Bosna'da Zehra Güneş seli

Bosna'da Zehra Güneş seli

Sultanlar Ligi’nin son şampiyonu VakıfBank, birkaç yıl önce projesine başladığı hatta meyvelerini aldığı Balkan adımını daha da resmileştirdi. Saraybosna’da açılan voleybol okulu; Genç, yetenekli ve fizikli voleybolcuları VakıfBank’a entegre etmek için çalışacak. Ülkedeki işbirliği yapılan okullar vasıtasıyla bu oyuncular takip edilecek. Sonrasında beğenilen genç kızlar İstanbul’a davet edilecek. Cumartesi günü yapılan seçmelere bin 500’ü aşkın çocuk katıldı. VakıfBank’ın bu projeye verdiği önem A Takım yıldızlarını buraya getirmesinden belli oluyor. Kaptan Zehra Güneş, Sıla Çalışkan, Aylin Sarıoğlu Acar, Deniz Uyanık ve yeni transfer Nehir Kurtulan Bosna’da büyük sevgi ile karşılandı. Zehra'ya ayakkabısını imzalattı Dışarıda çocuklarla konuşma fırsatı bulduğumuzda ‘En sevdiğiniz voleybolcu kim?’ Sorusuna nerdeyse herkes Zehra Güneş cevabını verdi. Kalanların cevabı ise Melissa Vargas oldu. Salonda ise Zehra Güneş, çocuklar tarafından tabiri caizse rockstar gibi karşılandı. Onları tribünde zapetmek oldukça zordu. Forma imzalatanlar, resim çektirenler sıraya girdi bir tanesi ise ayakkabısını Zehra'ya imzalattı. Umarım içlerinden bir tanesi belki onunla yan yana veya karşılıklı oynama fırsatı bulur. Mina, Ajna ve Nejla Bosna'dan geldiler Türkçe öğrendiler VakıfBank’ın Bosna’daki spor okullarından kadrosuna kattığı altyapı sporcularından Mina Vujovic, Ajna Brkanic ve Nejla Guzonjic de seçmeleri yerinden takip etti.Üçü de Türkiye'ye 3-4 sene önce gelirken nerdeyse hiç Türkçe bilmiyordu. Şimdi hem Türk antrenörlerinin eğitiminden geçti hem de Türkçe öğrendiler. Zaten VakıfBank'ta antrenman dili İngilizce olarak yapılıyor. En iyi orta oyuncu seçildi İçlerinden Nejla, kısa süre önce U16 Avrupa Şampiyonası'nda ikinci olan milli takımımızda aynı zamanda en iyi orta oyuncu ödülünü kazanan ismi olmuştu. Yeni Handeler yeni Ebrarlar Türk halkı, Balkan coğrafyası ile her zaman iç içe olmuş, onların üzüntüsü bizim üzüntümüz onların sevinci bizim mutluluğumuz olmuş. Spor tarihi olarak baktığımızda Boşnak kökenli birçok isim milli takım bünyemizde yer aldı. Umarım yeni Zehra'nın seçmelerde basına söylediği gibi yeni Handeler yeni Ebrarlar buradan çıkar

ÇÜ’de 99 diş hekimi kep attı

ÇÜ’de 99 diş hekimi kep attı

ÇÜ Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Hüseyin Akıllı, ÇÜ Diş Hekimliği Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Oğuz Yoldaş ve yardımcıları, Adana Diş Hekimleri Odası Başkanı Dr. Dt. Hasan Boğa ve YK Üyeleri ile ailelerin katıldığı 26. Dönem Mezuniyet Töreni; bir dakikalık Saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunmasıyla başladı.

İş birliği protokolü imzalandı | Sanayi - Eğitim el ele

İş birliği protokolü imzalandı | Sanayi - Eğitim el ele

Adana Hacı Sabancı Organize Sanayi Bölgesi (AOSB) ile Adana İl Millî Eğitim Müdürlüğü arasında, mesleki ve teknik ortaöğretim öğrencilerinin gelişimlerini desteklemeye yönelik önemli bir iş birliği protokolü imzalandı. AOSB Bölge Müdürlüğü’nde gerçekleşen törende protokol, AOSB Yönetim Kurulu Başkanı Bekir Sütcü ve Adana İl Millî Eğitim Müdürü Yusuf Tüfekçi tarafından imzalandı.

Aksanı öğrenmek için barlara gittim

Aksanı öğrenmek için barlara gittim

HBO’nun sevilen dizisi “Mare of Easttown”un yaratıcısı Brad Ingelsby, soluk kesen yepyeni bir suç dramasıyla geri döndü: “Task”. 7 Eylül’de prömiyer yapan 7 bölümlük drama, şiddet içeren soygunlar gerçekleştiren bir çetenin peşine düşen özel FBI ekibini merkezine alıyor. Brad Ingelsby ve dizide ‘Meave’ karakterini canlandıran Emilia Jones ile çevrimiçi konuştuk.

Çimenden değil, parkeden geldi

Çimenden değil, parkeden geldi

Son birkaç haftadır Türk sporunda büyük heyecan var. Kadın Voleybol Milli Takımı’nın Dünya Şampiyonası’nda kazandığı gümüş madalyası ve ardından Erkek Basketbol Milli Takımı’nın 24 yıl aradan sonra Avrupa Şampiyonası’nda finale yükselişi... Büyük paraların harcandığı, emeklerin verildiği futbolda gelmeyen üst düzey uluslararası başarı arka arkaya iki salon sporundan geldi. Kadın voleybolunu zaten biliyoruz. 2003’teki Avrupa ikinciliğinin ardından ülke çapında öyle bir hava yaratıldı ki, aileler kızlarını voleybol altyapılarına götürdüler. Bu geniş havuzda doğru eğitim, eğitilen sporcuların üst yapıya doğru şekilde kazandırılması ve milli takımlardaki doğru yapılanma sürekli bir başarıyı beraberinde getirdi. Sadece milli takımlar seviyesinde değil, kulüpler seviyesinde de Avrupa ve Dünya şampiyonluklarına imza attık. Filenin Sultanları gerçek anlamda bir dünya markası haline geldi. Avrupa Şampiyonluğu, dünya ikinciliği, Voleybol Uluslar Ligi şampiyonluğu ve olimpiyat dördüncülüğü bu takımın oyuncuları değişse bile nerelere varabileceğini bize gösterdi. Böyle olunca toplumun onlara olan güveni ve saygısı, tabii ki büyük sevgisi büyüdü. Basketbolda yıllardır yapılan büyük yatırımlar var. Ancak zaman zaman organizasyonlarda yapılan yanlışlar, altyapılarda yaşanan sıkıntılar, milli takımın o potansiyelini parkelere yansıtmasını engelledi. Kulüpler bazında Fenerbahçe ve Efes’in aldığı EuroLeague şampiyonlukları milli takımı sürükleyemedi. Ama dünya basketbolunun vitrini olan NBA’de süper yıldız kategorisine girmeye hazırlanan Alperen Şengün‘ün varlığı, arkasındaki oyuncu grubunun ona olan uyumu ve tabii ki Ergin Ataman gibi Avrupa’nın sayılı koçlarından birisinin varlığı nihayet 12 Dev Adam’ı büyük bir güç haline getirdi. Letonya’daki Avrupa Basketbol Şampiyonası’nda ortaya konulan performans tarihe geçecek nitelikteydi. 2001’de Avrupa Şampiyonası’nda ve 2010’da Dünya Şampiyonası’nda kendi evimizde final oynamıştık. Ama turnuvalar başka ülkelere gittikçe performansımız düştü. Bu kez ülkeden çok uzakta, harika bir takımla, harika bir macera yaşıyoruz. Almanya ile oynayacağımız finalin sonucu ne olursa olsun bu takım gösterdiği performansla kalplere girmiştir. Belki de birçok küçük çocuk tıpkı bu oyuncuların 2001 ve 2010 takımından esinlendiği gibi onlardan esinlenip basketbol altyapılarında kendilerini göstermeye başlayacak. Bu da ülke sporu adına çok önemli. Bu iki salon sporunun milli takım düzeyinde gösterdikleri performans hakikaten de insanların moralini yükseltti. Birkaç haftalığına da olsa dertlerini unuttu sporseverler. Burada önemli olan voleybol ve basketboldaki bu başarıların sürekliliği. Kadın voleybolu gerçekten de bu sürekliliği yakalamış görünüyor. Nice dünya yıldızı bu takımdan ayrılmış olsa da, yenileri gelmeye devam ediyor. Tabii ki bir Eda Erdem voleybolu bıraktığında milli takım gerçek bir lider kaybetmiş olacak ama onun yerini dolduracaklarını inandığımız yeni isimler olacak. Basketbolda da Alperen’in bundan sonraki uzun kariyeri boyunca milli takım performansını devam ettirmesini diliyoruz. Çünkü onun varlığı rakiplerin bize bakışını değiştiriyor.

Mukavva kutu endeksi ve AI

Mukavva kutu endeksi ve AI

Dış politikadaki hamleleri anlamak için zaman zaman ekonomiye ya da iç politikaya bakmak gerekir. Dünya ekonomisinin nabzını tutmak için çeşitli endeksler kullanılır. Kuşkusuz, ABD borsalarında işlem gören hisselerin oluşturduğu Dow Jones Industrial (DJI), Nasdaq gibi endeksler bu konuda oldukça önemlidir. İngiltere’de FT100, Almanya’da Dax, Fransa’da CAC40, Belçika’da Bel20 ve volatiliteyi ölçen Vix endeksleri birer gösterge niteliğindedir. Ayrıca, önde gelen ülkelerin üç ayda bir açıkladığı GSYİH büyüme oranları da önemli bir perspektif sunar; ancak bu veriler ne yazık ki yılda sadece dört kez açıklanır. Bu noktada, ticaretin yoğunluğunu ölçmek için kullanılan ‘mukavva kutu endeksi’ devreye girer. Günümüzde online alışverişin yaygınlaşmasıyla, satın alınan ürünlerin neredeyse tamamı karton kutularda evinize veya iş yerinize teslim ediliyor. Karton kutu üretimi, talep azaldığında hızla düşüşe geçer. Nitekim, 2008 ve 2009 küresel ekonomik krizlerinde ve 2020’deki pandemi döneminde karton kutu üretiminde ciddi bir düşüş yaşanmıştı. Şimdilerde de benzer bir düşüş yaşanıyor gibi görünüyor. Yapay zeka ve kamuharcaması ABD ve dünya ekonomisi sağlam bir görünüm sergilese de, ABD ekonomisi daha çok yapay zeka, kamu harcamaları ve sağlık, sigorta, konut gibi zorunlu hizmet harcamalarıyla ayakta durmakta. ABD başkanının ticaret açığından şikayet ederek gümrük tarifelerini artırması başlı başına bir sorun. Bu, her hafta alışveriş yaptığım süpermarkete ya da benzinciye“benimcari açığım var” diye şikayet etmem gibi bir durum. Ben ondan hizmet alıyorum ama o benden hiç alışveriş yapmıyor. Bilişim devleri Beyaz Saray’da Dünya ekonomisinde hizmet dışı ürünlerin ticaretinde bir yavaşlama yaşanırken, geçtiğimiz hafta Beyaz Saray’da dünyada çok ses getiren bir toplantı düzenlendi. OpenAI CEO’su Sam Altman, Google kurucusu Sergey Brin, OpenAI Başkanı Greg Brockman, Oracle CEO’su Safra Catz, Apple CEO’su Tim Cook, Microsoft CEO’su Satya Nadella, Alphabet ve Google CEO’su Sundar Pichai, AMD CEO’su Lisa Su ve Meta CEO’su Mark Zuckerberg gibi bilişim devleri bir akşam yemeğinde ABD başkanıyla bir araya geldi. Toplantıda yapılan konuşmalar dünya basınının