Türkiye, son dönemde sivil halkın korunması amacıyla önemli bir adım atarak Sığınak Yönetmeliği‘ni güncelledi. 7 Kasım 2025 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanan değişikliklerle, yeni inşa edilecek belirli kapasitenin üzerindeki konutlar, yurtlar, oteller, sağlık tesisleri, sanayi yapıları, alışveriş merkezleri, stadyumlar ve millet bahçeleri gibi kamusal alanlarda sığınak yapımı zorunlu hale getirildi. Mevcut yapıların eksiklikleri ise 31 Aralık 2028’e kadar giderilecek. Ayrıca metro tünelleri ve yeraltı otoparkları gibi altyapılar, gerektiğinde genel sığınak olarak kullanılabilecek şekilde projelendirilecek. Bu düzenleme, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ile İçişleri Bakanlığı’nın ortak çalışması sonucu ortaya çıktı ve Milli İstihbarat Teşkilatı’nın (MİT) mevcut altyapının yetersizliğine dair raporları da dikkate alındı. Bu yasal adım, İsrail-İran arasındaki karşılıklı füze saldırıları gibi bölgesel gerilimlerin tetiklediği bir başlangıç olarak değerlendirilebilir. Özellikle 2024 ve 2025’te yaşanan çatışmalar (örneğin, İran’ın İsrail’e balistik füze saldırıları ve İsrail’in misillemeleri), sivil halkın korunmasında sığınakların kritik rolünü bir kez daha ortaya koydu. Ancak sığınaklar ve tahkimat kavramı, yalnızca sivil koruma ile sınırlı kalmamalı; bir “stratejik savunma” unsuru olarak çok boyutlu düşünülmelidir. Bu kapsamda, Türkiye’nin yerli ve milli imkanlarla geliştirdiği Çelik Kubbe (Steel Dome)projesi, hava savunma tahkimatının modern bir örneğidir. İsrail’in Demir Kubbe (Iron Dome) sistemine benzer şekilde tasarlanan bu entegre hava savunma ağı, 6 Ağustos 2024’te Savunma Sanayii İcra Komitesi (SSİK) tarafından onaylanmış ve 27 Ağustos 2025’te ilk bileşenleri (47 araçlık bir batarya, 460 milyon dolar değerinde) Türk Silahlı Kuvvetleri envanterine girmiştir. Proje, Aselsan, Roketsan, SAGE ve MKE gibi yerli firmalar tarafından koordine edilmekte olup, 26 Kasım 2025’te 6,5 milyar dolarlık ek sözleşmeler imzalanarak genişletilmiştir. Düşük irtifadan yüksek irtifaya kadar drone’lardan balistik füzelere uzanan tehditleri karşılamak üzere katmanlı bir yapıya sahip olan Çelik Kubbe, kara ve deniz tabanlı sensörleri birleştirerek Türkiye’nin hava sahasını sürekli bir kalkanla korur. Bu sistem, sığınak ve yeraltı tahkimatlarıyla entegre edildiğinde, pasif ve aktif savunma unsurlarını birleştirerek caydırıcılığı maksimize eder. Tarihsel Perspektiften Sığınak ve Tahkimat Savaş tarihi incelendiğinde, sığınak ve tahkimatların insan kaynağını koruma, lojistik unsurları gizleme ve savaşın seyrini etkileme açısından vazgeçilmez olduğu görülür. Birinci Dünya Savaşı’nda siper savaşı, tahkimatın en belirgin örneğiydi; Batı Cephesi’nde kilometrelerce uzanan siperler, dikenli teller, makineli tüfek mevzileri ve yeraltı sığınakları, askerleri topçu ateşi ve piyade saldırılarından korumak için inşa edildi, ancak bu “statik savunma” milyonlarca kayba yol açan çıkmazı yarattı. İkinci Dünya Savaşı’nda ise tahkimat daha karmaşık ve yeraltı odaklı hale geldi: Fransa’nın Almanya sınırındaki Maginot Hattı, devasa beton bunkerler, yeraltı tünelleri, yaşam alanları ve ağır topçu kuleleriyle donatılmış muazzam bir savunma ağıydı; karşısındaki Alman Siegfried Hattı (Westwall) ise daha esnek olsa da binlerce bunker ve tank engellerinden oluşuyordu. Almanya, hava saldırılarına karşı yeraltı fabrikalar ve U-bot kalemleri (örneğin Brest, Lorient ve Bordeaux’taki dev beton sığınaklar) inşa ederken, İngiltere’de Blitz sırasında Londra Metrosu istasyonları ve derin sığınaklar (deep-level shelters) milyonlarca sivilin korunmasını sağladı; ayrıca Almanların Atlantik Duvarı, Avrupa kıyılarında binlerce bunkerle işgale karşı tahkimat örneğiydi. Bu örnekler, tahkimatın ateşli silahlar ve hava bombardımanıyla evrimleşerek yeraltına kaydığını gösterir. Antik dönemde Sümerlerin Uruk kentini çevreleyen surlar, Romalıların Aurelian Surları veya Konstantinopolis’in Theodosius Surları gibi yapılar, şehirleri dış tehditlere karşı korumuştur. Orta Çağ’da kaleler ve hisarlar, Rönesans’ta ise Venedik’in Osmanlı tehditlerine karşı inşa ettiği yıldız şeklinde surlar (örneğin Kıbrıs’taki Lefkoşa surları) tahkimatın evrimini gösterir. Modern dönemde ise tahkimat, ateşli silahlar ve hava saldırılarının etkisiyle yeraltına kaymıştır. II. Dünya Savaşı sırasında sığınak delici bombaların geliştirilmesi, kalıcı tahkimatları zorlaştırsa da, ülkeler yeraltı komplekslerine yöneldi. Günümüzde 5. ve 6. nesil silah sistemleri, hipersonik füzeler ve uzaktan erişim kabiliyetleri nedeniyle tahkimat, coğrafi derinlik ve gizlilik üzerine kurulmaktadır. Çelik Kubbe gibi entegre sistemler, bu evrimin bir parçası olarak, geleneksel tahkimatı yüksek teknolojili ağlarla destekler ve hava tehditlerine karşı proaktif bir katman ekler. Modern Tahkimatın Anlamı ve Örnekleri Bugünün savaş ortamında tahkimat, yalnızca cephe hatları değil, stratejik varlıkların (füze, uçak, lojistik depolar) korunmasını ifade eder. Yeraltı tünelleri ve üsler, bu bağlamda kritik öneme sahiptir: İran, Fordo nükleer tesisini dağların 800 metre derinliğine gizleyerek doğrudan saldırılara dayanıklı hale getirmiştir. Benzer şekilde Natanz ve diğer tesisler yeraltı ağlarıyla korunmaktadır. Kuzey Kore, dağ içine oyulmuş füze üsleri (örneğin Kumchang-ri) ile nükleer ve balistik kapasitesini gizlemekte, hayatta kalma stratejisi uygulamaktadır. Çin, Hainan Adası’ndaki Longpo Deniz Üssü’nde denizaltı tünelleri kullanarak ikinci vuruş kapasitesini güçlendirmiştir. ABD, Cheyenne Dağı Kompleksi (NORAD merkezi) ve Raven Rock gibi yeraltı üsleriyle komuta-kontrolü sürdürmektedir. Bu örnekler gösteriyor ki, modern tahkimat büyük ölçekli yeraltı projelerini gerektirir: Araçların dolaşabileceği tüneller, füze ve uçak barındırabilecek sığınaklar, uçtan uca bağlantılı gizli ağlar. Çelik Kubbe, bu yapıları tamamlayarak, tespit ve imha kabiliyetini artırır; örneğin, Hisar ve Siper bataryalarıyla entegre çalışarak, yeraltı varlıklarını hava saldırılarına karşı korur. Türkiye İçin Stratejik Tahkimat Gerekliliği Türkiye, Orta Doğu, Balkanlar ve Kafkasya’nın kesişiminde “ateş çemberi” içinde bir ülkedir. Jeopolitik konumu, konvansiyonel ve asimetrik tehditlere açık olmasını gerektirir. Sivil sığınaklar önemli bir başlangıç olsa da, savunma gücünü pozitif katkıya dönüştürmek için stratejik tahkimat şarttır: Var olan tünel ve yeraltı altyapılarının (metro hatları gibi) askeri amaçla uyarlanması. Yeraltı üsleri ve tünel ağlarının inşası: Silah, mühimmat, lojistik ve stratejik varlıkların gizlenmesi için araç dolaşımına uygun, uzun mesafeli kompleksler. Çelik Kubbe gibi entegre hava savunma sistemlerinin bu ağlara dahil edilmesi. Bütünü entegre savunma sistemi olur ki işte bunlar pasif tahkimatı aktif bir kalkana dönüştürür. Devlet, halkını korumakla yükümlüdür; sığınaklar bu zorunluluğun temelidir. Ancak “sert güç” unsurlarını destekleyecek “stratejik