık ortaya çıkıyor. Ortadoğu’nun kırılgan dengeleri, son yıllarda bir iç savaşın ötesine geçerek yeni bir bölünme sürecini tetikliyor. Bu sürecin merkezinde Yemen var. Haritalarda hâlâ tek bir devlet olarak görünen Yemen, sahada fiilen ikiye ayrılmış durumda. Kuzeyde İran destekli Husiler, güneyde BAE destekli Güney Geçiş Konseyi (STC) ve fiilî merkezi hükümet arasında sıkışmış milyonlarca Yemenli, bu bölünmenin en somut kurbanları. Yemen: Tarih ve Güç Mücadelesinin Ortasında Parçalanıyor Yemen artık haritalarda tek bir ülke olarak gözükse de, sahada fiilen ikiye bölünmüş durumda. Kuzeyde Husiler, güneyde BAE destekli STC ve etkisiz bir merkezi hükümet… Ortadoğu’nun yeni bölünme hikâyesi burada yazılıyor. Yemen’deki bu fiilî bölünme, Ortadoğu için bir uyarı niteliğinde: Dış aktörlerin çıkarları, tarihsel hesaplar ve stratejik geçitler birleştiğinde, bir ülke sessizce parçalanabilir. Ve kimse durup “Yemen’in parçalanmasını durdurmalıyız” demiyor Ve ortada, milyonlarca Yemenli var. Tarih, güç ve strateji arasına sıkışmış, unutulmuş kurbanlar… Yemen artık sadece bir iç savaş değil; bölgesel çıkarların ve tarihsel referansların savaş alanı. Bu çatışmanın bedelini ödeyen ise sıradan insanlar. BAE’nin 1990 Öncesi Güney Yemen Stratejisi Yemen, Ortadoğu’nun en karmaşık krizlerinden birini yaşıyor. Ancak bu kriz, sadece bugünün savaşından ibaret değil. Tarih, özellikle 1990 öncesi Güney Yemen’in özerk yapısı, bugün bölgedeki güç dengelerini ve BAE-Suudi gerilimini anlamak için kritik bir anahtar sunuyor. Yemen, tarihsel olarak birleşik bir devlet olmasına rağmen, toplumsal ve bölgesel farklılıklar her zaman güçlüydü. 1990’da Kuzey ve Güney Yemen’in birleşmesiyle tek devlet yaratıldı, ancak birleşme, sahada güçlü bir güney ayrılıkçılığı ve bölgesel çatışma potansiyeli yarattı. Bu tarihsel miras, bugün BAE’nin stratejisini şekillendiriyor. Ayrılık fikri: Halkın bir kısmında hâlâ canlı… 2011 Arap Baharı, Yemen’de merkezi otoritenin zayıflamasına yol açtı. Ardından Husiler kuzeyde güç kazanırken, güneyde BAE destekli güçler liman ve sahil kontrolünü ele aldı. BAE, bu mevcut zemini yeniden inşa etmek istiyor, sıfırdan yapmıyor aslında. Abudabi, Yemen politikasında 1990 öncesi Güney Yemen modelini destekliyor. Bu, sadece nostaljik bir yaklaşım değil; stratejik ve ekonomik bir tercih. Güneyde limanlar ve Bab el-Mendeb Boğazı üzerinde kontrol: BAE, Abu Dabi merkezli ekonomik ve lojistik çıkarlarını güvenceye almak istiyor. BAE’nin 1990 öncesi Güney Yemen stratejisi, Yemen’deki fiilî bölünmeyi hızlandırıyor ve Suudi Arabistan ile koalisyon içi gerilimi derinleştiriyor. Yemen’de BAE-Suudi Gerginliği Ortadoğu’nun kırılgan dengeleri, Yemen’de artık sadece bir iç savaş olarak yaşanmıyor. Aynı koalisyon içinde yer alan Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), sahada farklı savaşlar yürütüyor. Bu, Yemen’in fiilî olarak parçalanmasını hızlandırıyor ve bölgedeki güç dengelerini yeniden şekillendiriyor. Bugün ki çatışmanın merkezinde aslında körfezin iki müttefik ülkesi yer alıyor. Suud – BAE Yemen’de Suudi Arabistan ile Birleşik Arap Emirlikleri arasındaki gerilim açık çatışma eşiğine gelmiş durumda nitekim Suudi Arabistan’a bağlı hava unsurları, ülkenin doğusundaki Mukalla Limanı’na hava saldırısı düzenledi. Saldırılarda, Birleşik Arap Emirlikleri’nden gelen ve BAE destekli Güney Geçiş Konseyi’ne (STC) zırhlı araçlar ve silah taşıdığı öne sürülen gemilerin hedef alındı. Suudi Arabistan, BAE'nin Yemen'in doğusundaki askeri faaliyetlerini ulusal güvenliğine tehdit olarak gördüğünü açıklayarak Yemen'den çekilmesi için 24 saatlik ültimatom vermişti. Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Suudi Arabistan ile yaşanan gerilimin ardından Yemen'de görev yapan terörle mücadele ekiplerini kendi isteğiyle feshettiğini duyurdu. BAE Savunma Bakanlığından yapılan yazılı açıklamada, Yemen'deki terörle mücadele ekiplerinden geriye kalan unsurların güvenliğini sağlamak amacıyla görevlerinin ilgili ortaklarla koordinasyon içinde sona erdirildiği belirtildi. Yemen’de Aynı Cephedeki Ayrışma: Büyük Güçlerin Hesaplaşması Yemen savaşı, artık yalnızca Husiler ile Suudi Arabistan liderliğindeki koalisyon arasında yaşanan bir iç savaş değil. Aradan geçen yıllar, bu krizin aynı cephede yer alan aktörler arasında bile derin çıkar çatışmalarını açığa çıkaran çok katmanlı bir krize dönüşmüş durumda. 2015 yılında Husilere karşı ortak bir koalisyon kuran Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), bugün Yemen’in geleceği konusunda farklı ve çelişen stratejiler izlemektedir. Suudi Arabistan ile Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) arasındaki görüş ayrılıkları, Yemen’i bölgesel rekabetin en kırılgan sahalarından biri haline getirdi. Bu ayrışma, yalnızca Yemen’in iç dengelerini değil, Kızıldeniz güvenliğini, Körfez siyasetini ve küresel güçlerin bölgeye bakışını da etkilemektedir. Bu tabloya ABD’nin “kontrollü istikrarsızlık” yaklaşımı ve Türkiye’nin temkinli mesafesi eklendiğinde, Yemen’deki düğüm daha da karmaşık bir hâl alıyor. Ortak Savaş, Farklı Yemen Hayalleri Yemen krizi, artık sadece Husilerle yürütülen bir mücadele değildir. Aynı koalisyon içinde yer alan aktörlerin farklı Yemen tasavvurları, krizi daha karmaşık ve uzun vadeli hale getirmiştir. Suudi Arabistan birleşik bir Yemen’i savunurken, BAE güneyde kontrol edilebilir ve kendisine bağlı bir yapı inşa etmektedir. Türkiye bu süreci dışarıdan izlerken, ABD çatışmanın kontrolden çıkmasını engellemeye odaklanmaktadır. 2015 yılında Suudi Arabistan ve BAE, Husilere karşı ortak bir askeri koalisyon kurduklarında hedef netti: İran’a yakın bir yapının Yemen’i ele geçirmesini engellemek. Ancak zamanla ortaya çıktı ki iki ülke aynı savaşı veriyor olsa da aynı Yemen’i istemiyordu. Suudi Arabistan için Yemen, öncelikle bir ulusal güvenlik meselesi. Riyad, güney sınırında kendisine düşman, parçalı ya da kontrol edilemez bir yapı görmek istemiyor. Bu nedenle Suudi stratejisi, kendisine yakın ve mümkünse birleşik bir Yemen devleti inşa etmek üzerine kurulu. Yemen, Abu Dabi için bir devlet değil, bir harita parçası. Daha çok deniz ticareti, limanlar ve jeostratejik geçitler üzerinden anlam kazanıyor. Aden ve Mukalla limanları ile Bab el-Mendeb Boğazı, Abu Dabi’nin küresel ticaret ve deniz güvenliği vizyonunda kritik bir yer tutuyor. Bu stratejik bölgeler BAE’nin küresel deniz ticareti zincirinin eksik halkaları. Bu yüzden BAE, Yemen’i bir bütün olarak değil, parça parça kontrol edilebilecek bir alan olarak görüyor. BAE bu nedenle Yemen’in güneyinde, doğrudan askerî işgal yerine yerel aktörler üzerinden nüfuz kurmayı tercih ediyor. İki ülke arasındaki temel gerilim noktası, Güney Yemen. BAE’nin desteklediği Güney Geçiş Konseyi (STC), açıkça güneyin bağımsızlığını savunuyor. Bu yapı, 1990 öncesinde var olan Güney Yemen devletinin mirasını yeniden canlandırmayı hedefliyor. Suudi Arabistan ise bu senaryoya temkinli yaklaşıyor. Riyad’a göre güneyin resmen kopması, Yemen’de kalıcı bir istikrarsızlık yaratacağı gibi Suudi Arabistan’ın sınır güvenliğini de uzun vadede tehdit edebilir. Bu nedenle bugün Yemen sahasında ilginç bir tablo ortaya çıkıyor: Aynı koalisyonun iki ana aktörü, sahada rakip yerel güçleri destekliyor. Enerji Güvenliği Açısından Bab el-Mendeb Boğazının Önemi Bab el-Mendeb, Kızıldeniz ile Aden Körfezi / Hint Okyanusu’nu bağlayan dar bir geçittir. Doğu Afrika (Cibuti ve Eritre) ile Arap Yarımadası (Yemen) arasında yer alır. Genişliği yaklaşık 20-30 km civarındadır, derinliği ise gemi trafiğine uygundur ama dar bir “boğaz” özelliği taşır. Bu konum, boğazı doğal bir stratejik nokta haline getirir. Bab el-Mendeb, dünya enerji taşımacılığı açısından da kritik bir kavşaktır. Petrol