dikkatini çekti. CEO’ların Trump’a yönelik övgüleri, bazı çevrelerce “yaltaklanma” olarak yorumlandı. Oysa, bu yemekpiyasa değerleri en yüksek şirketlerin CEO’ları ile dünyanın en güçlü ülkesinin başkanını bir araya getirdi. Bu toplantıda, bilişim dünyasının jeopolitiği şekillendirildi ve Çin’e karşı önemli bir gövde gösterisinde bulunuldu. Bu buluşma, tam da Şanghay İşbirliği Örgütü(ŞİÖ) zirvesi ve Çin’in Pekin’de gerçekleştirdiği askeri geçit töreninden sonra gerçekleşti. ABD gücünü kalibre ediyor Bu çerçevede, küresel ekonomide geçici bir yavaşlama yaşanabilir. Çünkü Asya’daki üretim ekipmanlarının ABD’ye kaydırılıp hizmete girmesi arasında bir “gri dönem” olacaktır. Rusya’nın NATO hava sahasını ihlal etmesinin ardından ABD desteğiyle NATO Hava Savunma Sisteminin güçlendirilmesi ve “Doğu Muhafızlığı Harekâtı”nın başlaması da önemli bir işaret. ABD’nin NATO’dan ayrılıp ayrılmayacağı sorusuna, NATO Avrupa Müttefik Kuvvetleri Başkomutanı Orgeneral Alexus Grynkewich, NATO Genel Sekreteri Mark Rutte ile düzenlediği ortak basın toplantısında şu yanıtı verdi: “Kendisi nasıl NATO’daysa, ABD de NATO’da kalmaya devam edecek ve kendisi de uzun süre görevde olacak.” Yapay zeka ile birlikte bir dönüşümün eşiğindeyiz. Yapay zekaya dayalı teknoloji, sanayiyi de dönüştürecek ve evrimleştirecektir. Bu rekabet içerisinde ABD, dünyadaki konumunu pekiştirmeye ve liderlik koltuğunu kimseye bırakmamaya kararlı görünüyor. Düne kadar NATO müttefiklerine karşı sert bir tavır sergileyen ve Ukrayna konusunda gelgitler yaşayan Trump, yeni rotasını bulmuş gibi. Rusya’nın Polonya hava sahasını ihlal etmesinin ardından ABD ve NATO hava kuvvetleri devreye girdi. Böylece ABD, NATO ülkelerinin hava sahasını koruyacağını ancak kara savunmasının hâlâ Avrupalı müttefiklere ait olduğunu vurgulamış oldu. Öte yandan, ŞİÖ’nün büyük gövde gösterisine rağmen, üyeleri arasındaki dayanışmanın NATO ile karşılaştırılamayacağı bir kez daha görüldü. Nitekim İran ve Katar saldırıya uğradığında, ŞİÖ’den bir destek ya da dayanışma gösterisi sergilenmedi. Mukavva kâğıttan kaplan yapılabilir ama NATO içindeki dayanışma kadar asla güçlü olamaz. Şanghay Beşlisi’nin dostluğu ve güvenliği yapayken, NATO’nunki zekaya ve ortak değerlere dayalıdır.

