Onur Güvenatam’ın yeni hamlesi

Onur Güvenatam’ın yeni hamlesi

Yapımcı Onur Güvenatam’ın ismini artık daha sık duyuyoruz, ama aslında kendisinden daha çok söz etmemiz gereken bir konu daha var gündemde. Geçen yıl Londra’da Soho Mews House’ta Golden Globes özel gecesinin ev sahiplerinden biriydi. Türkiye’den çıkan bir yapımcının küresel yolculuğuna tanıklık etmek gurur vericiydi. Adrien Brody’den Jeremy Strong’a, Denis Villeneuve’den Sacha Baron Cohen’e birçok uluslararası isim vardı davete katılanlar arasında. O gece, Türk dizilerinin artık ihraç edilen yapımlardan ibaret olmadığının, küresel hikâye anlatımının güçlü bir parçası haline geldiğinin de sessiz ama net bir göstergesiydi. Güvenatam, OGM Pictures ile yıllardır bunu yapıyordu zaten. Masumlar Apartmanı, Camdaki Kız, Hakan: Muhafız, Atiye, Yalı Çapkını, Kral Kaybederse, Taşacak Bu Deniz gibi birçok yapıma imza attı. Şimdi ise yeni bir sayfa açılıyor. Geçtiğimiz günlerde duyurulan Shorties Studios, Onur Güvenatam’ın bu küresel yolculuğundaki en yeni adım. Londra’da Experimental Cocktail Club’da sektörün yaratıcı isimlerini bir araya getiren bir davetle tanıtıldı. Peki ama Shorties Studios ne yapıyor? Netflix’in eski EMEA içerik şefi Kelly Luegenbiehl ve CBS’in komedi patronlarından Jon Koa ile kurulan bu yeni yapım şirketi, dikey formatta, mobil öncelikli kısa dizilere odaklanıyor. Merkezler ise tesadüf değil: Los Angeles, Londra ve İstanbul. “Vertical diziler” kulağa hala deneysel gelebilir. Ancak Asya’da milyar dolarlık bir endüstri haline gelen bu format, artık Batı’da da ana akıma doğru hızla ilerliyor. Kısa, hızlı, mobilde izlenen ama hikaye derinliğinden vazgeçmeyen yapımlar… Güvenatam’ın bu alana girmesi şaşırtıcı değil, çünkü Türk izleyicisi de Türk dizileri de yeniliklere açık. Odaklanmakta zorlanılan bir çağda, yerel bir başarıdan küresel bir dile, uzun soluklu dizilerden birkaç dakikalık dikey hikâyelere uzanan bir dönüşüm elbette kaçınılmaz. Ama özü değişmiyor, önemli olan güçlü hikâye anlatımı. Mesele ekranın yatay ya da dikey olması değil, anlatılan hikâyenin izleyiciye dokunup dokunmaması. Güvenatam, bu soruyu yeni nesil izleyiciyle birlikte yeni formatla yanıtlayacak. Bu, sadece kendisi için değil, Türk dizi sektörü için de önemli bir adım.

ABADAN’IN BAKANLIĞI!

ABADAN’IN BAKANLIĞI!