ve doğal gaz taşıyan tankerler, bu boğazı geçmeden Süveyş Kanalı’na ulaşamaz. Alternatif güzergahlar sınırlı olduğundan, boğazın güvenliği enerji piyasaları ve uluslararası ticaret açısından doğrudan stratejik bir faktördür. Boğazın kontrolü, bölgede herhangi bir güç dengesizliği durumunda küresel enerji arzını etkileyebilir. Bab el-Mendeb Boğazı, sadece Yemen’in değil, tüm dünyanın kritik bir kavşağıdır. Bölgedeki çatışmalar ve güç mücadeleleri, boğazın stratejik değerini her geçen gün artırıyor. Yemen’deki savaş ve bölgesel güç rekabeti, Bab el-Mendeb’in önemini küresel kamuoyunun gözünde bir kez daha ortaya koyuyor. Bu dar geçidin kontrolü, yalnızca bölgesel aktörler için değil, dünya ekonomisi için de hayati önemdedir. Sonuç: Yemen, Abu Dabi açısından bir ulus-devlet meselesi değil; stratejik limanlar, deniz ticaret yolları ve boğazlar meselesi. Bu da Yemen’i bir bütün olarak istikrara kavuşturmak yerine, kontrol edilebilir parçalara ayırmayı daha işlevsel kılıyor. Suudi Arabistan ise “Birleşik ve bana yakın Yemen” istiyor. Suudi Arabistan’ın Yemen’e bakışı, güvenlik merkezli. Riyad için Yemen, İran etkisinin sınırlandığı, güney sınırlarının emniyete alındığı ve mümkünse kendisine dost bir merkezi otorite tarafından yönetilen bir komşu olmalı. Bu nedenle Suudi Arabistan, resmî söylemde Yemen’in toprak bütünlüğünü savunuyor. Türkiye’nin pozisyonu ise ahlaki ve tutarlı, stratejik olarak ise sınırlı. Ankara, Yemen’in bölünmesine karşı; Ayrılıkçı projelerin Ortadoğu’yu daha da istikrarsızlaştıracağını söylüyor; haklı. Ancak Türkiye, bu krizde oyunu değiştirecek bir aktör değil, izleyen bir aktör. Yemen, Türkiye’nin öncelik listesinde değil. Sahaya girmenin maliyeti yüksek, getirisi belirsiz. Bu yüzden Ankara, “bölünmeye karşıyım” demekle yetiniyor. ABD için önemli olan: Kaosu Yönetmek, Çözmek Değil Bu noktada ABD’ye özel bir parantez açmak gerekiyor. Washington, Yemen’de barış istemiyor demek abartı olabilir; ama açık olan şu: ABD, Yemen’de çözümden çok kontrolle ilgileniyor. * Bab el-Mendeb’den gemilerin geçmesi, * Petrol ve ticaret akışının kesilmemesi, * İran’ın doğrudan kazançlı çıkmaması. Yemenlilerin nasıl yaşadığı, devletin bölünüp bölünmediği ya da milyonlarca insanın açlıkla boğuşması, bu öncelik listesinde alt sıralarda. ABD, Suudi Arabistan ile BAE’nin birbirine girmesini istemiyor; ama birbirlerini Yemen üzerinden yıpratmalarına da ses çıkarmıyor. İsrail, Yemen’de fiilen olmasa da stratejik çıkar ve diplomasi üzerinden etkili. Hedefi, İran’a karşı dengeleri korumak ve Kızıldeniz’deki güvenliği sağlamak. İsrail’in Yemen’deki politikası, doğrudan müdahale yerine stratejik gözetim ve dolaylı destek ile yürütülüyor. Yemen’in güneyindeki limanlar ve Bab el-Mendeb Boğazı, İsrail açısından da kritik, İran destekli milislerin bu hattı kontrol etmesinin engellenmesi önemli bu nedenle BAE’nin güneydeki varlığını dolaylı olarak stratejik olarak olumlu görüyor. Yemen Çoktan Bölündü, Sadece İlan Edilmedi Realist olmak gerekirse artık Yemen diye tek bir devletten söz etmek diplomatik bir masaldan ibaret. Kuzeyde Husiler; kendi yönetimleri, kendi orduları, kendi vergileriyle. Güneyde STC var; limanları kontrol eden, fiilî bir otorite kurmuş durumda. Ortada ise uluslararası toplumun “meşru hükümet” diye tutunduğu, ama sahada neredeyse hiçbir ağırlığı olmayan bir yapı. Eğer çatışmalar ve ayrılık hareketleri güçlenirse, Yemen resmen iki veya daha fazla devlete bölünebilir. Orta ve uzun vadede barış veya resmî bölünme olasılığı var, ancak ikisi de zorlu bir süreç. *Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. YEMEN ORTADOĞU bölünme Dr. Cemal Kazak, Independent Türkçe için yazdı Dr. Cemal Kazak Çarşamba, Aralık 31, 2025 - 13:30 Main image:

Fotoğraf: AA

TÜRKİYE'DEN SESLER Type: news SEO Title: Ortadoğu’nun yeni bölünme hikâyesi: Yemen copyright Independentturkish: