Beşiktaş Asbaşkanı Kılıç'tan Saral'a salvo
“Yaptığım açıklamalarda Trabzonspor’un ‘T’si bile geçmemişken bu neyin telaşı? Hakem yönetiminden memnun musunuz, değilseniz neden iki çift laf etmediniz?”
“Yaptığım açıklamalarda Trabzonspor’un ‘T’si bile geçmemişken bu neyin telaşı? Hakem yönetiminden memnun musunuz, değilseniz neden iki çift laf etmediniz?”
Haber Merkezi Toprağımızı Vermiyoruz Platformu üyeleri, bugün Meclis Genel Kurulu'nda görüşülecek Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı'nın bütçesine ilişkin, TBMM Dikmen Kapısı önünde açıklama yaptı. Açıklamada, "İklim krizinin aciliyetine yabancı, doğayı yok sayan, kentleri ve kırsalı sermayenin çıkarlarına teslim eden 2026 bütçesini kabul etmiyor, yaşamı, halkı ve doğayı merkezine alan bir bütçenin mümkün olduğunu hatırlatıyoruz. Rantı değil, toplumsal adaleti önceleyen bir ekolojik bütçe için herkesi tarihi sorumluluğu üstlenmeye davet ediyoruz" denildi. Açıklama sırasında "Sermayeye değil halka bütçe", "Betona değil yaşama bütçe", "Ormanlar, nehirler sermaye değiller", "İklimi değil sistemi değiştir", "Toprağımı, ormanımı, suyumu madene vermem", "Havama suyuma toprağıma dokunma" sloganları atıldı. Açıklamayı okuyan Eskişehir Doğa ve Yaşamı Koruma Platformu'ndan Cevat Aydemir, şunları kaydetti: "Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu’nda yarın Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın 2026 yılı bütçesi görüşülecek. Sunulan bütçe; iklim krizinin geri dönüşü olmayan eşiklere hızla yaklaştığı, enerji ve maden politikalarıyla doğanın talan edildiği, kentlerin rant odaklı uygulamalarla yaşanmaz hale getirildiği ve toplumun afetlere karşı daha kırılgan bırakıldığı bir dönemde, halkı ve doğayı gözetmeyen, sermaye politikalarının devamını esas alan bir bütçe olarak karşımıza çıkmaktadır. Bizler, doğayı, emeği, kentleri ve yaşamı koruyan; rantı değil, toplumsal adaleti önceleyen bir ekolojik bütçe için herkesi tarihi sorumluluğu üstlenmeye davet ediyoruz."
Nilüfer Belediyesi ‘Rıfat Ilgaz Yılı’nı görkemli ve geniş katılımlı bir sempozyumla sonlandırdı. Etkinlikte, usta yazarın eserleri ve toplumsal mücadeleye verdiği önem tartışıldı, ülkenin basın tarihi masaya yatırıldı.
MESEM'i protesto eden 16 üniversite öğrencisinin tutuklanmasının ardından eylemler yayılıyor. Bu kez Mesleki Eğitim Merkezi önüne pankart asan liseli öğrenciler gözaltına alındı. 16 öğrenci hakkında da kamu davası açıldı.
Düşük ücret, güvencesiz çalışma ve kamusal hakların tasfiyesiyle milyonlar açlığa mahkûm edildi. İktidar yoksulluğu itirazı bastırmanın ve toplumu denetlemenin aracı haline getirdi. Hepsi bilinçli tercihlerin sonucu.
Gazeteci bir meslek erbabı. Gazetecilik, “ doğruyu söyleme mesleği ” olarak tanımlamayı sevdiğim bir meslek. Gazete; radyo, televizyon, internet çağında da farklı biçimler alan ve mesleğinin içinde icra edildiği kurum. Geçen hafta “ memleketin ahvali ve medya ” üzerine düşündüren iki etkinlik ve bir olay vardı. Olay; Habertürk ve M. A. Ersoy konusu. Icığını cıcığını duymuşsunuzdur. Beni ne ıcığı ilgilendiriyor ne cıcığı. Bu, birçok boyutuyla memleketin ahvali ile medyanın ahvalinin içiçeliği; birine bakınca diğerini görmek açısından önemli. Muhafazakârlığın/dindarlığın 23 yıllık AKP ’li iktidar hali, vaaz edilen hayatlarla yaşanan hayatlar arasındaki farkı iyice açtı! İktidarın, bir şeyleri herkesin iyiliğine değiştirmek için değil, kendi hayrına başkaları üzerinde kullanılmak için istendiğini gösterdi. Reşit kadın ve erkeklerin kendi rızalarıyla yaptıkları yalnızca kendilerini ilgilendirir. Bir kurumda güç sahibi olanın, bu gücü/iktidarı kurumun hedeflerine ulaşmak için değil de kendisi için başkaları/kadınlar üzerinde kullanması ise hepimizin reddetmesi gereken bir durum. Ankara ’da Gazeteciler Cemiyeti ’ndeki ilk etkinlikte, Zafer Arapkirli ’nin Özlem Akarsu Çelik ’in sorularıyla gözlerimizin önüne serdiği ahvalimiz, M. A. Ersoy olayından çıkıp kadın meslektaşlarımızın yaşadıkları ve onlara yaşatılanlar konusunda hepimize batırılmış bir çuvaldız oldu. Ne zaman kendi mesleki tarihimizden söz etsek, bugünümüzün dünümüzü arattığını, hep daha kötüye gittiğimizi anlatıyoruz. Gazetecilik tarihinin farklı dönemlerini karşılaştırıp, sürekli gelenin gideni arattığı yakınmamızı şimdilik bırakıp, kötünün üstesinden gelme yolunu gösteren etkinliğe değineyim. TKP ve Nâzım Hikmet Kültür Merkezi ’nin, üstüne asla yapışmayacak bir “ casusluk ” yaftasıyla tutuklanan arkadaşımızla dayanışma için düzenlediği imza gününde, Ş. Aydın , T. Soykan , B. Terkoğlu , B. Pehlivan ve eşi S. K. Yanardağ , Merdan Yanardağ ’ın kitaplarını imzaladılar. Yan yana, omuz omuza, el ele durarak, yeri geldiğinde imza imza büyüteceğimiz bir dayanışma… Gazetecilikte ve hayatın her alanında engelleri aşmanın ve kötülüğü yenmenin sırrı bu tek sözcükte gizli: DAYANIŞMA! Dönemleri birbiriyle kıyaslayıp gazetecilik bugün dünden daha kötü durumda diye yakınmak anlamlı değil. Her dönemin kendine özgü sahiplik yapıları, mecraları, teknolojisi, hızı var. Ve o özgünlüklerden gelen fırsatları, tehditleri… Şimdi yine başlığa döneyim: Gazeteci, gazetecilik, gazete. Bu üçü arasındaki mesafe açıldığı andan itibaren, bu üçünün bir ve aynı oluşunun sona erdiği günden beri gazetecilik kendi zamanlarına özgü sorunlarla boğuşuyor. Kovboy filmlerinin her şeyin kısacık tozlu bir yolun iki kenarına dizildiği küçük kasabalarını hatırlarsınız. Bir tarafta paranın ve her türlü iktidar ilişkisinin mekânı SALOON, biraz ileride o ilişkilerin ve düzenin bekçisi SHERIFF, karşıda da kızıyla birlikte her ikisini de sorgulayan gazeteyi çıkaran gazeteci. Gazetenin sahibi de yazan da basan da o. Gazeteciliğin iktidarın araçsallaştıramadığı, doğruyu söyleyen ve 4. kuvvet hali bu! Tabii artık o kovboy kasabasında değiliz. SALOON artık küresel ve içinde ulusötesi dev şirketler var. Teknoloji multi-milyarderleri yeni medya patronları. Gazeteci de gazetecilik de içinde çalışılan kurum olarak medya da bambaşka. Bütün bu bambaşkalıklar içinde gazeteci-gazetecilik-gazete üçlüsünün (meslek, meslek erbabı ve kurum) birliğini sağlayamadıkça, SALOON’dakilerin hizmetinde olmamak zor. Bunun yolunu bulanlar; misal televizyonu, televizyonculuğu ve kendisi özdeşleşerek “ bir ” olmuş M. Yanardağ veya bir başka yoldan bunları birleştiren F. Altaylı , E. Aysever SHERIFF’in gazabına uğruyorlar. Kısacası; gazeteci-gazetecilik-gazete üzerinde, doğruyu söyleme kaygısı dışında bir gölgenin olmadığı bağımsız kanallarınız yoksa daha kötüsü hep olacak!
2010’da şüpheli ölen manken Aslı Baş’ın ölümüne ilişkin beraat kararları Yargıtay tarafından bozulan üç sanık bugün hâkim karşısına çıkacak. Avukat İnan “Adaletin tecelli etmesi için mücadelemizi sürdüreceğiz’’ dedi.
Kamu İktisadi Teşebbüsleri’nin 2015’te 119 bin 452 olan personel sayısı, 2025 itibarıyla 98 bin 983’e geriledi. “AKP’nin arpalıkları” olarak nitelendirilen KİT’lerdeki toplam personelin yalnızca yüzde 12’si kadınlardan oluşuyor.
Birleşik Metal-İş, üyelerinin MESS dayatmalarına karşı üretimden gelen gücü kullanacağını açıkladı.
Marmaraereğlisi’nde eski NATO kabul limanı, yük limanı ve kimyasal depolama alanı projesiyle yeniden gündemde. 1,47 milyon metrekarelik alanda planlanan proje, Marmara kıyısındaki yaşamı tehdit ediyor.
Sanayide çarklar dururken istihdam eriyor. Üreten on binlerce işçi kısa sürede işini kaybetti, ekonomi inşaat ve hizmetlere yaslandı. Sanayide işgücü bir yılda 179 bin 394 kişi eridi, inşaatta çalışanlar 117 bin kişi arttı.
Üniversitelerde öğrenciler faşist saldırılara, tarikatçı-kayyum rektör atamalarına ve KYK burslarına karşı ayakta. Ankara ve İzmir’de protestolar, yürüyüşler ve polis müdahaleleriyle gençlik ‘üniversitelerin gericiliğe teslim edilmeyeceğini’ haykırdı
Bütçe 11 ayda 1,27 trilyon TL açık verdi. Harcamaların yükü dolaylı vergilerle yurttaşın sırtına binerken faiz ödemeleri ise eğitim ve sağlığı da gölgede bıraktı. Bütçeden yapılan 100 liralık harcamanın 15 lirası faize gitti.
Çevre örgütleri ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) adına Hakan Tosun cinayetine ilişkin Adalet Bakanlığı önünde yapılan açıklamada, "Bugün hâlâ aynı noktadayız: Devlet susuyor, adalet gecikiyor, Hakan Tosun’a ne olduğu ise 63 gündür karanlıkta bırakılıyor" denildi. Toprağımızı Vermiyoruz Kampanyası bileşenleri Ekoloji Birliği, İklim Adaleti Koalisyonu, Türkiye Çevre Platformu, Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), katlinin üzerinden yaklaşık 2 ay geçen gazeteci Hakan Tosun'un ölümüne ilişkin etkin soruşturma yürütülmesi talebiyle Adalet Bakanlığı önünde bir basın açıklaması yaptı. Açıklamada, soruşturmanın karanlık kalan bazı yönleri şu sorularla hatırlatıldı: "Kamuoyuna yansıyan olay yeri görüntüleri ile ilgili sorular henüz neden yanıtlanmamıştır? Söz konusu kişilerden bazılarının serbest olmaları ve sosyal medyada silahlı şekilde ‘çete’ ile ‘infaz timi’ etiketleri altında paylaşım yapmaları hangi gerekçeyle açıklanabilir? Karakol soruşturma görevinin gereklerini eksiksiz, tarafsız ve şeffaf biçimde yerine getirdi mi? Savcı tarafından haklarında gözaltı emri çıkarılan cinayet faili iki kişi neden karakoldan telefonla aranarak karakola 'davet' edildi? Karakol polisleri ile failler ve/veya yakınları arasında aynı semtte bulunan bir lokantada görüşme oldu mu? Polisin elinde bulunan görüntülerin tamamı 'kesintisiz' biçimde savcıya teslim edildi mi ve Hakan Tosun’un avukatlarına verildi mi? İçişleri Bakanlığı’nın 'müfettiş görevlendirildi' açıklamasından sonra ne oldu?" 63 GÜNDÜR YANIT YOK "Bu dosyada karanlıkta kalanlar bir aksaklık mıdır, soruşturmanın önüne çekilmiş görünmez bir setin işareti midir?" dinilen açıklamada, "Bu sorular yanıt bekliyor. Hala aynı soruyu soruyoruz: Hakan Tosun neden ve nasıl öldürüldü? Failleri kim ya da kimler? Bugün hâlâ aynı noktadayız: Devlet susuyor, adalet gecikiyor, Hakan Tosun’a ne olduğu ise 63 gündür karanlıkta bırakılıyor. Biz hâlâ aynı soruyu soruyoruz: Hakan Tosun’a ne oldu? Bu sorunun cevabı verilene kadar, sorumlular yargı önüne çıkarılana kadar, soruşturma üzerindeki tüm gölgeler kalkana kadar susmayacağız. Bu dosya kapatılmayacak. Adalet sağlanıncaya kadar takipçisi olacağız" ifadeleri kullanıldı.
Sağlık Bakanlığı’nın özel sağlık hizmetlerinde “planlama” adı altında lisansları açık artırma yoluyla ihale etmesine tepkiler büyüyor. Hekimler, düzenlemenin kamu yararına değil, büyük sermaye gruplarının önünü açtığını söyledi.
İzmir Mizah Festivali 9. yılında herkese açık ve ücretsiz etkinliklerle katılımcıları ağırlayacak. Festivalde usta oyuncular Münir Özkul ve Sadri Alışık anılacak.