Pax Silica: Kurulabilir mi, yoksa çöken bir hegemonyanın son denemesi mi? (II)
İlk bölümde Pax Silica’nın ne anlama geldiği, ABD’nin neden teknolojiyi yeni bir düzen kurma aracı olarak konumlandırdığı ve bu yaklaşımın önceki pax örneklerinden hangi yönleriyle ayrıldığı ele alındı. Ancak asıl belirleyici soru burada başlıyor: Bu teknoloji merkezli pax gerçekten kurulabilir mi? fazla oku Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field) Tarihsel deneyim, pax düzenlerinin niyet beyanlarıyla değil, uygulanabilirlik ve sürdürülebilirlik kapasitesiyle ayakta kaldığını gösteriyor. Pax Silica’nın kaderi de ABD’nin teknoloji alanındaki üstünlüğünü ne ölçüde kalıcı bir düzene dönüştürebileceğine ve bu çabaya karşı gelişen tepkilere bağlı. Bu noktada üç başlık öne çıkıyor: Çin faktörü, standart savaşları ve yapay zekâ ekseninde derinleşen asimetriler. Türkiye gibi ülkelerin konumu ise bu başlıkların kesişim noktasında şekilleniyor. Çin faktörü: Dışlanan mı, hızlandırılan mı? Pax Silica’nın en büyük sınaması Çin’le ilişkisi üzerinden ortaya çıkıyor. ABD’nin bu girişimi, Çin’i “güvenilir olmayan” ve sistem dışına itilmesi gereken bir aktör olarak konumlandırıyor. Ancak bu yaklaşımın pratik sonucu, Çin’i zayıflatmaktan çok zorunlu bir özerklik programına yöneltmek olmuş görünüyor. Yarı iletkenlerden yapay zekâ yazılımlarına, uydu navigasyonundan veri altyapılarına kadar uzanan bu program, Çin’i ABD merkezli teknoloji düzenine bağımlılıktan kurtarmayı hedefliyor. SMIC, Huawei’nin çip girişimleri ve BeiDou sistemi bu çabanın somut örnekleri. Bu tablo Pax Silica açısından ciddi bir paradoks yaratıyor. ABD, teknolojiyi hegemonya aracı olarak kullandıkça, Çin alternatif bir teknoloji evreni kurma motivasyonunu hızlandırıyor. Sonuç, tek merkezli bir pax yerine iki ya da daha fazla ekosistemin rekabet ettiği bir yapı olabilir. Bu durum, Pax Silica’nın kurulabilirliğini baştan tartışmalı hale getiriyor. Çünkü tarihsel pax düzenleri, genellikle rakip merkezlerin henüz olgunlaşmadığı dönemlerde inşa edilebilmişti. Bugün ise Çin, bu tür bir düzenin dışında kalamayacak kadar büyük bir aktör. Standart savaşları: Görünmez ama belirleyici mücadele alanı Pax Silica’nın başarısı çip üretim kapasitesi ya da hesaplama gücüyle sınırlı değil. Asıl mücadele, teknik standartlar ve regülasyonlar üzerinden yürüyor. İletişim protokolleri, veri güvenliği normları, yapay zekâ etik çerçeveleri ve yazılım mimarileri, giderek daha fazla jeopolitik anlam taşıyor. Standart belirlemek, pazarı tanımlamak ve uzun vadeli bağımlılık üretmek anlamına geliyor. Bu nedenle USB-C’den 5G’ye, bulut güvenliğinden yapay zekâ regülasyonlarına kadar uzanan alanlarda verilen kararlar, teknik olduğu kadar, siyasi sonuçlar da doğuruyor. Bu noktada Avrupa Birliği’nin GDPR gibi düzenlemelerle ABD merkezli teknoloji ekosisteminden kısmen ayrışabilmesi, Pax Silica’nın sanıldığı kadar pürüzsüz ilerlemeyeceğini gösteriyor. ABD’nin müttefikleri dahi, kendi kırılganlıklarını azaltma arayışında. Bu tablo, Pax Silica’nın donanım üstünlüğünden çok kuralları kimin yazacağına bağlı olduğunu ortaya koyuyor. Karşılıklı bağımlılık: Düzenin gücü mü, zayıf noktası mı? Pax Silica çoğu zaman tek yönlü bir bağımlılık düzeni gibi sunulsa da gerçekte oldukça karmaşık bir karşılıklı bağımlılık ağı üretiyor. Tayvan TSMC üzerinden, Hollanda ASML aracılığıyla, ABD ise Nvidia ve bulut altyapıları üzerinden sistemin kritik düğümlerini kontrol ediyor. Bu yapı kısa vadede istikrar sağlayabilir; çünkü hiçbir aktör zincirin kopmasını istemez. Ancak kriz anlarında bu karşılıklı kırılganlık, zincirleme çöküş riski de barındırıyor. Pax Silica bu anlamda ne klasik bir barış düzeni ne de tam kontrol edilebilir bir hegemonya modeli. Bu belirsizlik, merkezde olmayan ülkeler için daha da kritik sonuçlar doğuruyor. Türkiye bu tabloda nerede duruyor? Türkiye, Pax Silica’nın çekirdek aktörlerinden biri değil. Ancak bu durum, bu düzenin Türkiye’yi etkilemeyeceği anlamına gelmiyor. Aksine, teknoloji merkezli bir pax arayışı, Türkiye gibi orta ölçekli ve çok yönlü bağımlılık ilişkilerine sahip ülkeler açısından daha derin sonuçlar üretiyor. Türkiye bugün yarı iletkenlerden bulut altyapılarına, yazılım ekosistemlerinden veri merkezlerine kadar birçok alanda küresel teknoloji ağlarına entegre durumda. Bu entegrasyon, normal koşullarda verimlilik sağlarken, kriz anlarında stratejik kırılganlık yaratıyor. Bu nedenle Pax Silica, Türkiye açısından bir “taraf seçme” meselesinden çok, bağımlılık düzeylerini yönetme meselesi olarak okunmalı. Teknoloji alanında alınan her karar, ekonomi yanında, egemenlik ve güvenlik sonuçları doğuruyor. Türkiye’nin karşı karşıya olduğu temel risk, Pax Silica’nın içinde ya da dışında kalmaktan ziyade, bu dönüşüm yaşanırken stratejik kapasite inşasını ertelemek. Teknolojik egemenlik artık uzun vadeli bir kalkınma hedefi değil; kısa vadeli bir direnç ve manevra alanı meselesi. Yapay zekâ ve AGI: Oyunun kurallarını değiştiren eşik Pax Silica’nın geleceğini belirleyecek en kritik başlıklardan biri, yapay zekâ ve özellikle genel yapay zekâ (AGI) yarışı. Burada mesele bugünkü gibi çip üstünlüğü değil; karar alma, üretim ve güvenlik süreçlerini kökten dönüştürecek bir kapasitenin kim tarafından kontrol edileceği. AGI’ya ilk ulaşan ve bunu donanım, yazılım, veri ve enerji ekosistemiyle birlikte yöneten aktör, tarihte benzeri olmayan bir asimetri yaratabilir. Bu, klasik pax düzenlerinin ötesinde bir güç yoğunlaşması anlamına gelir. Bu nedenle Pax Silica, aynı zamanda ABD’nin AGI yarışında öne geçme beklentisine dayanan yüksek riskli bir stratejik bahis olarak da okunmalı. Sonuç: Başlayan tartışma Bütün bu başlıklar bir araya getirildiğinde Pax Silica'nın tamamlanmış bir düzen olmadığı açık. ABD kararlı; Çin hızla karşı hamleler geliştiriyor; müttefikler ise hem sistemin parçası olmak hem de kırılganlıklarını azaltmak istiyor. Ancak bu tablo, daha büyük soruları da gündeme getiriyor: Pax Silica başarısız olursa ne olur? Bloklaşmış bir teknoloji dünyası mı, yoksa hiçbir merkezin tam kontrol kuramadığı kaotik bir geçiş dönemi mi? Türkiye gibi ülkeler bu olası senaryolara nasıl hazırlanmalı? Bu sorular, ABD'nin kapasitesiyle, Çin'in tepkisiyle, AB'nin tercihiyle ve Küresel Güney'in konumlanmasıyla birlikte yanıtlanacak. Dijital çağda egemenlik artık haritalar üzerinden değil; altyapılar, standartlar ve algoritmalar üzerinden tanımlanıyor. Pax Silica'nın kaderi bu yeni egemenlik biçiminin ne ölçüde sürdürülebilir olduğuna bağlı. Ancak daha önemli soru şu: Bu düzen kurulsa da kurulmasa da biz bu dönüşüme ne kadar hazırız? Anlaşılan o ki, kurulmaya çalışılan yeni dünya düzeninde bu konu zaman zaman gündemimize gelecek. Başka bir yazıda da şimdilik ortaya bıraktığımız soruların cevaplarını ararız. *Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. Pax Silica ABD teknoloji hegemonya Dr. Osman Gazi Kandemir, Independent Türkçe için yazdı Dr. Osman Gazi Kandemir Salı, Aralık 16, 2025 - 09:30 Main image: <p>Görsel: AA</p> TÜRKİYE'DEN SESLER related nodes: Pax Silica: ABD, teknoloji üzerinden yeni bir küresel düzen mi kuruyor?(1) Type: news SEO Title: Pax Silica: Kurulabilir mi, yoksa çöken bir hegemonyanın son denemesi mi? (II) copyright Independentturkish: