Hani simit 15 liraydı?

Hafta sonu Kadıköy’de yürürken bir simitçiye rastladım. Aklıma geçen hafta yapılan açıklama geldi: Ankara, İstanbul, İzmir ve Bursa’da simit fiyatlarının 15 liradan 20 liraya çıkarılmasına karar verilmişti. Ama Ticaret Bakanlığı ile yapılan görüşmelerden sonra, bu artışın 2026 yılının ocak ayına kadar ertelendiği duyurulmuştu. Merak ettim, sordum: “Simit ne kadar?” “20 lira abi” dedi. Yoluma devam ettim, bu kez Kadıköy’de bir fırında tezgâhta simit gördüm. Aynı soruyu orada da sordum. Cevap yine aynıydı: “20 lira” Zam ertelendi ama simit bir kere 20 liraya satılmaya başlanmış ve hâlâ 20 liradan satılıyor. Şimdi soruyorum: Bu nasıl iş? Resmî karar “zam ertelendi” diyor ama sahada hiç kimse buna uymuyor. Vatandaşın gözünün içine baka baka 20 liradan satışa devam ediliyor. Simit bu ülkenin en temel gıdası. Çocuğuna harçlık veren bir anne için, cebindeki son parayla karnını doyurmaya çalışan bir işçi için hâlâ bir öğün. Ama artık simit bile âdeta lüks oldu! Oysa daha geçen hafta “vatandaşın alım gücü gözetildi” denilerek zam ertelenmişti. Peki, sahada niye uygulanmıyor? Denetim yoksa bu kararların anlamı ne? Buradan açık çağrı yapıyorum: Ticaret Bakanlığı da belediyeler de bu konuda harekete geçmeli. Zabıtalar sadece kaldırım işgaliyle uğraşmasın, vatandaşı doğrudan ilgilendiren bu meseleye de el atsın. Çünkü bugün simide göz yumulursa yarın ekmekte, öbür gün sütte aynı tabloyla karşılaşırız. Kadıköy’de yaşadığım bu manzara aslında tüm Türkiye’nin fotoğrafı… Denetim yoksa alınan karar sadece kâğıt üzerinde kalır. Karar var uygulama yok! Aslında mesele sadece simit değil. Bu ülkede bir karar alınıyor ama sahada uygulanmıyor. İşte en güncel örneği… İstanbul Valisi Davut Gül, 1 Eylül’de önemli bir adım attı. Yayaların çilesi haline gelen kaldırım, meydan ve yaya yoluna motosiklet parkı yasaklandı. Güzel karar… Ama üzerinden 15 gün geçti, sahada uygulayan yok! 39 ilçenin kaymakamlıklarına, belediyelerine ve Trafik Şube Müdürlüğü’ne resmî yazılar gönderilmiş ama değişen bir şey yok. Yaya yolu hâlâ motor dolu. Vatandaş hâlâ aynı manzarayla karşı karşıya! Kaldırımlar yayalarındır, motorların değil. Bebek arabasıyla yürüyen bir anne, bastonuyla ilerlemeye çalışan bir yaşlı, okula yetişmeye çalışan bir çocuk… Hepsi bu işgalden nasibini alıyor. Kimi zaman yola inmek zorunda kalıyorlar, kimi zaman kaldırımdan geçemeyip başka sokağa yöneliyorlar. Yani mesele sadece park değil; mesele doğrudan can güvenliği. Bir taraftan “karar aldık” deniliyor, ama uygulanmadığı için vatandaş yine sahipsiz bırakılıyor. Eğer zabıta da, trafik ekipleri de üzerine düşeni yapmazsa bu yasak kâğıt üzerinde kalır. Kararlar güçlüdür ama denetim yoksa sonuçsuz kalır. Buradan açık çağrı yapıyorum: Sayın Vali güzel bir irade ortaya koydu. Şimdi sıra uygulayıcılarda. Trafik Şube Müdürlüğü ekiplerinden belediyelerin zabıtasına kadar herkes sorumluluk almalı. Kaldırımlar yayalara geri verilmeden bu şehirde düzen olmaz, güven olmaz. Bir umut hikâyesi Son olarak güzel bir projeden bahsetmek isterim. Bazen bir çocuğun sırtındaki çanta sadece defter ve kalem taşımaz, umudu da taşır. THY Teknik’in gönüllüleri, eski uçak koltuklarını çantaya dönüştürdü. Bu çantalar depremzede çocuklara hediye edildi, onlarla birlikte kocaman bir gülümseme de Kilis’e ulaştı. THY Teknik sadece bakımda değil, çevre dostu uygulamalarda da öncü. Ama en güzeli, küçücük bir çantayla koca bir dünyanın kapısını açabilmek. Ve bu fikri hayata geçiren gönüllü çalışanları ayrıca tebrik etmek gerekir. Onlar, bir mesleğin sadece iş değil; iyilik için de araç olabileceğini gösterdiler. Sağlıcakla kalın.