TÜVTÜRK işçileri bugün greve çıkacak

TÜVTÜRK işçileri bugün greve çıkacak

Haber Merkezi DİSK’e bağlı Nakliyat-İş Sendikası, TÜVTÜRK işvereninin, Ulaştırma Bakanlığı ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile iş birliği içinde grev kırıcılığı yaptığını iddia etti. Sendika, bu iddialar ve toplu iş sözleşmesi (TİS) sürecindeki tıkanma nedeniyle, TÜVTÜRK’ün İstanbul Esenyurt İstasyonu önünde bir basın açıklaması düzenledi. TÜVTÜRK işçileri bugün greve çıkıyor. Sendikanın yaptığı açıklamada, Nakliyat-İş’in 2010’dan bu yana TÜVTÜRK’te örgütlü olduğu ve bugüne kadar beş dönem sözleşme imzaladığı belirtildi. Ancak 2022’de işverenin itirazı üzerine alınan kararla TİS yetkisi gasp edildi. İki yıllık hukuk mücadelesi sonunda yetkinin geri alındığı, fakat bu kez TÜVTÜRK yönetiminin müzakere masasına oturmaktan kaçınarak süreci tıkadığı ve İstanbul’daki istasyonlarda çalışan 750 işçinin iradesini yok saydığı ifade edildi. Açıklamada, "Grev aşaması sürecinde de TÜVTÜRK işvereni, Ulaştırma Bakanlığı ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile iş birliği içinde grev kırıcılığı faaliyetlerini sürdürmüştür" denildi.

İstismar gerçeğine gözlerini kapattılar

İstismar gerçeğine gözlerini kapattılar

TBMM’deki stajyer çocuklara yönelik tacizin ardından kadın ve çocuk istismarının engellemesine yönelik çalışmalardaki zafiyeti ortaya koyan yeni bir veri çıktı. Meclis’in 23, 24, 26 ve 27’nci yasama yıllarında verilen ve istismar olaylarının araştırılmasını öngören 18 Meclis Araştırması teklifinden sadece biri kabul edildi.

Mahkemeden bilirkişi hakkında suç duyurusu

Mahkemeden bilirkişi hakkında suç duyurusu

Maraş’ta 6 Şubat depremlerinde yıkılan ve 35 kişinin öldüğü Ezgi Apartmanı’yla ilgili 1’i firari, 2’si tutuklu 11 sanığın yargılandığı davanın 9’uncu duruşması dün görüldü. Kahramanmaraş 4’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmaya, ‘olası kastla kasten öldürme ve yaralama’ suçundan 876’şar yıl 6’şar aya kadar hapisle yargılanan tutuklu pastane işletmecileri Sami Kervancıoğlu ve Mustafa Pekel ve binada ölenlerin yakınları katıldı. Duruşmada Kervancıoğlu ile Pekel suçlamaları reddederek tahliyelerini istedi. Duruşma sonunda mahkeme heyeti, Pekel ile Kervancıoğlu’nun tutukluluk halinin devamına, yetersiz gerekçeyle çekilme talebinde bulunarak davanın uzamasına neden oldukları için bilirkişi heyeti hakkında suç duyurusunda bulunulup dosyanın bilirkişi bölge kuruluna gönderilmesine ve binanın yıkılmasıyla ilgili yeni bir rapor alınması için dosyanın bilirkişiye gönderilmesine karar verdi. Sıradaki duruşma 24 Nisan 2026’ya erteledi.