Asırlık hocamız Nermin Abadan Unat’ı 104 yaşında kaybettik. Kendisi Cumhuriyet’ten daha yaşlıydı... Atatürk’le de karşılaşmış, gelmiş geçmiş tüm hükümetleri yaşamış, tüm dönemlerin tanığı olmuştu. Düşünce özgürlüğü, kadın hakları, demokrasi gibi asil kavramların her zaman en öndeki savaşçılarından oldu. Son yıllarda onu bastonuna dayanmış, Boğaziçi Üniversitesi’ndeki hocaların eylemine katılırken de gördük. O gün 100 yaşındaydı. Nermin hocamızı çok üzen bir de ilginç bakanlık hikâyesi vardır. 1974 yılında CHP - MSP koalisyonu bozulmuş, Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk yeni hükümeti kurma görevini bir tarafsıza; Prof. Sadi Irmak’a vermişti. Sadi Irmak yeni hükümet için Süleyman Demirel, Bülent Ecevit ve diğer liderlerle görüşmeler yaptı... Kültür Bakanı olarak Prof. Nermin Abadan düşünülmüştü. Liste tamamlandı. Radyo ve gazetelere gönderildi. Ne var ki Prof. Nermin Abadan’ın yerine listeye Kültür Bakanı olarak yanlışlıkla CHP Muş Milletvekili Nermin Neftçi’nin adı yazıldı. Prof. Nermin Abadan’ın liste açıklanmadan onayı alınmıştı. Kendisi mutlak bakanlık bekliyordu. Listeyi radyodan duyunca başından aşağı kaynar sular döküldü. Bülent Ecevit küplere bindi. Ama hükümetin aczi ortaya çıkmasın diye isim değiştirilmedi. Bu yanlışlığı kim neden yapmıştı? Asla anlaşılamadı. Nermin Hoca’yı, bir büyük özgürlük ve çağdaşlık savaşçısını saygı ile anıyoruz... RÜŞVET Kıbrıs’ta yaşayan dostlarımız Ada’da rüşvet sorunu olmadığını anlatıyor. Kıbrıs, bu terbiyeyi nasıl edindi, ne zaman edindi? Falih Rıfkı Atay anlatır: İngilizler Kıbrıs’a geldiklerinde Osmanlı polislerinin maaşı bir altınmış. Polisleri toplamışlar: - Maaşları ile geçinebilenler şu tarafa, geçinemeyenler bu tarafa, demişler... - Geçinebiliyorum, diyenlerin rüşvet geliri olduğu var sayılarak işlerine hemen son verilmiş... “Geçinemiyorum” diyenlerin maaşı beş liraya çıkarılmış: Ve sıkıca uyarılmışlar: - Rüşvet aldığınız görülürse yalnız kovmayız, hapishanede de çürütürüz... Sistem böyle böyle kurulmuş anlaşılan... FIRTINA Büyük bir fırtına yaşadık geçenlerde. Gök gürledi, yağmur pencereleri dövdü, gemileri batırdı, ağaçları yıktı... Korku bütün şehri sardı. Acaba bir şair bu durumda ne hissederdi? Bakın Nazım Hikmet 1935 yılında bir yazıda böyle bir fırtınalı geceyi nasıl anlatıyor: “...Dün gece tabiat Beethoven’i çaldı. Başları göklere değen, çam ağaçlarının arasından birbiri ardınca parlayıp sönen mavi ışıklar, arka arkaya düşen yıldırımlar ve gök gürültülerinden sonraki sessizlik içinde yağmurun melodili şırıltısıyla fırtına, tabiattaki o başsız sonsuz diyalektiğin senfonisini bir devrim marşı gibi milyonlarca insan ağzından söyledi sanki.” Bir fırtına işte böyle de anlatılabilir... İSTASYON Anadolu’nun yüreğinde küçük bir tren istasyonu… Günde bir iki kez geçen trenle nefes alır, sonra yine derin bir sessizliğe gömülür. İstasyonun sarı duvarları, yılların yorgunluğunu taşıyan eski bir defter gibidir. Her vedanın, her umudun anısını saklar. Bazen bir annenin el sallayışı kalır aklında, bazen genç bir gelinin askerden gelecek nişanlısını bekleyişi... İçten içe hep bir umut taşır... Bu küçük istasyonlar, Anadolu’nun sessiz kalbinde değişmeyen hayatların, ertelenmiş hayallerin, hiç bitmeyen umutların nöbetçisidir. Ve rayların ince çizgilerinde hem gitmek isteyenlerin hem kalmak zorunda olanların hikâyesi vardır. Bir daha hiç gelmeyecek olanlar vardır; istasyon onları sabırla, sessizlikle, umutla bekler. F 35 OYUNU Hemen her gün yeni bir mesaj veren ABD’nin Ankara Büyükelçisi Tom Barrack, bu defa sosyal medya mesajında: “Türkiye’nin F 35 programına dönebilmesi için S 400 sistemini artık elinde bulundurmaması gerekmektedir” dedi. Peki ne yapacağız? Türkiye’nin S 400’leri bir başka ülkeye sevk edebilmesi için Rusya’nın izni şart. Rus Dışişleri Bakanı Lavrov, geçenlerde bunu tekrar hatırlattı. Bir başka soruya geçelim... Diyelim F 35 programına katılmamızı S - 400’ler kilitliyor. Peki ABD neden F 16 vermiyor. F 16 motoru F 110 satışı neden Kongre’den geçmiyor. CAATSA neden kalkmıyor? Cevap zor değil... Çünkü Kongre’deki Yunan, Ermeni ve İsrail lobileri Türkiye’nin güçlü orduya sahip olmasını istemiyor. Dış politika tamamen ABD’nin istediği çizgiye girmedikçe, dış politikada Yunanistan ve İsrail’i mutlu etmedikçe Türkiye’nin ABD’den savaş uçağı alması hayli zor görünüyor. S 400 işin bahanesi…

