Altın yükselişte borsa soluklandı

Altın yükselişte borsa soluklandı

Güvenli liman arayışları geçen hafta altını yüzde 3’ü aşan getirisiyle öne çıkardı. Borsa yüzde 3.3 gerileyerek aylık bazda eksiye geçti. Bankacılık hisselerinde kayıplar gözlendi. Yatırımcıların bu haftaya yönelik tercihleri, güvenli liman arayışının güçlendiğini işaret etti. Serbest piyasada altın haftalık yüzde 3.15, aylık bazda da yüzde 12’nin üzerinde değer kazandı. Mevduat ve kira sertifikaları düzenli kazanç sağlamaya devam ederken, dolar yüzde 0.5 yükseldi, euro ise değişmedi. Buna karşılık BIST 100 Endeksi yüzde 3.33 değer kaybederek aylık bazda yüzde 5’in üzerinde düşüş yaşadı. Bu tablo, kısa vadede hisse senetlerinden güvenli limanlara yönelimin hızlandığını ortaya koydu. Öne çıkan hisseler BIST 30 hisselerinde haftanın en dikkat çekeni Tofaş oldu; hisse yüzde 6.8’lik yükselişiyle endekse destek verdi. Tüpraş yüzde 3.5, Astor Enerji yüzde 3.1 artış kaydederek pozitif tarafta kaldı. Yapı Kredi ve İş Bankası da sınırlı artışlarla öne çıktı. Ancak Aselsan, Garanti Bankası, Turkcell ve Akbank gibi endekste ağırlığı yüksek hisselerde gözlenen düşüş, endeksin genel seyrini aşağı çekti. Sabancı Holding ise yatay bir performans sergiledi. Geri alım hamleleri Borsada farklı sektörlerden şirketler geri alım programlarına devam ediyor. Enerji, gayrimenkul, faktoring ve sağlık alanında öne çıkan alımlar, hem adet hem de tutar bazında dikkat çekiyor. Hafta içi verilerine göre en yüksek geri alım Enerya Enerji gerçekleştirildi. Şirket, 3.05 milyon adet hisseyi 33.3 milyon TL karşılığında ortalama 10.92 TL maliyetle geri aldı. Akfen GMYO ise 2.5 milyon adet hisseyi 6.57 milyon TL’ye geri alarak öne çıktı. Tutar bazında öne çıkan işlemlerden biri de Gen İlaç tarafından yapıldı. Şirket 300 bin adet hisse için 48.75 milyon TL ayırarak geri alım programının en yüksek maliyetli adımını attı. Yeni haftada gündem Bu hafta küresel piyasalarda merkez bankalarının faiz kararları ve konut sektörü verileri öne çıkıyor. Fed, BoE, ECB, Brezilya, Güney Afrika ve Endonezya merkez bankalarının faiz kararları, para politikasına dair yön arayışını belirleyecek. Türkiye’de ise bütçe dengesi, hizmet ve inşaat üretimi ile konut fiyatı ve satış istatistikleri izlenecek. Ayrıca ABD’de perakende satışlar, sanayi üretimi ve konut başlangıçları; Euro Bölgesi’nde TÜFE ve sanayi üretimi verileri büyüme görünümünü netleştirecek. Japonya, Almanya ve İngiltere’den gelecek enflasyon ve perakende verileri de haftanın önemli başlıkları arasında yer alıyor. 8 yeni fon geldi Geride bıraktığımız işlem haftasında yatırım fonu piyasasına 8 yeni fon eklendi. Gelenlerden Serbest fonlar öne çıkarken, fon sepeti ve girişim sermayesi tarafında da yeni ihraçlar gerçekleşti. 11 Eylül’de A1 Capital üç yeni ürününü piyasaya sundu: Döviz bazlı Serbest Fon (DA1), İstatistiksel Arbitraj Hisse Senedi Serbest Fonu (AJ1) ve Hisse Senedi Serbest Fonu (CAH). Aynı gün Bulls Portföy de Algoritmik Hisse Senedi Serbest Fonunu (BLA) kurarak yatırımcılara sundu. 9 Eylül’de Neo Portföy, Borçlanma Araçları Fonları Fon Sepeti (NBO) ile çeşitliliğe katkı yaparken, Deniz Portföy hem Para Piyasası Katılım Serbest Fonunu (DNP) hem de FMV Işık Üniversitesi Eğitim Destek Serbest Fonunu (FMV) hayata geçirdi. 8 Eylül’de İstanbul Portföy, Karma Teknoloji Girişim Sermayesi Yatırım Fonu’nu (ITN) duyurarak girişim sermayesi tarafında yeni bir adım attı. Böylece bir hafta içinde farklı stratejilere sahip 8 yeni fon yatırımcılara sunuldu; özellikle A1 Capital’in serbest fon hamlesi ile piyasada hareketlilik gözlendi.