tahkimat”, ülkenin savunma doktrinini tamamlar. Geç kalınsa da bu adımlar atılmalı; Türkiye’nin jeopolitik gerçekleri bunu elzem kılmaktadır. Kaynakça Sığınak Yönetmeliği Değişikliği, Resmi Gazete, 7 Kasım 2025. BBC Türkçe, “Yeni sığınak yönetmeliği neler getiriyor?”, 7 Kasım 2025. NTV, “Dünyanın en gizli yeraltı askeri tesisleri”, 2025. Vikipedi ve tarihsel kaynaklar (Tahkimat maddesi, Maginot Line, Siegfried Line, Atlantic Wall). IRIS, “Turkey: the ‘Steel Dome’ project”, 5 Şubat 2025. PBS, “Erdogan unveils Turkey’s new ‘Steel Dome’ integrated air defense system”, 27 Ağustos 2025. Wikipedia, “Steel Dome”, 28 Kasım 2025. Overt Defense, “Turkey’s Steel Dome: The $6.5B Defense Project Set to Transform National Security”, 4 Aralık 2025. *Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. sığınak tahkimat Türkiye savunma Gürsel Tokmakoğlu, Independent Türkçe için yazdı Gürsel Tokmakoğlu Cumartesi, Aralık 13, 2025 - 09:45 Main image: <p>Fotoğraf: X</p> TÜRKİYE'DEN SESLER Type: news SEO Title: Sığınak ve tahkimat: Türkiye’nin stratejik savunması için elzem bir gereklilik copyright Independentturkish:
İzmir'de anneleri topladığı hurdaların parasını almak için evden çıkan 5 çocuğun yangında ölümünden bir yıl sonra bu kez İstanbul Pendik’te anneleri kağıt toplayarak geçinen 3 küçük kardeş evde çıkan yangında can verdi. İzmir Selçuk'ta 11 Kasım 2024'teki olay büyük tepkiye yol açınca Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı anneye verilen birkaç bin liralık sosyal desteği açıklayarak savunmaya geçmiş, AKP’li Özlem Zengin ise tepkilere “Siz de her şeyi paraya bağlıyorsunuz” şeklinde yanıt verip annenin “yaşam tarzı”nı suçlu ilan etmeye girişmişti. Pendik’teki ölümlerin ardından bakanlık bu kez savunmaya geçme gereği bile duymadı, aileye sosyal destek verilip verilmediğini dahi açıklamadı. Okula gitmedikleri ortaya çıkan iki çocuğun neden eğitimden koptuklarının hesabını vermesi gereken Milli Eğitim Bakanlığı'ndan da tek bir ses çıkmadı. Emniyet ise olayın hemen ardından ajanslara annenin 15, eşinin 41 suç kaydı olduğu bilgisini servis etti. Çocukların ölümlerine bir sebep sunar gibi... İstanbul Pendik’te Fevzi Çakmak Mahallesi Umman Sokak’taki üç katlı bir evin giriş katında 11 Aralık'ta 02.30 sıralarında çıkan yangında 2, 5 ve 9 yaşlarındaki üç çocuk yaşamını yitirdi, 11 yaşındaki bir çocuk ağır yaralandı. Çocuklar evde yalnızdı. Dumanı fark eden komşular henüz itfaiye gelmeden çocukları çıkarmak için camları kırdı, 4 çocuğu dışarı çıkardı ancak 3'ü için çok geçti. Komşuların anlattıklarına göre çocuklar okula gitmiyordu. Kağıt toplayarak geçimini sağlayan anne 6 aylık bebeğini kucağına alıp işe gittiğinde dört çocuk evde yalnız kalıyordu. Şu anda entübe halde yoğun bakımda tedavi gören 11 yaşındaki Muhammed Ali Çelikkol bakıyordu üç kardeşine evde yalnız kaldıklarında. Üç kardeşin cenazesi dün Pendik Yeni Şeyhli Mezarlığı’nda toprağa verildi. 2 yaşındaki Özden Sepetçi, 5 yaşındaki Zülfikar Sepetçi, 9 yaşındaki Cennet Çelikkol için önce, Adli Tıp Kurumu'ndan getirildikleri Kartal’daki Safa Camisi’nde ikindi vakti tören düzenlendi. Törene 28 yaşındaki anne Selvi Sepetçi "güvenlik gerekçesiyle" getirilmedi. Sepetçi’nin eski eşi, çocukların babası Emrah Çelikkol ise cezaevinden izinli olarak çıkarak camideki törene yakınlarıyla birlikte katıldı. 