CHP’nin iki büyük sorunu -devam-

CHP’nin iki büyük sorunu -devam-

Geçen hafta CHP’nin iki büyük sorunundan ilkini yazdım. “Halkın iktidarını gerçekleştirme davası” için kurulduğu halde, “kişilerin iktidarını gerçekleştirme” odaklı yapıya dönüşmesi temel sorun. İkinci büyük sorunu ise; Önce kendisiyle, sonra toplumla ilişkisinde ve iletişiminde yaptığı hatalar. Her tür örgütte, iletişimin sağlıklı olmaması körleşmeye, tıkanıklığa, tekrara ve bozulmaya neden olur. Her yeni karar, krizleri daha da büyütmeye yol açar. Hatalar, yeni hataları getirir. Oysa kriz durumunda sağlıklı iletişimin üç temel hedefi olur; Bir, krizin zararlarını azaltarak etkisinin yayılmasını önlemek, İki, krizi faydaya çevirmek, Üç, krizi bitirmek. Bu hedeflerin gerçekleşebilmesi için de yönetimin sakin, özgüvenli ve örgütsel hedef odaklı bir anlayışa sahip olması gerekir. Ne yazık ki “krizler yüzyılı”nda, CHP’den başlayarak pek çok kurum ve ülkede, çağın gereklerine göre iletişim yönetimini güncellemekte zorlanılıyor. CHP, küresel analizde miyop politika anlayışını terk etmediği için yaşanan sorunların sonu gelmiyor. Kamuoyunu, seçmeni, teşkilatı yoruyor. Yorgunluk, bir süre sonra ilgisizliği doğuruyor ki, son dönemdeki mitinglerde bu durum görülüyor. İletişim politikasını sosyal medya odaklı planlamak, yankı odalarına hapsolarak gerçeklikten uzaklaşmasına yol açıyor. Örneğin il binasını, ilçe binalarına kaçırmak akıl tutulması dışında açıklanamaz. Mahkeme il başkanını geçersiz saydı, il binasını değil. Genel Merkeze gaz maskesi, makarna stoklamak da akıl tutulması. Sağlıklı bir analiz yapılabilse, “cephelerin” çoğaldığı bir küresel gerçekliğin farkına varılabilir. Bu analiz, ülkeler söz konusu olduğunda “iç cephe” ve “dış cephe” ayrımını önümüze koyar. Mustafa Kemal Atatürk’ün, Nutuk’ta, “Asıl olan iç cephedir. Bu cephe bütün milletin oluşturduğu cephedir. Dış cephe, ordunun düşman karşısındaki silâhlı cephesidir” saptaması bugün yaşamsal değerdedir. Güçlü devletler dış cepheye karşı içeride birlik oluşturabilen devletlerdir. Etrafımızdaki tehditlerin yoğunlaşması, ülke olarak iç cephemizin birliğini acil öncelik yapıyor. CHP, “kuruluş dava”sını öncelediğinde, iç cephenin önemli unsuru olabilecekken, tam tersi bir görüntü sergiliyor. Bu durum, tedirgin insanları umutsuzluğa itiyor. CHP’nin, iç cephenin önemli bir unsuru olabilmesi, örgütün içindeki cepheleri birleştirerek kendi “iç cephe”sini sağlamlaştırmasından geçiyor. Siyasi, ticari fark etmeksizin örgütlerin krizlere dayanıklılığı, iç parçalanmanın önüne geçilmesi, güven ilişkisinin tesisi iç iletişim ağıyla ilgilidir. İşleyişe itirazı olanları dışlamak yerine, ortak paydada buluşmanın yolu da “dava” dediğimiz ortak çatıyı öncelemekten geçiyor. Ortak çatının yokluğu, kişileri öne çıkarıyor, klikler oluşuyor. CHP’de siyaset yapmak isteyen idealist gençler, kendilerini kliklerin içerisinde buluyor, heba oluyorlar. CHP için “dava”ya geri dönmek ve ona bağlı iletişim anlayışı tek çıkar yol. İletişim notları Bir, Gazze’ye yardım götüren Sumud filosunun başına bir şey gelecek mi, gelmeyecek mi endişesi yaşanıyor. Filonun varlığı, varmasından çok daha büyük bir iş başarıyor: Dünyayı haksızlığa, soykırıma karşı direnişte birleştiriyor. İki, Manifest grubu hakkında soruşturma açılmasını tek başına değerlendirmek mümkün değildir. Bir ucunda kültür emperyalizminin, diğer ucunda kimlik ihtiyacındaki gençliğin olduğu karmaşık bir durumdur. Önemli olan, yanlış çözümlerle, konuyu çözülemez hale getirmemek. AKLIMDA KALAN Türkiye-Almanya maçı: Bu akşam “12 dev adam” Almanya ile karşılaşacak. Yunanistan maçında devleşen oyuncularımızın bu maçı alacağına inanıyorum. Sporda başarıların, çok konuşulan futboldan değil de az konuşulan voleybol, basketbol ve diğer dallardan geldiğini dikkatinize sunar, bize “biz” olma duygusunu yaşatan basketbolcularımıza başarılar dilerim.

