Netflix’in Sean Combs: The Reckoning belgeseli, bir intikamın değil, bir devrin cenaze töreni gibi çalışıyor. 2006’da 50 Cent, “The Funeral” diye bir şarkı çıkarmıştı hatırlarsınız ve sözlerinde açık açık “I’m gonna make a movie about this nigga” demişti. Kibar çevirisiyle “Bu adam hakkında bir film çekeceğim.” Aradan 19 yıl geçti. Ve Netflix’te bugün o filmi izledik. Adı “Diddy: The Reckoning”. Dört bölüm, dört saat, sıfır merhamet. 50 Cent bu sefer mikrofonu bırakmış, executive producer koltuğuna oturmuş. Karşısında ise yıllardır Instagram’da tiye aldığı, şarkılarında gömdüğü, “Bu herif bir gün düşecek” diye kehanette bulunduğu adam, Sean John Combs. Nam-ı diğer Puff Daddy, Puffy. Belgesel başladığında doğrudan 90’ların başına gidiyoruz. Harlem’in kulüpleri, dans pistleri dolu. Andre Harrell’in Uptown Records şirketi o dönemin en önemli adresi. Burada stajyer olarak çalışan genç bir isim var: Sean Combs. İlk 20 dakikada Combs’un nasıl yükseldiğini net bir şekilde görüyoruz. Adam tam bir networking ustası. Bir partide Heavy D ile tanışıyor, hemen yakınlık kuruyor. Ertesi hafta Jodeci’nin A&R sorumlusu oluyor. Kısa süre sonra da The Notorious B.I.G.’yi keşfedip şirketin yıldızı yapıyor. Hızlı çalışıyor, acımasız kararlar alıyor, karizması yüksek. Bu kısmı izlerken “Adam hak etmiş” diye düşünüyorsunuz. CİNAYETLER Ama 45. dakikaya geldiğinizde hava birden değişiyor. Ekran kararıyor, tarih beliriyor: 7 Eylül 1996, Las Vegas. Siyah BMW yavaşça Flamingo Road’da duruyor. Sağdan beyaz Cadillac yanaşıyor. 14-16 el ateş. Tupac dört kurşun yiyor. Belgesel burada duruyor ve izleyiciye tek bir soru soruyor: “Ya bu cinayetin arkasında gerçekten Sean Combs varsa?” Ardından sırayla konuşmacılar geliyor: eski Death Row çalışanları, emekli LAPD dedektifleri, Suge Knight’ın eski koruması… Hepsinin ortak iddiası aynı: MGM Grand’deki kavgadan sonra Diddy bir şekilde “işi bitirin” mesajı verdi. Elimde somut delil yok, mahkeme bunu hiçbir zaman ispatlayamadı. Ama anlatılan detaylar o kadar tutarlı ki insanın tüyleri diken diken oluyor. Tam altı ay sonra, 9 Mart 1997. Los Angeles. Aynı yöntem. Bu kez kurban Biggie Smalls. Belgeselin en soğukkanlı cümlesi burada düşüyor: “Sean Combs kendi yarattığı ateşi körükledi. Ateş önce rakibini yaktı, sonra ev sahibini.” “DEVLET BAZEN DÜŞMANDIR” Burada küçük bir parantez açmak istiyorum. Ben 90’larda çocukluk ve ilk gençlik geçirmiş biri olarak şunu çok net biliyorum: O yıllarda müzik ve sinema sadece eğlence değildi. Kimlikti, taraftı, dünya görüşüydü. Ben de Tupac’i öyle tanıdım. Gangsta imajının altında polis şiddetini, ırkçılığı, hapishane-endüstri kompleksini, yoksulluğu açık açık haykıran bir adam vardı. “Changes”, “Keep Ya Head Up”, “Brenda’s Got a Baby” gibi şarkılar milyonlarca çocuğa “devlet bazen düşmandır” fikrini ilk kez soktu. Annesi Afeni Shakur eski Black Panther’dı, vaftiz babası Geronimo Pratt ömür boyu hapiste yatmıştı. Tupac’in politik damarı yapmacık değildi, doğuştandı. Amerikan siyah hareketinin 90’lardaki en görünür, en tehlikeli sesiydi. 2025’e geldik, hâlâ teoriler konuşuluyor, resmi tez olan Crips intikamı, Suge Knight siparişi, belgeselin ana tezi olan Diddy / Bad Boy bağlantısı ve FBI/devlet komplosu. Ben dördüncüye inanıyorum. Çünkü Tupac’in söylemi artık milyonları harekete geçiriyordu ve tarih bize şunu öğretti. Amerika böyle sesleri susturmayı iyi bilir. Belgesel bu kısmı maalesef geçiştiriyor. TARAFLI BELGESEL Üçüncü bölümden itibaren konu günümüze kayıyor. Cassie Ventura’nın 2023’te açtığı dava, otel koridorundaki dayak görüntüleri, “freak-off” adı verilen partiler, uyuşturucu dağıtımı, zorla alıkonulan kişiler… Diddy’nin avukatı Marc Agnifilo’nun mahkemede söylediği “Bu bir yaşam tarzı, suç değil” cümlesi belgeselde doğrudan alay konusu yapılıyor. 2024 FBI baskınları, Eylül 2024’teki gözaltı, 2025’te alınan 4 yıllık hapis cezası; her şey tarih sırasıyla, belge belge ekrana geliyor. Bu belgesel Diddy'nin yıldızlığa dönüş yolunu kesinlikle sonsuza kadar kapattı diyebiliriz. Bu nedenle, izlemesi sadece keyifli değil, zorunlu da bir yapım. En çarpıcı sahne ise son 10 saniyesinde, kamera 50 Cent’e döndüğünde. Belgesel tarafsız mı? Hayır. Diddy tek kelime etmiyor. Usher, Jay-Z, Mary J. Blige gibi isimler suskun. Marlon Wayans “50 Cent’e karma döner” diye tweet attı, belki haklıdır. Ama Diddy konuşsa ne diyecek ki? “Evet, 2Pac’e yol verdim, Biggie’yi de harcadım, Cassie’yi de dövdüm” mü diyecek?”