6 aylık bebeğini hastaneye götürmüştü Olay gecesi açılan soruşturmada anne Sepetçi "kusur" durumundan gözaltına alındı önce. Daha sonra serbest bırakıldığı, 6 aylık bebeğininse devlet korumasına alındığı öğrenildi. Aynı evde yaşayan, anne Sepetçi’nin eşi Tanju Özcan ise yangın çıktığı gece bir suçtan araması olduğu için karakolda gözaltındaydı. Çocukları kurtarmaya çalışan komşular telefonla arayıp yangını haber verdiğinde dışarıda olan anne, kısa süre sonra eve ulaştı. Çocuklarını evin önünde yere yatırılmış halde görünce olduğu yere yığılıp kendinden geçti. Anne kucağındaki 6 aylık bebeği Ela Nur Zurnacı’yı hastaneye götürmek için evden çıktığını söyledi olay yerindeki polislere. Emniyet anne ve eşinin 'suç kaydı'nı duyurdu Yangın sonrası Emniyet’in ajanslara geçtiği bilgi notunda anne Sepetçi’nin 15, eşi Tanju Özcan’ın 41 suç kaydı olduğu belirtiliyordu. Selvi Sepetçi şimdi hastanede yaşam mücadelesi veren ilk çocuğu Muhammed'i doğurduğunda henüz kendisi de 17 yaşında bir çocuktu. Şimdi suç kaydı açıklayarak felaketteki sorumluluklarını gizlemeye çalışanlar ne o zaman annenin yanındaydılar, ne de sonra 4 çocukla birlikte ağır yoksulluk koşullarında kağıt toplayarak hayatta kalma mücadelesi verirken. Aynı binada yaşayan komşuların soL’a verdiği bilgiye göre aile giriş kattaki daireye henüz 2 ay önce taşınmıştı. Bir yanda plazaların, AVM'lerin, rantın ve gericiliğin ağ gibi sardığı İstanbul'un mahallelerinde bir yanda yoksulluğun en ağır biçimlerinin yaşandığı evlerden neredeyse her gün çocuk cenazeleri çıkıyor. Çocukların yaşam hakkını elinden alan bu düzene karşı soL'un sesinin daha güçlü çıkması için abone olun, destek verin. ABONE OL 9 ve 11 yaşındaki iki çocuk da okula gitmiyordu Çocukların okula gitmediğini, annenin kağıt toplamak için evden küçük bebeğini yanına alarak çıktığı zamanlar çocukların evde yalnız kaldığını anlattılar. Komşulardan Raşit Yoldaş evdeki çocukların okula dahi gitmediklerini söylerken, devletin neden çocukları korumadığını sorguladı. Komşulardan Raşit Yoldaş “O çocukları biz çıkardık içeriden. Dört tane can çıkardık, burada müdahale ettik. O çocukların kurtulmasını çok isterdim. Dört tane melike, biri ağır, üçü vefat etti. Bu kadar suç kaydı olan anne babaya devlet niye bıraktı bu çocukları? Çocuklar okula bile gitmiyorlardı” dedi. Şükran Yeniyayla "Annesini aradım, neredesin dedim, dedi ki 'Abla çocuklarımı kurtar ne olursun'. Dedim çocuklarını kurtaramıyorum" diye anlatıyor o geceyi. Şükran Yeniyayla ise “Gece 2.00-2.30 gibi aşağı geldim. Duman bayağı yükselmişti. Kapıyı tekmeledim, kapıyı açtım, içeri girdim. Duman öyle yükselmişti ki önümü göremiyordum. Telefon ışığını çıkarmayı düşündüm. İkinci kez tekrar girdim, ağzımı bağladım, dumanın içine attım kendimi yine olmadı. Üçüncü sefer koltuk parlayınca bu sefer alevler üstüme doğru gelmeye başladı. Sonra tekrar dışarı çıktık. Ondan sonra camın demirini kırdık, camı kırdık, içeri girdik, içerden çocukları çıkarttık. Üçünü çıkardığımızda zaten ölmüşlerdi, biri yaralıydı. Çocuk o kadar yaralıydı ki, kolları yanık içindeydi, yüzü gözü yanmıştı, ağzından dumanlar geliyordu” diye anlattı o gece yaşananları. Çocukları aynı odada yerde yatarken bulduklarını söyleyen Yeniyayla şunları söyledi: “Annesini aradım, 'neredesin' dedim, dedi ki 'Abla çocuklarımı kurtar ne olursun'. Dedim 'çocuklarını kurtaramıyorum'. Ben aradıktan beş dakika sonra annesi geldi. Çocuğunu hastaneye götürdüğünü söyledi annesi. Ama hangi hastaneye götürdüğünü bilmiyorum. Çocuklarını biz buraya yatırmıştık (evin önünü gösteriyor), annesi orada çöpün kenarında yığılakalmış. Kendisini kaybetmiş. Yanına gittim, seslendim, kendinde değildi. Anne kağıt topluyordu. Çocuklar devamlı evde tek başlarına kalıyordu. Sadece bir altı aylık kızı vardı kucağında onu götürüyordu. Bir iki saat çalışıp geri geliyordu. Deseydi en azından komşu göz kulak ol, hastaneye gideceğim, bakardım, ben de anneyim, benim de beş çocuğum var. Eğer bu binada hepimiz uyumuş olsaydık, hepimiz de giderdik.” Komşulardan Dursun Yeniyayla yangında ağır yaralanan 11 yaşındaki Muhammed'i kastederek "Büyük oğlan bakıyordu evde kardeşlerine" dedi. Şükran Yeniyayla’nın eşi Dursun Yeniyayla da “Aile buraya taşınalı 2 ay filan oluyor. Büyük oğlan bakıyordu evde kardeşlerine. Kağıt topluyorlardı, ondan sağlıyorlardı geçimlerini. Yangın cereyandan çıkmış diyorlar. Prizden çıkmış. Elektrik sobası vardı ama yangın sırasında soba sağlamdı, ondan olsa herhalde soba da zarar görürdü” diye konuştu. Çocukların babası cezaevinden izinli çıktı Camideki cenaze törenine cezaevinden izinli çıkarak gelen baba Emrah Çelikkol, anne Selvi Sepetçi’nin soyadını taşıyan 5 yaşındaki Zülfikar ile 2 yaşındaki Özden’in de kendi çocuğu olduğunu belirtti. Çocuklarını almak için resmi makamlara başvurduğunu ancak bir sonuç alamadığını söyledi baba Çelikkol. Babaanne Nezahat Çelikkol da çocuklara kendisinin bakmak istediğini ancak bu konuda oğlunun başvurularından bir sonuç elde edemediklerini anlattı. Oğlunun Kızılay, kaymakamlık gibi kurumlara başvurarak çocuklarının kaldıkları evdeki koşulların takip edilmesini istediğini de belirten babaanne ancak bu isteklerinin de dikkate alınmadığını söyledi. Annenin suçlanmasına tepki: 'Hangi anne evladını ateşe atar' Annenin akrabaları olduğunu söyleyen bir grup genç kadın ve yanlarındaki çocuklarıysa caminin dışından katıldılar cenaze törenine. Anne Selvi Sepetçi’nin polislerin yanında tutulduğunu, güvenlik gerekçesiyle camiye getirilmediğini, polis eşliğinde mezarlığa gideceğini söylediler. Herkesin anneyi suçladığını belirterek tepki gösteren akrabaları “Annenin de bir suçu yok. Hangi anne evladını ateşe atar” dediler. Camideki polis yoğunluğunun nedeninin hayattan kopan 3 küçük çocuğun annesi ile babasının aileleri arasında bir gerilim olasılığı olduğu söylense de, sıkı güvenlik önleminin bir sebebinin de çocukların koşullarının düzeltilmesi için adım atmayan, sorumluluk almayan yetkililerin cenazedeki varlığı gibi görünüyordu. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı İstanbul İl Müdürü Ömer Turan, İstanbul Vali Yardımcısı Okan Leblebiciler, Kartal Kaymakamı Edip Çakıcı, Pendik Kaymakamı Mehmet Yıldız ve Kartal Belediye Başkanı Gökhan Yüksel cenaze namazında ön saftaydı. AKP Kadın Kolları temsilcilerinin de protokolle birlikte cenazeye katıldığı görülürken Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’na bağlı sosyal destek ekipleri de alandaydı. AKP iktidarının “Aile Yılı” ilan ettiği 2025 yılına girerken sömürü ve eşitsizliğin korkunç boyutlarda arttığı Türkiye, İzmir’de beş çocuğun yoksulluk yüzünden ölümünü konuşuyordu. Hiçbir yetkili 5 küçük kardeşin ölümünün hesabını vermedi. “Aile Yılı”nın sonuna yaklaştığımız bu günlerde yine tablo aynı. TBMM lokantasında staj adı altında çalıştırılan kız çocuklarına yönelik cinsel istismarı, patronlara ucuz işgücü olarak bizzat Milli Eğitim Bakanlığı tarafından sunulan çocuk emeğini ve bu yıl iş cinayetlerinde ölen 87 çocuğu konuşuyoruz. Ve üstüne eklenen Pendik’teki çocukların acısını... İktidarın "suç kaydı" kabarıyor.