Ahlak enflasyonu ve soykırıma dolaylı finans

Ahlak enflasyonu ve soykırıma dolaylı finans

Sosyal medyadaki yoğun görgüsüz teşhircilik ve dolar tabancalarıyla ateş etmek için 2-3 ay hapiste yatmak yeter algısı ahlakı yerle bir ediyor.Gazze’deki soykırımı protesto edip, META şirketleri, Google, Youtube’a reklam yağdırırken aslında İsrail’e giden silahları finanse ediyoruz. Türkiye’de yıllardır ekonomideki enflasyonu konuşuyoruz ama asıl konuşmamız gereken ahlak enflasyonu. Ahlak enflasyonu çok boyutlu bir konu, bir ucu rahmetli Özal’ın “Benim memurum işini bilir” sözüne gidiyor diğer ucu sosyal medyaya dayanıyor. Hangi uçtan başlarsak başlayalım, konunun gelip dayandığı yer paraya çıkıyor. Para derken yasadışı kumar sitelerinin reklamlarında kullanılan ve deste yığınından söz etmiyorum. Ahlak enflasyonunu körükleyen şey paranın lüks araba, Bodrum’un gece kulüpleri, yatlar, katlar, arması kocaman marka kıyafetlere erişim kapısını açan hali. Sosyal medyadaki bu yoğun görgüsüz teşhircilik ve dolar tabancılarıyla ateş etmek için 2-3 ay hapiste yatmak yeter algısı ahlakı yerle bir ediyor. Maaşlı bir işte yıllarca çalışsa bile öyle bir harcama gücüne kavuşamayacağını düşünen milyonlar da havadan para kazanmak için sırada bekliyor. Sadece bu değil, zengin bir kocayla evlenen, çocuk yapan, boşanma durumunda da yüksek nafakayla lüks yaşamına devam eden ve sosyal medyada bu halini aralıksız paylaşanların yarattığı tahribatın üzerinde de durmamız lazım. Türkiye’nin kadın rol modellerine bir bakın lütfen, ilk 10’da ne Canan Dağdeviren’in adı var ne de Özlem Türeci’nin... Bugünün dolar ateş eden rol model örneklerinin topluma verdiği zarar mı kötü, Manifest grubunun kıyafetleri mi, düşünmemiz lazım. Sosyal medyaaltın oranı bozdu Televizyonlardaki kadın programlarında karşıma çıkan hikayelerde ortak bir nokta var: Tik Tok’ta 3-5 kere konuştuğu ve hiç görmediği bir adamın mutlu bir hayat vaadiyle başlayan, otobüs bileti yollamasıyla devam eden, bir umut uğruna geride eş ve çocukların bırakıldığı, sonu hüsranla bitmiş bir sürü kırık dökük hikâye işleniyor o programlarda. Denilebilir ki, niyeti bozuk olandan dolayı sosyal medyayı suçlamak hata. Bu itiraz ilk bakışta doğru ama üzerinde biraz düşününce ortaya bir başka gerçek çıkıyor. Artık sımsıkı sarılmanın, alına konan bir busenin, zor zamanda birbirine yaslanarak ayakta durmanın değil. Taşının rengi, parlaklığı berbat da olsa pırlantanın, robot süpürgenin, sitede oturmanın tek sevgi göstergesi sayıldığı bir dünyada yaşıyoruz. Duygunun yerini eşyanın almasının en büyük sebebi sosyal medya değil mi? Eskiden de toplum üzerinde etkisi tartışmalı işler vardı, mesela TeleVole’nin sosyal hayata olumsuz etkileri üzerine üniversitelerde araştırmalar yapıldı. 1990’ların ikinci yarısında Leila’ya gidenlerin ayrıcalıklı sayıldığı dönemler yaşandı. Bugün geldiğimiz noktada bir yere gitmek de yetmiyor, kulüpte de sahilde de özel localar istiyor insanlar. Daha çok eğlenmek için değil para harcayarak aynı kulübe, aynı sahile gelmiş insanları ve takipçileri etkileme çabası bu bir başka deyişle görgüsüzlüğün kutsanmış hali. Kendi mutluluğu yerine, başkalarının beğenisini kazanmak için yaşamak ne büyük bir talihsizlik... Bir başka talihsizlik popüler olmakla saygın olmak arasında bozulan denge. Eskiden birileri popüler birileri de saygın olmayı tercih ederdi, sosyal medya bu altın oranı da bozdu. Türkiye’de saygınlık para etmediği, takipçi kazandırmadığı için popüler olmak ya da kalmak adına abartının dozunu arttıranlarla dolu etrafımız. Nefret salgını başlattı Sosyal medyanın ahlak enflasyonuna dolaylı ama aslında direkt etkiden daha büyük bir başka etkisi daha var. Birinci etki, siyasetten, futbola, rekabetin yerini düşmanlığın alması. Bugün sokaklarda kendisinden farklı düşünen, kendisinden başka bir kulübün taraftarı olanlardan nefret eden milyonlar var. Nefret taşıması güç, insanın yaşam sevincini alan bir duygu. Kimse kusura bakmasın, bu nefret salgınını başlatan ve herkesi enfekte eden sosyal medyanın ta kendisi. Sosyal medyanın dolaylı bir diğer zararı okumanın yerini seyretmenin alması. Bir kere okumayla bağınızı kaybederseniz, insanlığın geçmişten gelen tüm birikimini bırakır, insanlığın ortak tarihini telefonlara kamera eklendiği döneme indirgemiş olursunuz. Üçüncü ve en önemli ayağa gelince. Odaklanamamak bu çağın en büyük hastalığı. Önünüzdeki açık ekrana düşen her bildirim, her reklam, aslında sizin odaklanma kabiliyetinizi yok ediyor. Okumayan, odaklanamayan, insanların, maksimum 280 karakterde ifade edebildikleri de sadece nefret oluyor. MHP lideri Bahçeli, sosyal medya tehdidine ilişkin “Bana kalsa yarım saatte kapatırım” çıkışınıyaptı. Ulusal medyaları yok ediyorlar Bu nefret meselesini önemsiyorum zira bizi millet yapan özellik aynı sınırlar içinde yaşamamız değil ortak sevinç ve acılarımızın olması. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin “Bana kalsa yarım saatte kapatırım” dediği sosyal medya düzeninin asıl tehlikesine gelelim. Türkiye, “Benim yasalarım senin yönetmeliklerinden daha önemlidir” diye Instagram’a erişim yasağı getirdiğinde ne yaptık? Yasalarımızı değil Instagram’ı savunduk. Dünyanın dört yanında özellikle de Avrupa’da sosyal medya şirketleri aleyhine milyarla euroluk tazminat davaları açılmış durumda. Niye biliyor musunuz, kullandıkları özel algoritmalarla, reklam piyasasını domine ediyor, ulusal medyaları yok ediyorlar. Sadece bu değil, Afrika’dan tutun da Uzak Asya ve Afrika’ya kadar işlenen bir çok nefret suçu ve katliamda sosyal medya teşviki var. Örneklerle desteklenmeyen her cümle eksik kalır, ya, örnekleyeyim: Aralık 2021’de Arakan Müslümanları, Myanmar Ordusu’nun yaptığı etnik temizliğe katkıda bulunan nefret söylemini engellemediği gerekçesiyle Kaliforniya’da Instagram, Facebook ve WhatsApp’ın sahibi olan Meta platformu aleyhine 150 milyar dolarlık tazminat davası açtılar. Yine 2021 yılında eski Facebook çalışanı Frances Haugen, Meta’nın algoritmalarının Etiyopya gibi yerlerde “etnik şiddeti’’ kelimenin tam anlamıyla körüklediğini itiraf etti. Ocak 2023’te Kamboçya Başbakanı Hun Sen’in muhaliflerini evlerine motosikleti çete üyeleri yollayarak öldürme tehdidinin yer aldığı video binlerce başvuruya rağmen nasıl yayından kaldırılmadı, bir araştırın. Ulusal medyaları yok etme tespiti benim değil. İspanya’da aralarında El Mundo, El Pais gibi devlerin olduğu 83 medya kuruluşu Facebook ve Instagram’ın çatı şirketi META aleyhine 550 milyon euroluk bir dava açtı. Bu davaların konusu da META’nın kullandığı algoritmalarla elde ettiği kişisel verilerle reklam pazarını AB düzenlemelerine aykırı olarak domine etmesi. O dava dilekçesinde İspanya ulusal medyasının yok