İmamoğlu ve komünizm

İmamoğlu ve komünizm

Başlıktaki İBB Başkanı ve CHP ’nin Cumhurbaşkanı adayı İmamoğlu değil, babası. Ancak, önce 19 Mart’tan beri cezaevinde olan ve bu hafta iki duruşmaya çıkan İmamoğlu hakkında Berkant’ı (Gültekin) tekrar edeceğim: TRT bu duruşmaları yayınlayamaz! Hukukun bir savaş aracı olarak kullanılması (lawfare) hakkında yazdıklarımı ve kavramın en çarpıcı biçimiyle ete kemiğe büründüğü yerin Brezilya olduğunu anımsarsınız. İmamoğlu ’nun bu duruşmalardaki tavrı orada yaşananları anımsatıyor: Teknik hukuk sınırları dışına çıkarak davanın siyasal niteliğini sorgulayan ve yargılanırken yargılayan tavır! TRT , böyle bir portrenin yurt sathında görünür olmasına tahammül edemez. Neyse, dediğim gibi, konu cezaevindeki oğul değil, dışarıdaki babanın oğluna ve kendisine yaşatılanlara isyan ederken söyledikleri: “Ömür boyu hep uğraştım; çalıştım. Ülkemize komünizm gelmesin diye mücadele de ettim. Komünizm gelmesin diye mücadele ettiğim için çok pişmanım.” Baba İmamoğlu , ömür boyu komünizmle mücadele nedenini “İnsanların malına mülküne komünist rejimlerle el konulduğu söylenirdi” diye açıklıyor ve komünistlerden beklediğinin AKP iktidarında yapılmasına galiba şaşırıyor, üzülüyor, öfkeleniyor. Bizde komünizmle birlikte anılan bir “ izm ” de ateizmdir. Konda 2025 araştırması; Türkiye ’de kendisini “ dindar ” olarak tanımlayanların oranı 2008 ’de yüzde 55 iken 2025 ’te yüzde 46 ’ya gerilediğini, buna karşın “ ateist ve inançsız ” bireylerin oranının yüzde 2 ’den yüzde 8 ’e yükseldiğini göstermişti. Bunları okurken, ateistler dindar nesil yetiştirmeyi amaçlayan AKP ’ye ne kadar teşekkür etseler azdır diye düşünmüştüm. Bir parti kursalar barajı geçecek orana ulaşmalarını hiç kimse sağlayamazdı. Başkaları konuştu, AKP yaptı! Baba İmamoğlu ’nun sözlerini okurken de Komünistler AKP’ye ne kadar teşekkür etseler azdır diye düşündüm. Ömrü komünizmle mücadele ile geçenleri yaptıklarına pişman ettiler! Baba İmamoğlu komünistler herkesin malına mülküne çökecekler bilirmiş. Bu memlekette neler söylenmedi ki komünizme dair? Gazete manşetlerini neler süsledi, devletin raporları neler yazdı, neler? İlkokuldaydık, biri çıkar; “ Oğlum ” derdi, “ Komünistler bir şehirden diğerine giderken izin almak zorundaymış! ” Babalarımız öğretmendi ve benim bu en masum “ eleştiri ”ye bir cevabım vardı: “ Burada da böyle, oğlum. Babamız izin yazısı almadan il dışına çıkamıyor ki. ” 40 ’lı, 50 ’li, 60 ’lı, 70 ’li yıllar, öncesi ve sonrası… Memleketin üstünde hep bir komünizm hayaleti dolaştırıldı. Marx ’ın kastettiği değil ama… Komünistler Kuran ’ı yakacak, camileri ahıra çevirecekti; aileyi ortadan kaldıracak, kadınları ve çocukları “ devletin malı ” yapacaktı; herkese tek tip elbise giydireceklerdi… Komünizmle Mücadele Dernekleri “ Komünistler gençleri domuz eti yemeye zorlayacak ” diyor, bazı istihbarat raporları komünistlerin Berlin’ den posta güvercinleriyle talimat aldığını yazıyordu. “ Komünist rejimde isimler kaldırılacak, herkese bir numara verilecek ” diyen dergiler vardı. Yeniler bilmez ama benim neslim ve öncesi, ateist olanların “şeytana benzediği için kuyruk çıkardığı” , komünistlerde “ doğuştan kuyruk olduğu ” söylentilerinin dolaştığı günleri yaşadılar. Bir köye “ komünist ” öğretmen mi geldi, arkasında kuyruk aranırdı gizliden gizliye. Liste daha uzar ama ben burada keseyim. Hadi gel de bu söylentilerin dolaştığı ve alıcısı hiç az olmayan bir toplumda komünizmin sınıfsız toplum olduğunu, orada her bireyin yeteneğine göre üreteceği ve herkesin bu üretimden ihtiyacı kadar alacağını, insanlığın erişebileceği ahlakın zirvesi olduğunu anlat! Gel de AKP ’ye teşekkür etme, hayatı komünizmle mücadeleyle geçen birine tövbe ettirmiş!

“Zorbalamak” ve “linçlemek”

“Zorbalamak” ve “linçlemek”

Günümüzde “akran zorbalığı” denen bir şiddet türü hızla artıyor. Eşitsiz ve adaletsiz bir düzende çocuklarımız çetelerin tuzağına düşerek suça sürükleniyor. Okullardaki şiddet tırmanışı, öğretmenlere eylemli saldırı boyutuna kadar uzandı... Toplumdaki bu çürüme dile de yansıyor. Alt kültür kendi dilini de yaratıyor. Her gün yeni yeni uydurma sözcüklerle karşılaşıyoruz. ∗∗∗ Son günlerin moda sözcüklerinden ikisi, “zorbalamak” ve “linçlemek” ! “İfşa” gibi “zorba” ve “linç” sözcüklerinin eylem durumları da yanlış kullanılıyor. Türkçede “zorbalamak” diye bir söz yoktur. “Zorlamak” a öykünerek “zorbalamak” denemez. “Zorba” sözcüğü ancak “etmek” yardımcı eylemiyle “zorbalık etmek” biçiminde kullanılabilir. “Linç” sözcüğü de benzer durumdadır. Ergenlerin dilinde bu aralar “linçlemek / linçlenmek” söylemleri fazlaca dolaşıyor. Bu sözcüğün doğru eylem biçimi “linç etmek / linç edilmek” tir. Dildeki bu hızlı kirlenmeyi nasıl önleyeceğiz? BU NASIL BAŞLIK? Başlıktaki soruyu, BirGün okuru İbrahim Lisans sormuş: “Sevgili Attila Aşut Ağabey, dil konusunda duyarlılığınızı biliyorum. 30 Kasım 2025 tarihli BirGün Pazar gazetesinin 8. sayfasında Işıl Çalışkan ’ın Ali Kocatepe ile söyleşisini okudum. Başlık, ‘’Patron hep yapımcı olan Ali Kocatepe‘’ . Bu başlıkta anlam bakımından bir sorun yok mu? ‘’Hem patron hem yapımcı olan Ali Kocatepe‘’ denebilirdi. Lütfen bir kez de siz inceleyip köşenizde yazın ki gazetem BirGün böyle fahiş hatalar yapmasın. Selam ve sevgilerimle...” KISA KISA “ Yazımın adı ne olmalı diye pazar gecesinden beri, şu sözcükleri yazmakta olduğum pazartesi öğleye kadar düşündüm.” ( Ataol Behramoğlu , “Zulümle İmtihan”, Cumhuriyet , 28 Ekim 2025) Sevgili Ataol , “yazımın adı” demiş. Doğru ifade, “yazımın başlığı” olmalıydı. “AKP’den din eğitimi ihracatı: Kıbrıs’a ilahiyat koleji” ( birgun.net , 21 Kasım 2025) İhracat, “ihraç” ın çoğuludur. Bu tür anlatımlarda “ihracat” değil “ihraç” sözcüğü kullanılır. Örneğin “ devrim ihracı” deriz, “devrim ihracatı” değil. O yüzden doğru ifade “din eğitimi ihracı” dır. HAFTANIN NOTU ADALETİN ŞİRAZESİ KAYDI! Cezaevlerinde doluluk oranı % 78’e ulaşmış. Mahkûmlar yerlerde yatıyor. Ama siyasallaşmış yargı, iktidarın yanlış uygulamalarını eleştiren kim varsa içeri tıkmaya doymuyor! Ne yazık ki Türkiye’de yargı düzeneği uzunca bir süredir böyle çalışıyor... Bilindiği gibi Yusuf Tekin yönetimindeki Milli Eğitim Bakanlığı’nın her projesi toplumda büyük tepki çekiyor . Laik eğitimin canına okumak için tarikat ve cemaatlere ÇEDES projesiyle kapılarını açan Bakanlık, şimdi de Mesleki Eğitim Merkezleri (MESEM) aracılığıyla sermaye kesimine ucuz işgücü sağlamaya çalışıyor. MESEM projesiyle “çocuk işçiliği ” meşrulaştırılmaya çalışılırken öte yandan çocuklarımız iş cinayetlerinde yaşamlarını yitiriyor. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin (İSİG) verilerine göre 2025 başından Kasım ayı sonuna dek 85 “çocuk işçi” yaşamdan kopartıldı. Türkiye İşçi Partisi üyesi gençler, MESEM ’in yol açtığı çocuk ölümlerine karşı protesto gösterisi yapınca apar topar gözaltına alınıp tutuklandılar. Anayasa’nın yurttaşlara tanıdığı barışçı toplantı, gösteri ve protesto hakkı yok sayılarak nasıl böyle bir tutuklama kararı verilebilir, anlamak olanaksız. Tutuklamaların bu denli sıradanlaştığı ve otomatiğe bağlandığı bir dönem ülkemizde görülmedi! Şu anda tutuklu bulunan 16 TİP ’li genç, üniversite öğrencisidir. Okullarında olmaları gereken bu gençleri boş yere cezaevinde tutarak geleceklerini karartmak hangi vicdana sığar? TİP yöneticilerinin yaptığı açıklamada da bu haksızlığa karşı isyan var: "Memlekette milyonlarca çocuğu açlığa mahkûm edenler, gençleri geleceksizliğe sürükleyenler, liselileri MESEM ’lerde ölüme gönderenler; işlenen suçların üzerini 16 TİP’li genci tutuklayarak örtebileceğini sanıyorsa yanılıyor. Daha fazla mücadele edeceğiz, daha fazla karşınıza dikileceğiz! Gençler özgürlüğüne kavuşacak, MESEM tarihe karışacak!" Yaşadığımız bu hukuksuzlukların nedeni Saray rejimidir. Öyleyse öncelikli işimiz “acil demokrasi ”dir!