Kusursuz 45’lik

Kusursuz 45’lik

Bunu Konya maçından bağımsız yazıyorum. Aylar önce Dinamo Zagreb’e yenilen, o günden bu yana ligde ve Avrupa’da yenilgi yüzü görmeyen Fenerbahçe’nin sanıyorum özellikle kendi taraftarı tarafından onurlandırılması gerekir. Kolay değil iki kulvarda bu şekilde devam edebilmek. Ve bunlara Türkiye’de oynadığı üç derbi maçı da dahil. Ama tabii Fenerbahçe’nin bu ülkede kendini beğendirmesi o kadar zor ki. Taş atıp kuşu vursa kuşta suç bulurlar. Ama en azından bu köşede bu takımın hakkını verelim. Gelelim Konya maçına... Tedesco’nun ilk yarıda sahaya çıkardığı kadro daha maçın başından itibaren bu maçın bol gollü geçeceğinin işaretiydi. Orta alanı sadece Fred ve Alvarez’e bırakan Fenerbahçe ma aile ilk dakikadan itibaren gol aramaya başladı. Aslında dünkü maça baktığınız zaman Fenerbahçe on birinin hırslı, mücadeleci ve pes etmeyen futbol anlayışı vardı.. Sanki üç gün önce Avrupa’nın kuzeyine gidip ağır bir maç oynayıp, kazanıp yorgun bir şekilde geri dönen takım onlar değildi. İlk yarıya Talisca’nın müthiş oyunu, kanatlarda Brown ile Mert’in sürekli bindirmesi, orta alanda Alvarez ile Fred’in topa sert ve baskıcı futbolu, savunmanın dikkati, Asensio ile Kerem’in yıpratıcılığı maça damga vurdu. Penaltıdan sonra ise goller arka arkaya geldi. Ve kaleci Bahadır olmasa daha farklı skorda gelebilirdi. Ama tabi bu baskıya ve kaliteli oyuncuların maça ağırlığını koyması karşısında Konya’nın yapacak hiçbir şeyi yoktu. 2. yarının 45 dakikası Fenerbahçe’nin idare etmesi ile geçti. Rakibinin oynamasına izin verdi ve sadece kontra aradı. Kendini de artık çok fazla yormadı. Rakibini hemen hemen hiç ceza alanına sokmadı. Konuk takım sadece ceza alanı dışından çektiği şutlarla etkili olmaya çalıştı. O şutlarda da Ederson’un kalede sağlam duruşu ile gole geçit vermedi. Tabii bu yarıda Asensio’nun etkili oyunu ve attığı güzel golü de unutmayalım. İlk yarıdaki kusursuz futbolu ile fişi çeken Fenerbahçe’nin son iki maçtaki yükselişi sürüyor. İki maçta rakip filelere sekiz gol atmayı başaran Fenerbahçe kalesinde sıfır gol görmesi de ayrı bir pozitif yanı. Bu iki maçta Talisca’nın üstlendiği sorumluluk ve attığı kritik goller de çok önemliydi. Bu futbolcunun gizli güçlerinin tekrar ortaya çıkması Fenerbahçe için çok önemli. Arabistan durgunluğunu artık üstünden atan Talisca Beşiktaş zamanındaki o değeri bize göstermeye başladı.

Fenerbahçe maçı ilk yarıda bitirdi

Fenerbahçe maçı ilk yarıda bitirdi

Konyaspor karşısında müthiş bir ilk yarı oynadı Fenerbahçe. Nitekim bu durum tabelaya da yansıdı ve devreyi 3-0 gibi farklı bir skorla tamamladı sarı- lacivertliler. İlk yarıda istek, iştah, hırs, tempo, kısacası her şey mükemmeldi Fenerbahçe’de. Özellikle Talisca yıldızlaştı. İlk golünü penaltıdan Konyaspor ağlarına bırakan Brezilyalı futbolcunun ikinci golü tam anlamıyla jeneriklikti. Sarı- lacivertlilerdeki pek çok futbolcu gibi Talisca da Tedesco’nun gelişinin ardından büyük bir gelişim gösterdi. Elbette bu, bir teknik direktör başarısı. Esasen, Domenico Tedesco’nun elinin takıma değdiği her anlamda belli oluyor. Fenerbahçe’yi aldığı yerle getirdiği yer arasında dağlar kadar fark var. Ancak tabii ki Galatasaray ve Başakşehir maçlarındaki kötü, temposuz futbol ve puan kayıpları eksi hanesine yazıldı Tedesco’nun. UEFA Avrupa Ligi’ndeki Brann ve dün de Konyaspor maçındaki tempo ile oyunu görünce Galatasaray ve Başakşehir karşılaşmalarındaki futbolu doğal olarak yargılıyor insan. Fenerbahçe’nin oynaması gereken oyun o değil, Konyaspor maçının ilk yarısındaki bu oyun. Evet, genel anlamda herkes iyiydi ve görevini yaptı Konya karşısında ilk yarıda Fenerbahçe’de. Bir kişi hariç, Kerem Aktürkoğlu. İlk yarının sonunda takipçiliği ile yarattığı pozisyon dışında hiçbir varlık gösteremedi Kerem. Açık konuşmak gerekirse Kerem Aktürkoğlu, performans bakımından Szymanski ile birlikte Fenerbahçe’nin en kötü iki futbolcusundan biri! Tedesco, ona 78 dakika iyi sabretti. Belki de rakip tehdit yaratamadığı için belki açılır diye oynamasını istedi. Ama bence ne olursa olsun Kerem’in o performansıyla 78 dakika sahada kalması doğru değildi. Konyaspor, ilk yarıda Fenerbahçe’ye rakip olamadı. İkinci yarıda ise roller değişti. Sarı- lacivertliler, Brann maçının da etkisiyle oyunu rölantiye aldılar ve konuk takım ilk yarıya göre daha etkili bir görüntü sergiledi. Yeşil- beyazlılar, en etkilisi Bardhi’nin frikiği olmak üzere ceza sahası dışından şutlarla gol aradılar ancak bunlarda da kaleci Ederson’u geçemediler. Kısacası ilk yarıdaki harika oyunuyla maçı bitirdi Fenerbahçe. Asensio’nun 87’deki golü de galibiyeti perçinledi. Bu arada karşılaşmayı bir gol ve bir asistle tamamlayan İspanyol yıldızın da hakkını teslim edelim. Marco Asensio, sorumluluk aldığında maçın kaderini belirleyebilecek çok önemli bir futbolcu. Fenerbahçe’nin bundan sonraki hedefi, bu karşılaşmanın ilk yarısındaki oyunu maçın geneline yaymak olmalı. Konyaspor’un ise bu görüntüsüyle işi zor.

SALİH TUNA / Geri döner mi?

SALİH TUNA / Geri döner mi?

Ambulansların bombalanışını görmüştük. Doktorların keskin nişancılarla nasıl hedef alındığını da! Belden aşağısı kopmuş çocuk bedenlerinin duvarda asılı kalışını, yerlerden toplanan insan parçalarının... Devamı için tıklayınız

Bir yıldız kaydı

Bir yıldız kaydı

Belediye yöneticiliği, gönül işidir... Particilik yapmayacaksın... Halkın arasına gireceksin... Sokakta dolaşacaksın... Kavga etmeyeceksin... Akçalı işlere bulaşmayacaksın. Gülşah Durbay...... Devamı için tıklayınız