13 Eylül 2025 Cumartesi günü Londra sokaklarında iki ayrı kortej yürüdü. Biri, Tommy Robinson’ın örgütlediği ve yaklaşık 150 bin kişinin katıldığı ifade edilen “Unite the Kingdom - Krallığı Birleştir” yürüyüşüydü. Bu yürüyüş, İngiltere’de 1950’lerden bu yana görülmüş en büyük faşist gösteri olarak tarihe geçti. Diğer yanda ise “Stand Up To Racism - Irkçılığa Karşı Ayağa Kalk” platformu çağrısıyla örgütlenen karşı ve yaklaşık 5 bin kişinin katıldığı bir kortej yürüdü. İki yürüyüş yan yana, aslında İngiltere’nin önündeki iki seçeneği ve hatta küresel ölçekte solun karşı karşıya olduğu sınavları özetleyen bir manzara çiziyor. Asıl adı Stephen Yaxley-Lennon olan Robinson, İngiliz Savunma Ligi’nin eski lideri, şiddet ve sahtekarlık suçlarından hüküm giymiş bir isim. 2024’te bir Suriyeli mülteci hakkında uydurma iddiaları yinelediği için mahkemeyi hiçe saymaktan tutuklanmış. Buna rağmen ironik bir biçimde “ifade özgürlüğü festivali” adı altında binlerce insanı Whitehall’a toplamayı başardı. ∗∗∗ “Onları geri gönderin”, “Botları durdurun” gibi sloganların atıldığı yürüyüşte farklı aşırı sağ eğilimler, uluslararası bağlantılar birleşti. Fransız aşırı sağcı siyasetçi, Büyük Yer Değiştirme” teorisinin başlıca savunucularından Éric Zemmour kürsüdeydi. Elon Musk da video bağlantısıyla katılarak hükümetin değişmesi çağrısı yaptı. Whitehall’ın diğer tarafında, "Irkçılığa Karşı Ayağa Kalk" diyenler arasında bağımsız sol kitlelerin yanı sıra sendikaların (PCS, NEU, RMT ve diğerleri) kortejleri yer aldı. Kürsüde dikkat çeken bir isim olarak Diane Abbott vardı. 1987’de seçilen ilk siyah kadın milletvekili, Starmer yönetimi tarafından 2023’te disiplin süreçleri gerekçe gösterilerek parlamento grubundan uzaklaştırılmıştı. ∗∗∗ Irkçılığa karşı kanatta sendikaların yanı sıra kadınlar da son derece güçlü bir şekilde yer aldılar. Günler öncesinden seslerini yükseltmeye başlamışlardı. 7 Eylül’de birçok kadın sanatçı ve milletvekilinin imzacı olduğu bir mektupla pozisyon almışlardı: “Kadınları ve kızları ‘korumak’la ilgili aşırı sağın ırkçı yalanlarını reddediyoruz. Onlar kadınların savunucuları değiller – kadınlara yönelik şiddeti, nefret ve bölünmeyi körüklemek için kullanıyorlar.” Şimdi gelelim bu tablonun anlamına. Zira ortaya çıkan bu tablo, yalnızca aşırı sağın güçlenişini değil, aynı zamanda solun nasıl bir seçenek haline gelebileceğini de tartışmaya açıyor. Kuşkusuz aşırı sağın kitle bulmasında Robinson’ın söylemleri kadar, küresel ölçekte yükselişe geçen benzer akımların etkisi de rol oynuyor. Reform UK’in hızlı yükselişi, bu zeminin siyasal ayağını oluşturuyor. Ancak burada asıl kritik nokta, Keir Starmer liderliğindeki İşçi Partisi’nin izlediği çizgi. Solun yıllardır yönelttiği temel eleştiri haklı çıktı ve Starmer’ın sağı taklit eden söylemleri sonuçta aşırı sağ söylemleri meşrulaştırıp güçlendirdi. ∗∗∗ Bu eleştiri sol siyasete de yansıyor... Sosyalist adaylar parlamentoya bağımsız olarak girmişti. Geçtiğimiz ay Corbyn ve Sultana öncülüğünde duyurulan “Sizin Partiniz” girişimine verilen 700 bin kişilik destek de bu tepkinin kurumsallaşma ihtimalini yansıtıyordu. Dolayısıyla solun toplumsallaşma fırsatının hala mümkün olduğunu söylemek gerekir. Tam bu noktada üç önemli unsur önemli rol oynayacak görünüyor: Birincisi, İşçi Partisi’nin sağa yaslanan söylemlerinin değişip değişmeyeceği. Bu eğilim değişmediği sürece, sol bir alternatifin genişleme imkanı daralacak, aşırı sağın önü açılacaktır. İkincisi solun topluma hitap kapasitesi. Asıl meselenin göçmenler değil neoliberal politikalar olduğunu gösterebilmek için kitlesel araçlara, güçlü iletişim stratejilerine ihtiyaç var. Üçüncüsü de sol ve sağ arasındaki kaynak ve güç asimetrisi. Aşırı sağ, milyarderlerin ve teknoloji tekellerinin desteğini alırken, sol bu altyapıya sahip değil. Buna rağmen sendikalar ve toplumsal hareketler, kitleleri örgütleyebilecek en önemli dayanak olarak öne çıkıyor. Eğer güçlü ve birleşik bir anti-ırkçı cephe inşa edilmezse, sokaktaki bu seferberlik Reform UK’in siyasal yükselişiyle birleşerek dengeleri aşırı sağ lehine kaydırabilir. Hangi yolun kazanacağı, İşçi Partisi’nin Reform UK’yi taklit etmeyi bırakıp gerçek sorunlara çözüm üretmesine; sendikaların, kadın hareketlerinin ve toplumsal ittifakların daha güçlü birleşik zeminler kurmasına bağlı…