edildiği vurgusu var. Benzer davalar Avustralya’dan, Kanada’ya, Güney Afrika’dan İngiltere’ye kadar her ülkede açıldı. Kişisel verilerinizi önemsiyorsunuz ya, hemen hatırlatayım, İrlanda Veri Koruma Komisyonu, Facebook’a kullanıcıların kişisel verilerini AB’den ABD’ye aktardığı için 1,2 milyar euro para cezası verdi. Sizin verileriniz, nerede, kimin elinde bir fikriniz var mı? Soykırımı protesto ederken silahları finanse ediyoruz ABD, İsrail’e sattığını söylediği silahlardan 1 sent bile para almaz, hepsini ABD vatandaşlarının vergilerinden karşılar. Gazze’de yaşanan soykırımı protesto ettiğiniz META şirketleri, Google, Youtube Türkiye’de reklam pazarının yüzde 70’inden fazlasına sahip ve kazançları için ABD’de vergi ödüyorlar. Gazze’deki soykırımı protesto edip, reklam yağdırırken aslında İsrail’e giden silahları finanse ediyoruz. Peki bu soykırım paylaşımlarımız işe yarıyor mu? META şirketlerinin dünyada 3.8 milyar üyesi var. META Gözetim Kurulu üyesi Nighat Dad, Hollanda Televizyonu NOS’da yayınlanan röportajında META’nın “Filistin yanlısı paylaşımlara erişimi azaltmak için gönderilerin görünürlük düzeyini düşürdüğünü” söyledi. BBC de bir kod yazılımıyla İsrail’i destekleyen paylaşımların görünürlüğünün yüzde 100 arttırıldığını açıkladı. İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün 2021 ve 2023 tarihli raporlarına da bakalım: 2021 raporunda Facebook’un İsrail ve Filistin’le ilgili insan hakları konulu paylaşımları sansürlediğine ilişkin örneklere yer veriliyor. Aralık 2023’teki raporda Ekim ve Kasım 2023 tarihleri arasında 60 ülkede Filistinliler ve onların destekçileri tarafından paylaşılan, insan hakları ihlalleri de dahil olmak üzere Instagram ve Facebook’ta yayınlanan 1.050’den fazla içeriğin yayından kaldırıldığı ve diğer şekilde gizlendiği belgeleniyor. Bir sürü örnek var ama bunlar yeterli. İsrail’in soykırımını dolaylı olarak finanse ettiriyorlar bize ama farkında bile değiliz... Kırmızı Kitaba girmesi gereken bir tehdit İfade özgürlüğü önemli ya, META şirketlerinde LGBT’yi bir eleştirin bakalım, ifade özgürlüğü diyorlar mı? Özgürlük standartları son derece yüksek olan Avustralya, 16 yaş altına sosyal medyayı yasaklayan yasayı aralıkta yürürlüğe sokuyor. Türkiye’de benzer hazırlıklar var, “VPN var hallederiz” kafasında insanlar, ne acı, oysa yeni nesilleri korumamız gerek. Şu VPN işine takılıyorum zira dizisini Youtube’dan VPN kullanarak canlı izlemekle övünenler var. Anlamadıkları şu, klasik medya yaşamazsa, Youtube bölüm başına on milyonlarca liralık yapım bütçelerine katlanmaz, Eşref Rüya yerine en fazla amatör kavga videoları seyredebilirsiniz. Klasik medya yaşamazsa, ne Gazze’den o acı kareler dünyaya yayılır ne de büyük skandallar ortaya çıkarabilir. Engel olmalıyız İtiraf edelim, Türkiye’ye bu ABD kaynaklı sosyal medya saldırısına karşı en savunmasız ülkelerden birisi durumunda. Dijital bu çağın gerçeği ama yerli haber sitelerimiz, şirketlerimiz yaşamalı, bizim paramızın, Gazze’de soykırım silahlarına dönmesine engel olmamız lazım. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin “Bana kalsa yarım saatte kapatırım” sözü popülerlik için söylenmiş bir söz değil. ABD kaynaklı sosyal medya bugün Milli Güvenlik Siyaset Belgesi ya da sevdiğimiz adıyla Kırmızı Kitaba girmesi gereken bir tehdittir. Aksini iddia etmek, kafayı kuma gömmek olur.

