Ahlak enflasyonu ve soykırıma dolaylı finans

Sosyal medyadaki yoğun görgüsüz teşhircilik ve dolar tabancalarıyla ateş etmek için 2-3 ay hapiste yatmak yeter algısı ahlakı yerle bir ediyor.Gazze’deki soykırımı protesto edip, META şirketleri, Google, Youtube’a reklam yağdırırken aslında İsrail’e giden silahları finanse ediyoruz. Türkiye’de yıllardır ekonomideki enflasyonu konuşuyoruz ama asıl konuşmamız gereken ahlak enflasyonu. Ahlak enflasyonu çok boyutlu bir konu, bir ucu rahmetli Özal’ın “Benim memurum işini bilir” sözüne gidiyor diğer ucu sosyal medyaya dayanıyor. Hangi uçtan başlarsak başlayalım, konunun gelip dayandığı yer paraya çıkıyor. Para derken yasadışı kumar sitelerinin reklamlarında kullanılan ve deste yığınından söz etmiyorum. Ahlak enflasyonunu körükleyen şey paranın lüks araba, Bodrum’un gece kulüpleri, yatlar, katlar, arması kocaman marka kıyafetlere erişim kapısını açan hali. Sosyal medyadaki bu yoğun görgüsüz teşhircilik ve dolar tabancılarıyla ateş etmek için 2-3 ay hapiste yatmak yeter algısı ahlakı yerle bir ediyor. Maaşlı bir işte yıllarca çalışsa bile öyle bir harcama gücüne kavuşamayacağını düşünen milyonlar da havadan para kazanmak için sırada bekliyor. Sadece bu değil, zengin bir kocayla evlenen, çocuk yapan, boşanma durumunda da yüksek nafakayla lüks yaşamına devam eden ve sosyal medyada bu halini aralıksız paylaşanların yarattığı tahribatın üzerinde de durmamız lazım. Türkiye’nin kadın rol modellerine bir bakın lütfen, ilk 10’da ne Canan Dağdeviren’in adı var ne de Özlem Türeci’nin... Bugünün dolar ateş eden rol model örneklerinin topluma verdiği zarar mı kötü, Manifest grubunun kıyafetleri mi, düşünmemiz lazım. Sosyal medyaaltın oranı bozdu Televizyonlardaki kadın programlarında karşıma çıkan hikayelerde ortak bir nokta var: Tik Tok’ta 3-5 kere konuştuğu ve hiç görmediği bir adamın mutlu bir hayat vaadiyle başlayan, otobüs bileti yollamasıyla devam eden, bir umut uğruna geride eş ve çocukların bırakıldığı, sonu hüsranla bitmiş bir sürü kırık dökük hikâye işleniyor o programlarda. Denilebilir ki, niyeti bozuk olandan dolayı sosyal medyayı suçlamak hata. Bu itiraz ilk bakışta doğru ama üzerinde biraz düşününce ortaya bir başka gerçek çıkıyor. Artık sımsıkı sarılmanın, alına konan bir busenin, zor zamanda birbirine yaslanarak ayakta durmanın değil. Taşının rengi, parlaklığı berbat da olsa pırlantanın, robot süpürgenin, sitede oturmanın tek sevgi göstergesi sayıldığı bir dünyada yaşıyoruz. Duygunun yerini eşyanın almasının en büyük sebebi sosyal medya değil mi? Eskiden de toplum üzerinde etkisi tartışmalı işler vardı, mesela TeleVole’nin sosyal hayata olumsuz etkileri üzerine üniversitelerde araştırmalar yapıldı. 1990’ların ikinci yarısında Leila’ya gidenlerin ayrıcalıklı sayıldığı dönemler yaşandı. Bugün geldiğimiz noktada bir yere gitmek de yetmiyor, kulüpte de sahilde de özel localar istiyor insanlar. Daha çok eğlenmek için değil para harcayarak aynı kulübe, aynı sahile gelmiş insanları ve takipçileri etkileme çabası bu bir başka deyişle görgüsüzlüğün kutsanmış hali. Kendi mutluluğu yerine, başkalarının beğenisini kazanmak için yaşamak ne büyük bir talihsizlik... Bir başka talihsizlik popüler olmakla saygın olmak arasında bozulan denge. Eskiden birileri popüler birileri de saygın olmayı tercih ederdi, sosyal medya bu altın