“Zorbalamak” ve “linçlemek”

Günümüzde “akran zorbalığı” denen bir şiddet türü hızla artıyor. Eşitsiz ve adaletsiz bir düzende çocuklarımız çetelerin tuzağına düşerek suça sürükleniyor. Okullardaki şiddet tırmanışı, öğretmenlere eylemli saldırı boyutuna kadar uzandı... Toplumdaki bu çürüme dile de yansıyor. Alt kültür kendi dilini de yaratıyor. Her gün yeni yeni uydurma sözcüklerle karşılaşıyoruz. ∗∗∗ Son günlerin moda sözcüklerinden ikisi, “zorbalamak” ve “linçlemek” ! “İfşa” gibi “zorba” ve “linç” sözcüklerinin eylem durumları da yanlış kullanılıyor. Türkçede “zorbalamak” diye bir söz yoktur. “Zorlamak” a öykünerek “zorbalamak” denemez. “Zorba” sözcüğü ancak “etmek” yardımcı eylemiyle “zorbalık etmek” biçiminde kullanılabilir. “Linç” sözcüğü de benzer durumdadır. Ergenlerin dilinde bu aralar “linçlemek / linçlenmek” söylemleri fazlaca dolaşıyor. Bu sözcüğün doğru eylem biçimi “linç etmek / linç edilmek” tir. Dildeki bu hızlı kirlenmeyi nasıl önleyeceğiz? BU NASIL BAŞLIK? Başlıktaki soruyu, BirGün okuru İbrahim Lisans sormuş: “Sevgili Attila Aşut Ağabey, dil konusunda duyarlılığınızı biliyorum. 30 Kasım 2025 tarihli BirGün Pazar gazetesinin 8. sayfasında Işıl Çalışkan ’ın Ali Kocatepe ile söyleşisini okudum. Başlık, ‘’Patron hep yapımcı olan Ali Kocatepe‘’ . Bu başlıkta anlam bakımından bir sorun yok mu? ‘’Hem patron hem yapımcı olan Ali Kocatepe‘’ denebilirdi. Lütfen bir kez de siz inceleyip köşenizde yazın ki gazetem BirGün böyle fahiş hatalar yapmasın. Selam ve sevgilerimle...” KISA KISA “ Yazımın adı ne olmalı diye pazar gecesinden beri, şu sözcükleri yazmakta olduğum pazartesi öğleye kadar düşündüm.” ( Ataol Behramoğlu , “Zulümle İmtihan”, Cumhuriyet , 28 Ekim 2025) Sevgili Ataol , “yazımın adı” demiş. Doğru ifade, “yazımın başlığı” olmalıydı. “AKP’den din eğitimi ihracatı: Kıbrıs’a ilahiyat koleji” ( birgun.net , 21 Kasım 2025) İhracat, “ihraç” ın çoğuludur. Bu tür anlatımlarda “ihracat” değil “ihraç” sözcüğü kullanılır. Örneğin “ devrim ihracı” deriz, “devrim ihracatı” değil. O yüzden doğru ifade “din eğitimi ihracı” dır. HAFTANIN NOTU ADALETİN ŞİRAZESİ KAYDI! Cezaevlerinde doluluk oranı % 78’e ulaşmış. Mahkûmlar yerlerde yatıyor. Ama siyasallaşmış yargı, iktidarın yanlış uygulamalarını eleştiren kim varsa içeri tıkmaya doymuyor! Ne yazık ki Türkiye’de yargı düzeneği uzunca bir süredir böyle çalışıyor... Bilindiği gibi Yusuf Tekin yönetimindeki Milli Eğitim Bakanlığı’nın her projesi toplumda büyük tepki çekiyor . Laik eğitimin canına okumak için tarikat ve cemaatlere ÇEDES projesiyle kapılarını açan Bakanlık, şimdi de Mesleki Eğitim Merkezleri (MESEM) aracılığıyla sermaye kesimine ucuz işgücü sağlamaya çalışıyor. MESEM projesiyle “çocuk işçiliği ” meşrulaştırılmaya çalışılırken öte yandan çocuklarımız iş cinayetlerinde yaşamlarını yitiriyor. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin (İSİG) verilerine göre 2025 başından Kasım ayı sonuna dek 85 “çocuk işçi” yaşamdan kopartıldı. Türkiye İşçi Partisi üyesi gençler, MESEM ’in yol açtığı çocuk ölümlerine karşı protesto gösterisi yapınca apar topar gözaltına alınıp tutuklandılar. Anayasa’nın yurttaşlara tanıdığı barışçı toplantı, gösteri ve protesto hakkı yok sayılarak nasıl böyle bir tutuklama kararı verilebilir, anlamak olanaksız. Tutuklamaların bu denli sıradanlaştığı ve otomatiğe bağlandığı bir dönem ülkemizde görülmedi! Şu anda tutuklu bulunan 16 TİP ’li genç, üniversite öğrencisidir. Okullarında olmaları gereken bu gençleri boş yere cezaevinde tutarak geleceklerini karartmak hangi vicdana sığar? TİP yöneticilerinin yaptığı açıklamada da bu haksızlığa karşı isyan var: "Memlekette milyonlarca çocuğu açlığa mahkûm edenler, gençleri geleceksizliğe sürükleyenler, liselileri MESEM ’lerde ölüme gönderenler; işlenen suçların üzerini 16 TİP’li genci tutuklayarak örtebileceğini sanıyorsa yanılıyor. Daha fazla mücadele edeceğiz, daha fazla karşınıza dikileceğiz! Gençler özgürlüğüne kavuşacak, MESEM tarihe karışacak!" Yaşadığımız bu hukuksuzlukların nedeni Saray rejimidir. Öyleyse öncelikli işimiz “acil demokrasi ”dir!