Mideniz Kaldıracaksa İmralı’ya Gidin!..

Mideniz Kaldıracaksa İmralı’ya Gidin!..

İlla da CHP’li belediyelere ve CHP’ye operasyon… İlla da Bahçeli’nin “kurucu önder” ilân ettiği teröristbaşının engin ve derin katkılarıyla (!) “terörsüz Türkiye” süreci… Ülke tamamen bunlara kilitlendi. Oysa başımızı bir kaldırsak, göreceğimiz şunlar: “Adamımız” Şara/Colani Suriye’nin başına oturtulduğunda, kendisiyle Doğu Akdeniz’i yakından ilgilendiren “Deniz yetki anlaşması”nı imzalayacaktık. Ama hem Yunanistan… Mideniz Kaldıracaksa İmralı’ya Gidin!..

‘Başkanım işini bilir’

‘Başkanım işini bilir’

Tek cümlede devasa bir resmi gösterebilen cümlelerden hep etkilenirim. “Amerika’nın işi iştir” (America’s business is business) bunlardan biri. Amerikan kültürünü, siyasetini ve iş yapısını tek başına düşündüren bu üç kelimenin ne kadar yerli yerinde olduğuna geçen hafta Başkan Trump’ın ‘Big Tech’ liderleriyle toplantısında şahit olduk.

Yeni eğitim yılı

Yeni eğitim yılı

Eğitimin merkezden partizanlık, hatta daha beteri nepotizm (yeğencilik), kulüpçülük, tarikatçılık rol oynamaya başlarsa okullar bozulmaktadır. Özel okul furyası Millî Eğitim Bakanlığı’nı tembelliğe alıştıran bir furyadır. Türkçeyi hecelerle değil harflerle öğretmeye çalışıyorlar. O, Polonya veya İngiltere’de olur. Birçok yerde anaokulları problemdir. Köyler arasında servisle eğitim verilemez. Nüfus var oldukça köy öğretmeni işe yarar. Bazı okulların, hakkı olmadığı hâlde devlet okullarında ödeme talep ettikleri anlaşılıyor. Bunlardan ısrarla geri dönülmelidir.

Rahmi Turan

Rahmi Turan

Yarın Ankara 42’nci Asliye Hukuk Mahkemesi’nde CHP’nin 38’inci Kurultayı’nın iptal davası var. Bu dava sadece CHP’nin sorunu değil, Türkiye’deki demokrasinin, hukukun, adaletin de meselesidir. CHP’nin yükselişi, yargı yoluyla durdurulmak isteniyor! Dünyada hukukun üstünlüğünün geçerli olduğu hiçbir

Saygı Öztürk

Saygı Öztürk

Son dönemde siyasette en çok kullanılan “mutlak butlan” sözcükleri. Yarın Ankara 42. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde “Mutlak Butlan Davası” ile ilgili nasıl bir karar verileceğini öğreneceğiz. Yüksek Seçim Kurulu (YSK) Başkanı Ahmet Yener, kurulun aldığı kararları bizimle de paylaştı. YSK kararları CHP

Ege Cansen

Ege Cansen

Bugün emekli maaşlarının neden düşük olduğu meselesini irdeleyeceğim. Önce bazı sayıları hatırlayalım. TÜİK’e göre nüfusumuz 85.7 milyon. Bu nüfus 26.6 milyon hanede yaşamaktadır. Yabancı kaynaklara göre ise nüfusumuz 87.7 milyondur. Bu 2 milyonluk fark muhtemelen “nüfus” tanımlarının farklı