oranı da bozdu. Türkiye’de saygınlık para etmediği, takipçi kazandırmadığı için popüler olmak ya da kalmak adına abartının dozunu arttıranlarla dolu etrafımız. Nefret salgını başlattı Sosyal medyanın ahlak enflasyonuna dolaylı ama aslında direkt etkiden daha büyük bir başka etkisi daha var. Birinci etki, siyasetten, futbola, rekabetin yerini düşmanlığın alması. Bugün sokaklarda kendisinden farklı düşünen, kendisinden başka bir kulübün taraftarı olanlardan nefret eden milyonlar var. Nefret taşıması güç, insanın yaşam sevincini alan bir duygu. Kimse kusura bakmasın, bu nefret salgınını başlatan ve herkesi enfekte eden sosyal medyanın ta kendisi. Sosyal medyanın dolaylı bir diğer zararı okumanın yerini seyretmenin alması. Bir kere okumayla bağınızı kaybederseniz, insanlığın geçmişten gelen tüm birikimini bırakır, insanlığın ortak tarihini telefonlara kamera eklendiği döneme indirgemiş olursunuz. Üçüncü ve en önemli ayağa gelince. Odaklanamamak bu çağın en büyük hastalığı. Önünüzdeki açık ekrana düşen her bildirim, her reklam, aslında sizin odaklanma kabiliyetinizi yok ediyor. Okumayan, odaklanamayan, insanların, maksimum 280 karakterde ifade edebildikleri de sadece nefret oluyor. MHP lideri Bahçeli, sosyal medya tehdidine ilişkin “Bana kalsa yarım saatte kapatırım” çıkışınıyaptı. Ulusal medyaları yok ediyorlar Bu nefret meselesini önemsiyorum zira bizi millet yapan özellik aynı sınırlar içinde yaşamamız değil ortak sevinç ve acılarımızın olması. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin “Bana kalsa yarım saatte kapatırım” dediği sosyal medya düzeninin asıl tehlikesine gelelim. Türkiye, “Benim yasalarım senin yönetmeliklerinden daha önemlidir” diye Instagram’a erişim yasağı getirdiğinde ne yaptık? Yasalarımızı değil Instagram’ı savunduk. Dünyanın dört yanında özellikle de Avrupa’da sosyal medya şirketleri aleyhine milyarla euroluk tazminat davaları açılmış durumda. Niye biliyor musunuz, kullandıkları özel algoritmalarla, reklam piyasasını domine ediyor, ulusal medyaları yok ediyorlar. Sadece bu değil, Afrika’dan tutun da Uzak Asya ve Afrika’ya kadar işlenen bir çok nefret suçu ve katliamda sosyal medya teşviki var. Örneklerle desteklenmeyen her cümle eksik kalır, ya, örnekleyeyim: Aralık 2021’de Arakan Müslümanları, Myanmar Ordusu’nun yaptığı etnik temizliğe katkıda bulunan nefret söylemini engellemediği gerekçesiyle Kaliforniya’da Instagram, Facebook ve WhatsApp’ın sahibi olan Meta platformu aleyhine 150 milyar dolarlık tazminat davası açtılar. Yine 2021 yılında eski Facebook çalışanı Frances Haugen, Meta’nın algoritmalarının Etiyopya gibi yerlerde “etnik şiddeti’’ kelimenin tam anlamıyla körüklediğini itiraf etti. Ocak 2023’te Kamboçya Başbakanı Hun Sen’in muhaliflerini evlerine motosikleti çete üyeleri yollayarak öldürme tehdidinin yer aldığı video binlerce başvuruya rağmen nasıl yayından kaldırılmadı, bir araştırın. Ulusal medyaları yok etme tespiti benim değil. İspanya’da aralarında El Mundo, El Pais gibi devlerin olduğu 83 medya kuruluşu Facebook ve Instagram’ın çatı şirketi META aleyhine 550 milyon euroluk bir dava açtı. Bu davaların konusu da META’nın kullandığı algoritmalarla elde ettiği kişisel verilerle reklam pazarını AB düzenlemelerine aykırı olarak domine etmesi. O dava dilekçesinde İspanya ulusal medyasının yok edildiği vurgusu var. Benzer davalar Avustralya’dan, Kanada’ya, Güney Afrika’dan İngiltere’ye kadar her ülkede açıldı. Kişisel verilerinizi önemsiyorsunuz ya, hemen hatırlatayım, İrlanda Veri Koruma Komisyonu, Facebook’a kullanıcıların kişisel verilerini AB’den ABD’ye aktardığı için 1,2 milyar euro para cezası verdi. Sizin verileriniz, nerede, kimin elinde bir fikriniz var mı? Soykırımı protesto ederken silahları finanse ediyoruz ABD, İsrail’e sattığını söylediği silahlardan 1 sent bile para almaz, hepsini ABD vatandaşlarının vergilerinden karşılar. Gazze’de yaşanan soykırımı protesto ettiğiniz META şirketleri, Google, Youtube Türkiye’de reklam pazarının yüzde 70’inden fazlasına sahip ve kazançları için ABD’de vergi ödüyorlar. Gazze’deki soykırımı protesto edip, reklam yağdırırken aslında İsrail’e giden silahları finanse ediyoruz. Peki bu soykırım paylaşımlarımız işe yarıyor mu? META şirketlerinin dünyada 3.8 milyar üyesi var. META Gözetim Kurulu üyesi Nighat Dad, Hollanda Televizyonu NOS’da yayınlanan röportajında META’nın “Filistin yanlısı paylaşımlara erişimi azaltmak için gönderilerin görünürlük düzeyini düşürdüğünü” söyledi. BBC de bir kod yazılımıyla İsrail’i destekleyen paylaşımların görünürlüğünün yüzde 100 arttırıldığını açıkladı. İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün 2021 ve 2023 tarihli raporlarına da bakalım: 2021 raporunda Facebook’un İsrail ve Filistin’le ilgili insan hakları konulu paylaşımları sansürlediğine ilişkin örneklere yer veriliyor. Aralık 2023’teki raporda Ekim ve Kasım 2023 tarihleri arasında 60 ülkede Filistinliler ve onların destekçileri tarafından paylaşılan, insan hakları ihlalleri de dahil olmak üzere Instagram ve Facebook’ta yayınlanan 1.050’den fazla içeriğin yayından kaldırıldığı ve diğer şekilde gizlendiği belgeleniyor. Bir sürü örnek var ama bunlar yeterli. İsrail’in soykırımını dolaylı olarak finanse ettiriyorlar bize ama farkında bile değiliz... Kırmızı Kitaba girmesi gereken bir tehdit İfade özgürlüğü önemli ya, META şirketlerinde LGBT’yi bir eleştirin bakalım, ifade özgürlüğü diyorlar mı? Özgürlük standartları son derece yüksek olan Avustralya, 16 yaş altına sosyal medyayı yasaklayan yasayı aralıkta yürürlüğe sokuyor. Türkiye’de benzer hazırlıklar var, “VPN var hallederiz” kafasında insanlar, ne acı, oysa yeni nesilleri korumamız gerek. Şu VPN işine takılıyorum zira dizisini Youtube’dan VPN kullanarak canlı izlemekle övünenler var. Anlamadıkları şu, klasik medya yaşamazsa, Youtube bölüm başına on milyonlarca liralık yapım bütçelerine katlanmaz, Eşref Rüya yerine en fazla amatör kavga videoları seyredebilirsiniz. Klasik medya yaşamazsa, ne Gazze’den o acı kareler dünyaya yayılır ne de büyük skandallar ortaya çıkarabilir. Engel olmalıyız İtiraf edelim, Türkiye’ye bu ABD kaynaklı sosyal medya saldırısına karşı en savunmasız ülkelerden birisi durumunda. Dijital bu çağın gerçeği ama yerli haber sitelerimiz, şirketlerimiz yaşamalı, bizim paramızın, Gazze’de soykırım silahlarına dönmesine engel olmamız lazım. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin “Bana kalsa yarım saatte kapatırım” sözü popülerlik için söylenmiş bir söz değil. ABD kaynaklı sosyal medya bugün Milli Güvenlik Siyaset Belgesi ya da sevdiğimiz adıyla Kırmızı Kitaba girmesi gereken bir tehdittir. Aksini iddia etmek, kafayı kuma gömmek olur.