1848’den günümüze devrim ateşi

1848’den günümüze devrim ateşi

“Bilinçleninceye kadar asla isyan etmeyecekler ama isyan etmedikçe de bilinçlenemeyecekler.” -George Orwell (“1984” romanından) 1848 yılı tarihte devrimler yılı olarak bilinir. Avrupa’nın dört bir köşesinde halk ayaklanmaları meydana gelmiştir. 1815’teki Viyana Kongresi’nde monarşiler korunmuş, Fransız Devrimi’nin ateşi biraz olsun zayıflatılmıştır. Ne var ki cumhuriyet fikri bir kez zihinlere girdiğinde onu tamamen söndürmek imkansızdır. Romantize edilmiş bir milliyetçilik ve liberalizm, işçi, köylü, hatta orta sınıf ve burjuvayı büyüsü altına almıştır. İtalya’da alevlenen isyanlar kısa zamanda tüm Avrupa’yı sarmış, Fransa’da ikinci cumhuriyetin ilanına sebep olmuştur. İtalya, Almanya, Avusturya, Danimarka, İsveç, Romanya, İrlanda ve İngiltere’nin geleceğini şekillendiren eylemler Avrupa’nın çehresini değiştirmiştir. Artık dünya 19. Yüzyıla göre çok daha “küçük”. Halk hareketleri tek bir bölgede sınırlı kalmıyor, tüm yerküreye alevler sıçrıyor. 2025’te şu ana kadar pek çok ülkede protestolar görüldü: Slovakya, Sırbistan, Romanya, Gürcistan, Endonezya, Bangladeş hatta ABD’de hükümeti protesto eylemleri yaşanmışken en son Nepal’de devrim dalgası tsunamiye dönüştü. Z kuşağının ilk gerçek devrimi diye adlandırılan olaylarda hükümet düştü. Son verilere göre ölü sayısı 51, 1300’den fazla yaralı var. Ülkeden gelen görüntüler gerçekten dehşet verici, parlamento binasının cayır cayır yanarken ki hali gözümün önünden gitmiyor. İktidar destekçileri, bakanlar, eski başbakan saldırılara maruz kaldılar, evleri yakıldı. Diğer halk hareketlerinden farklı olarak Nepal gençliğinde büyük bir öfke patlaması görülüyor. Eylemlerin başlangıç noktası sosyal medyanın yasaklanması olarak gösteriliyor ancak aslında gençler baskılardan, sosyal ve ekonomik adaletsizlikten artık bunalmış durumdalar. Tencerenin kapağı büyük bir sesle patlamış anlaşılan. Nepal’in geçmişi kaotik Aslında bu Nepal için bir ilk değildir zira son yüz yıllık geçmişine baktığımızda ülkede pek çok kez rejim değişikliğine rastlıyoruz. Çin ile Hindistan’ın arasında kalan, Himalayalar’ın eteğindeki bu kartpostallık ülke 1951’e kadar Rana hanedanı tarafından krallık olarak yönetilmiş. Meşrutiyet geldikten sonra ise Panchayat sistemi denilen partisiz otokrasi rejimine geçilmiş. 1990’dan itibaren çok partili demokrasiye geçilmeye çalışılsa da Maocular ile krallık arasında yıllar süren çatışmalar yaşanmış. 2008’de federal bir demokratik cumhuriyet rejimine geçiş yapan Nepal anca 2015’te çağdaş, bireysel hakların korunduğu bir anayasaya kavuşmuş. Son 10 yıl içinde de siyasal belirsizlikler, anayasal krizler, iktidar içi çatışmalar derken halk yoksulluğa ve umutsuzluğa terkedilmiş. İktidar sahiplerinin ultra lüks yaşam sürmeleri ve özellikle “nepo baby” olarak adlandırılan çocuklarının yaşamlarını sosyal medyadan halkın gözünün içine sokmaları ülkede infial yaratmış. Sonuç olarak Nepal’de kökleşmiş bir devlet geleneği olmadığı için iki gün gibi kısa bir sürede ülkede nizam yerle bir oldu. Şiddetin dozu korkutucu Nepal’deki olaylar aslında ideolojik bir devrimden çok doğaçlama bir ayaklanma olarak karşımıza çıkmaktadır. Vandalizmin bu denli fazla olması, insanların şahsi konutlarının bile yakılması, spontane bir öfke patlamasının belirtileridir. Öyle görülüyor ki lidersiz ama örgütlü bir topluluk mevcuttur. Buna bir Z kuşağı devrimi demek bence biraz Z kuşağına haksızlık olur. Şiddete başvurmadan çok zekice eylemler gerçekleştirebiliyorlar çünkü bunu en yakından gördük. Son bir yıl içinde dünyanın farklı yerlerinde patlak veren gösterilerin bize gösterdiği önemli başka bir nokta ise yasaklarla, baskıyla bir yere varılamayacağıdır. Nihayetinde 1848’de ne sosyal medya vardı ne de cep telefonu. Z ve arkasından gelen Alfa kuşağı bir yolunu bulup yine haberleşiyor, sosyal medya ve internet kısıtlamaları vız gelip tırıs gidiyor. Ancak içlerindeki bu gençlik ateşinin şiddeti körüklememesi gerekir. Yakıp yıkan bir gençlik kendi geleceğini baltalamış olur. Tarihte barışçıl protestolar başarılı olmuşlardır (Martin Luther King, Gandhi vb.). Gençlerin küresel çapta ortak istekleri var: yolsuzluklarla savaşılması, gelir dağılımında adalet, özgürlük ve en önemlisi geleceğe dair umut. Gençler artık şöyle diyor: yaşanacaksa yaşanacak ayrılıklar mutsuzluklar, bütün acılar bir yere kadar.