Yeni yılın, eskisinde yaşanan tüm olumsuzlukların yolcu edilip en güzel dileklerin sıralandığı bir geceyle başlatılması gelenekselleşmiş bir durum. Bu hoş ve umut dolu gelenek, yılın ilk gününün eski yıldan kalanları aynen taşıması gerçeğini değiştirmiyor. Sevgili Nevzat Evrim Önal’ın 2025’in son Perşembe yazısını “ Değerli soL okurları, önümüzdeki hafta Perşembe günü 1 Ocak’a denk geliyor. İnsanların benim sevimsiz yazılarımı okumaktan daha güzel meşguliyetleri olacağını tahmin ediyor ve umuyor, bu yüzden ben de bir haftalık izin kullanıyorum” diyerek bağlaması bu gerçeği işaret ediyor. “Kurtuluş”un ilkelerini oya gibi işleyen o “sevimsiz yazılar”a fazlasıyla gereksinimimiz var. Bir ucundan tutarak ilerlemeye çalışayım. Kapitalizmin felaketlerinden, karanlıktan, çürümeden burjuva düzeni içinde kurtulma olanağının bulunmadığının anlatılarından biri yukarıdaki “Burjuva devriminin tereddütlü ilerleyişinin istisnası yoktur” başlığı. Türkiye Komünist Partisi tarafından hazırlanan “Parti Tarihi”nin 3. Kitabında “Devrimci Demokrasi Nedir?” kutu anlatımı içinde geçiyor. Farklı coğrafyalarda farklı durumlar ortaya çıksa da burjuva düzeninde genel yapı ortak başlıkları içeriyor. Dinsel ve etnik kurumların yurttaş kimliğinin önünde engel oluşturması, toprakta feodal mülkiyetin sürmesi, demokratik temsil mekanizmalarının güdük kalması, genel oy hakkına saldırılar, tüm insanların eşit haklara sahip olacağı bir devrim çağına karşın emekçilerin bu dönüşümden paylarını alamaması, devlet ve hukukun sömürücü ilişkilerin ürünü olması, topraktan kopup kentlere yığılan milyonların yeni sefaletlere batması, burjuvazinin gerici ve sömürücülerle uzlaşması ve katlanarak artan sorunlarıyla sömürü halkın üzerine artarak yığılıyor. Emperyalizmin işgalleri ve katliamları hız kesmeden devam ederken, çözüm süreçlerine el atması da seçeneksiz gibi gösteriliyor. Barış maskeleriyle perdelenen sömürü düzeninin sığındığı limanlar da kapitalizmin felaketlerinin çaresizliğini gösteriyor. Önce “Cumhuriyetin reddi”yle başlanıyor. Cumhuriyetin reddi öyle öne sürüldüğü gibi biçimsellikle, kurumsallıkla, kimi tanımlamaları değiştirerek anayasaya yazma önerisiyle yapılmıyor. Liberal tavra dayanan ret, cumhuriyetin gerçek anlamı üzerine kurulu, kamuculuğun, toplumculuğun, halkın egemenliği ve iktidarının reddi. Sığınılan limanlar; “demokratik İslam” (DEM ve Öcalan), “ümmet bilinci” (HÜDAPAR), Yeni Osmanlıcı gericilik ve Türk-Kürt-Arap kardeşliği (AKP)… Saldırılan limanlar; Cumhuriyet ve Marksizm… Sömürücü ve gerici düzen sürecek, bu düzende ve bu düzenin planlamasıyla “terörsüz Türkiye” hedeflenecek derken IŞİD ben buradayım deyiverdi. Hayli öğünülen 1961 Anayasasına sahiptik ama özgün hali 1971 değişikliğine kadar dayanabildi, ömrü de 12 Eylül 1980 darbesiyle sona erdirildi. 1946-1960 arası öyle bir dönem yaşandı ki 1961 Anayasası sığınılacak liman oldu. O liman kurtuluş ve kuruluş Cumhuriyetinin üç temel ilkesini, halkçılık, devrimcilik ve bağımsızlığı yutan bir limandı; Ulus adına yalnızca TBMM tarafından kullanılan egemenlik hakkını TBMM ile yürütme organı arasında paylaştıran limandı. Sömürücü ve gerici düzen sürecek ama demokratik toplum düzeni, hukuk devleti ve yargı bağımsızlığı olacak… Maddi eşitsizlikler sürecek ama kanun önünde eşitlik, adalet ve özgürlük olacak… Olmaz, olamaz. Burjuva düzeninde tereddütlü ilerleyişler, tercihli ve kararlı değişikliklerle birlikte yürüyor hep. Koşullar gereği zaman zaman kendi içinde atılan ilkeli tavır ve siyaset adımlarında da süreklilik değil eksiklik ve geçicilik hakim, liberalizm hakim. Marksist-Leninist ilkelere saldırı, komünist düşmanlığı da buraya oturuyor. Sömürüsüz Türkiye geleceği geciktirildikçe, düzenin kurumlarından medet umuldukça yeni yıla giriş heyecanı yılın ilk gününde sönmeye mahkum. Türkiye Komünist Partisinin yeni yıl açıklamasında belirtildiği gibi: “Yeni yıla girerken istiyoruz ki çökmekte olan binanın enkazı altında daha fazla emekçi ezilmesin. Türkiye işçi sınıfı adaletsizliğin, yoksulluğun, ahlaksızlık ve namussuzluğun pençesinde bir gün daha yaşamak zorunda kalmasın. Kapitalizmin bu topraklardaki ömrü artık ebediyen son bulsun…” Sömürüden kurtuluş ve sömürüsüz düzenin kuruluşu emekçi halkın elinde, beyninde, örgütlü emek gücünde.