Medeniyetin ortaya çıktığı tarihten bu yana sağlıklı bir toplum kurmanın çabası hep var olagelmiştir. Geleneksel toplumda bu dini bir sorumluluk olarak kabul edilmişken modern zamanlarda da nitelikli bir yaşam için gerekli görülmüştür. Toplumun malzemesi insandır ve ister istemez bu konuda iş dönüp dolaşıp insanın nasıl bir öze sahip olduğuna gelmekte. Genel kanı insanın kötü ya da kötülüğe çok yatkın bir varlık olduğu yönünde ise de eğitim ve terbiye ile insanın iyi bir varlığa dönüştürülebileceği düşünülmüştür. Örneğin Platon, yasalar olmadan sadece insanı eğitmek suretiyle iyi bir düzenin kurulabileceğini bir ütopya üzerinden anlatır. İnsanın eğitilerek iyi bir varlık olabileceği inancından olsa gerek bugün siyasi düzenleri tartışırken neredeyse bütün sorumluluğu insanın üzerine atıyoruz. Genelde şöyle düşünürüz: “Sağlıklı işleyen toplumların arkasında iyi insanlar, kötü işleyen toplumların arkasında da kötü insanlar vardır.” Doğu ve Batı toplumunu tartışırken tartışma bu minval üzerinden yürütülmekte. Şunu iyi biliyoruz ki Batı’da insanların birbirlerinin haklarına saygı duydukları, kimsenin bir başkasının düşüncesine, yaşam biçimine karışmadığı sağlıklı bir toplum var; Doğu toplumlarında da sağlıklı işlemeyen, ahlaki yozlaşmanın hüküm sürdüğü bir toplum mevcut. Yukarıdaki mantığa göre Batı insanı “iyi” olduğu için iyi bir düzen kurdu, biz ise “kötü” olduğumuz için sağlıklı olmayan bir toplumun içinde yaşıyoruz. Gerçekten de neden Batı toplumunda yolsuzluk, adam kayırma, torpil, şiddet, vergi kaçırma, yasalara itaat etmeme, karşılıklı güvensizlik, düzen bozma vb. toplumsal sorunlar bulunmamakta da Doğu toplumları en çok bu sorunlardan mustarip? Hangi toplumsal sorun olursa olsun onu maddi koşulları içinde anlamaya çalışmak sorunu anlamanın en sağlıklı yoludur. İnsanın doğası her zaman ve mekanda aynıdır. Bir insanı ya da toplumu iyi ya da kötü yapan onun içinde bulunduğu koşullardır. Bugün batılı ülkeler sağlıklı toplumlar inşa etmişse bu, ne Batı’nın daha kültürlü ne de daha eğitimli olmasından kaynaklanmakta. Evet, bu meziyetler düzenin alt yapısını oluşturur, sağlıklı bir toplumun kurulması için gereklidir ama yeterli değildir. Sağlıklı bir toplumun sürdürülebilirliği sağlıklı bir siyasi düzen ile mümkündür. Batı’da iyi işleyen bir toplumun var olmasının asıl nedeni bu toplumların dayandığı siyasi düzenlerdir. Avrupa’daki siyasal düzenler toplumun sosyal ve ekonomik sorunlarını çözerek insanın en çok ihtiyaç duyduğu şeyi yaptı: İnsanı doyuma ulaştırarak onu uysallaştırdı. Doğu toplumlarındaki ekonomik sıkıntılar, hukuksuzluklar, doyuma ulaşamama hali gibi olumsuzluklar Avrupa’da baş göstersin çok kısa bir süre sonra onlar da bizim gibi toplumlara dönüşürler. İnsan doyum (ekonomik, sosyal, fizyolojik) arayan bir varlık. Doyuma ulaşamamış, ekonomik sorunları çözülememiş bir insanı tam anlamıyla ne din zapt-u rapt altına alabilir ne ahlak denetleyebilir ne de eğitim terbiye edebilir. Knut Hamsun’un güzel bir sözü var. “İnsan aç kalmaya görsün inançlarını bile yer” der. Toplumları gürültüsüz patırtısız toplumlar haline getirmenin temel yolu insanı doyuma ulaştıran, onları sükûnete erdiren ihtiyaçlarının karşılanmasıdır. Yoksa - her defasında bir aforizmanın ötesine geçmeyen - salt ahlaki nasihatlerle sorunlar çözülmüyor. Şunu unutmamak gerekir; yemek ve içmek gibi ihtiyaçlar ahlaktan çok önce gelir. Sağlıklı işleyen bir toplumu insanı doyuma ulaştıran, onu sükûnete erdiren; insanların duygularını sağlıklı bir şekilde yaşamasına olanak sağlayan, onların adalet duygularına cevap veren bir siyasal düzen inşa edebilir ancak. Bir siyasal düzen ne kadar sağlıklı işlerse toplum da o kadar sağlıklı olur. Oysa ki Doğu toplumlarında siyasal düzenler toplumu doyuma ulaştıracak ne yeteri kadar ekonomik kaynak yaratabilmekte ne de toplumda adaleti sağlayacak ve insanları özgür kılacak kadar hukuk üretebilmekteler. Onun için koşullardan bağımsız bir şekilde salt insani öze yüklenen anlam üzerinden insanın üstesinden gelemeyeceği bir misyonu insana yüklemek haksızlık olur. Hem kutsal metinlerin hem de filozofların dediği gibi insan - son tahlilde - kuşkusuz bencil bir varlıktır. Siyasi düzen, yarattığı imkanlarla insanın bencilliğine cevap verdiği ölçüde toplum sükûnete erer. Aksi takdirde her sorun başka bir sorun üzerinde kuluçkaya yatar. Neticede, sağlıklı bir toplumun kurulmasında asalet insanda değil sağlıklı işleyen ve toplumun ihtiyaçlarına cevap veren bir siyasal düzendedir! *Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. sağlıklı toplum siyasal düzen Vahap Uluç Independent Türkçe için yazdı Vahap Uluç Cuma, Aralık 12, 2025 - 09:45 Main image:
Fotoğraf: AA
TÜRKİYE'DEN SESLER Type: news SEO Title: Sağlıklı bir toplum ve siyasal düzen copyright Independentturkish: