Cevabını bilmediğin soruyu sorma!

2009 yılında, şu satırlarını okuduktan sonra bu kişinin yazdıklarını elimden bırakmadım: “2010’larda ABD ve İslamcı köktendinciler arasındaki çatışma ortadan kaybolacak ve ABD ile Rusya arasında ikinci bir Soğuk Savaş olacak. Bu dönemde Rus jeopolitik tehditleri sebebiyle Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri ABD’ye yakınlaşacaklar. 2020’lerde Rus tahakkümünün çökmesi ve Çin’in parçalanması Avrasya’yı genel bir kaosa sokacak; Çeçenistan ve diğer Müslüman bölgeler ve Tibet bağımsız olurken, Tayvan Çin’e karşı etkili hali gelecektir…2030’larda Avrasya’da üç ana güç ortaya çıkacak: Türkiye, Polonya ve Japonya. Türkiye, nüfuz alanını genişletecek ve Osmanlı İmparatorluğu döneminde olduğu gibi bölgesel bir güç haline gelecektir. Türk nüfuz alanı, eski Osmanlı toprakları ve kuzeyde Rusya ve diğer eski Sovyetler Birliği ülkelerine giderek parçalanmış Arap dünyasına uzanacaktır.” İnsan boş yere George Friedman olup, bu satırları yazmıyor! Ama aynı kişi, İsrail’in Katar saldırısını, Amerika’nın bırakın onayı, haberi bile olmadan yaptığını öne sürerse, orada durmak gerekiyor. Friedman, Holokost’tan kılpayı kurtulmuş bir Macar ana-babanın çocuğu; jeopolitik tahminci ve uluslararası ilişkiler stratejistidir.1996 yılında gizli bilgi yayıncılığı yapan danışmanlık firması Stratfor’u kurmuştu, şimdi Geopolitical Futures’ı yönetiyor. İsrail ile ilgili analizleri çoğu kişinin saygıyla izlediği bir çizgideydi. Amerika’yı koruma arzusundan mı, İsrail’in hedef şaşırtma siyasetine destek amacıyla mı? Friedman, bir dürtüyle İsrail’in terörizmle bir ölüm kalım-mücadelesi içinde olduğunu söylemeye başladı. Bu mücadeleyi, gerçekte, rüşvet aldığı ve kamu varlığını çaldığı iddiasıyla açılan davadan mümkün olduğu kadar kurtulmak için aşırı Siyonist partilere taviz vererek iktidarda kalma amacıyla yapan Netanyahu. Bu gerçek,İsrail’de bir çok parti lideri tarafından dile getirilirken, Friedman’ın bunu İsrail’in varlık mücadelesi olarak sunması, en hafif ifadesiyle ona yakışmadı. Netanyahu’nun bu mücadeleden İsrail’i “yıkarak” çıkacağını söylüyor; ama meseleyi İsrail’in tümünün mücadelesi olarak sunmak, olası çözümleri de görmemizi engelliyor. Friedman’a göre, Netanyahu Trump’a, Katar’a saldırıp saldırmamayı sormadı; hatta söylemedi bile. “Çünkü” diyor Friedman, “Cevabını bilmediğin soruyu sormazsın!” Yani, Friedman’a göre, Netanyahu, Trump’tan Katar’a saldırmak için izin isteseydi, “olumlu cevap alması garanti değildi; bu yüzden sormadı. Bu mantık silsilesi, ABD’nin İsrail’in yüzde 100 destekçisi olduğu kanısını reddediyor; ve bana sadece, Katar nezdinde ABD’yi bir şekilde “tenzih etme” (temize çıkartma) operasyonu gibi görünüyor. İsrail’in Katar’a saldırısı, (ne kadar yalanlasa da uçakların hava hareketi haritalarıyla bizzat İsrail’in Kanal 14 Televizyonu tarafından ifşa edildiği üzere) ABD ve İngiliz tanker uçaklarının İsrail jetlerine 1700 kilometrelik uçuşlarında havada ikmal yapmış olması, sadece Katar’ın değil, Amerika’yı güvenilir bir müttefik olarak gören bütün Arap ülkelerinin güvenini (haydi, “yok etti” demeyelim, ama) derinden sarstı. Nasıl sarsmasın? Katar, ABD’nin hala Orta Doğu’da bir bağımsız sözüm-ona Kürt Devleti kurdurtmak için, Irak ve Suriye’yi bölmek üzere hazırolda bekleyen Merkezi Kuvvetler Komutanlığı (CentCom) biriminin kurulu olduğu ülke. Suudi Arabistan ve bütün Körfez ülkeleri, İran’ın Yemen’den Lübnan’a kadar kurduğu Şii Hilali korkusuyla CentCom’a üsler vermiş, savunma iş birliğinden tutun İbrahim Anlaşması’na kadar imzalamadıkları belge bırakmamışlar! Ve Gazze Soykırımı ve Filistin’deki etnik temizlik harekatı sebebiyle halkıyla hükumetleriyle Arap ve Müslüman dünyasının düşmanlık odağında olduğu anda İsrail’in gelip Katar’ı vurmasına karşı, Trump havaya bakarak, “Hiç haberim olmadı!” diyor. Kapalı kapılar arasında İsrail ne dedi veya ne sordu bilinmez. Ama Trump’ın “Sen bize sormuş, söylemiş olma!” dediğini tahmin edebilmek için bir Friedman olmak şart değil.