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Başkanı Fatih Karahan'ın annesi Opr. Dr. Hatice Karahan, hayatını kaybetti.
Konya'da ortaya çıkan dev obruklar bölge için ciddi tehdit oluşturuyor. Korku filmlerini aratmayan dramatik çukurlar, bölgenin karstik arazi yapısı ve yeraltı sularının azalması nedeniyle oluşuyor. Bu tablo ise dünya medyasının ilgisini yoğun çekmeye devam ediyor. Son olarak Hindistan medyası 'bu gizemli fenomeni' masaya yatırdı.
Kamerun'un Güneybatı Bölgesi'nde bir akaryakıt tankerinin devrilip patlaması sonucu 8 kişi hayatını kaybetti, çok sayıda yaralı var. Olay, Tiko kasabasında yaşandı ve bölgedeki trafik akışı etkilendi.
Kamerun'un Güneybatı Bölgesi'nde bir akaryakıt tankerinin devrilip patlaması sonucu 8 kişi hayatını kaybetti, çok sayıda yaralı var. Olay, Tiko kasabasında yaşandı ve bölgedeki trafik akışı etkilendi.
TBMM Genel Kurulu, 2026 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi üzerindeki görüşmelerini hafta sonu da dâhil olmak üzere kesintisiz sürdürecek.
Şampiyonlar Ligi'nde oynanan Monaco maçında sakatlanan Uğurcan Çakır, Galatasaray'ın Süper Lig'de oynayacağı Antalyaspor maçının kadrosuna dahil edilmedi.
Mehmet Akif Ersoy'un tutuklanmasında 35 yaşındaki bir haber spikerinin ifadesi ortaya çıktı. O spiker, "Üçlü ilişki yaşadık. Bir gün Etiler'deki evde buluştuk. Manaz, Ersoy ve Ece A. parayı rulo yaparak kokain içtiler" dedi.
Basketbol Süper Ligi’nin 11. haftasında Fenerbahçe, yarın Anadolu Efes ile karşılaşacak. Ülker Spor ve Etkinlik Salonu’ndaki mücadele saat 20.30’da başlayacak.
Şampiyonlar Ligi'nde oynanan Monaco maçında sakatlanan Uğurcan Çakır, Galatasaray'ın Süper Lig'de oynayacağı Antalyaspor maçının kadrosuna dahil edilmedi.
ABD Başkanı Donald Trump, Fed'in yeni başkanının faiz oranlarını belirleme konusunda kendisiyle istişare etmesi gerektiğini vurgulayarak, "Bu artık genellikle yapılmıyor. Eskiden rutin olarak yapılırdı. Yapılması gerekir. Bu, bizim söylediğimiz her şeyi aynen yapması gerektiği anlamına gelmiyor ama sonuçta ben akıllı bir sesim ve dinlenmeliyim" dedi
Mülakatta mağduriyet yaşayan atanamayan öğretmenler, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin açıklamalarıyla umutlandıklarını belirtti. Öğretmen Sevgi Süle, Bahçeli'nin hakların iade edilmesi yönündeki sözlerinin kendileri için sevindirici olduğuna dikkat çekti.
"Yeşil" kod adlı Mahmut Yıldırım olduğunu öne süren bir şahıs, PKK elebaşı Abdullah Öcalan'a yönelik başarısızlıkla sonuçlanan suikast planına, Bursa Cezaevi’nden bir ismin de katıldığını iddia etti. O ismin Sabri Ok olduğu ileri sürülürken, "Süreç tersine mi çevrilmek isteniyor" sorusu akla geldi.