Anadolu'da egemenlik, kimlik ve ulus: Roma'dan Türkiye'ye biyopolitik ve kültürel süreklilik

Anadolu'da egemenlik, kimlik ve ulus: Roma'dan Türkiye'ye biyopolitik ve kültürel süreklilik

Özet Bu makale, Anadolu’nun son iki bin yıllık kimlik dönüşümünü biyolojik çoğunluk teorileriyle değil, siyasi egemenlik ve kültürel hegemonya perspektifiyle açıklamaktadır. Roma/Bizans döneminde Anadolu’ya “Roma” denmesinin nedeni bölgedeki nüfusun etnik olarak Romalı olması değil, Roma devletinin hukukî, askerî ve kültürel egemenliğidir. Benzer biçimde Selçuklu ve Osmanlı egemenliği sonrasında bölgenin “Türkiye” olarak adlandırılması, Türk nüfusunun biyolojik çoğunluğundan değil, Türk siyasal egemenliğinden kaynaklanmıştır. Hans Kohn’un milliyetçilik ayrımı, Benedict Anderson’un “hayali cemaat” kuramı ve Ernest Gellner’in modern ulus teorisi çerçevesinde değerlendirildiğinde, Türk ulusunun da tıpkı Avrupa ulusları gibi çok-etnili tarihsel bir bileşenin kültürel-siyasal birliğinin ürünü olduğu sonucuna ulaşılmaktadır. 1. Giriş Bir coğrafyanın nasıl adlandırıldığı, o coğrafyada yaşayan halkların biyolojik kökenlerinden ziyade, o bölge üzerinde egemenlik kuran siyasi aktörün kimliğine bağlıdır. Siyasi otorite, kimliği belirleyen hukuki, kültürel ve dilsel çerçeveyi üretir; zamanla bu çerçeve hem yönetici sınıf hem de yerel halk tarafından benimsenir. Dolayısıyla ulus ve kimlik kategorileri biyolojik gerçekliklere değil, iktidar ilişkilerine, kültürel dönüşümlere ve siyasal aidiyete dayanır (Gellner, 1983; Foucault, 1978). Anadolu’nun 1000 yıl boyunca “Roma” olarak anılması, bölgedeki nüfusun çoğunluğunun Romalı olmasından değil, Roma-Bizans egemenliğinin üretmiş olduğu kimlik siyasetinden kaynaklanmıştır. Gerçek İtalyan kökenli nüfusun toplam nüfusun yalnızca yaklaşık %1–2’sini oluşturduğu bilinmektedir (Mitchell, 1993). Aynı durum Türk egemenliği için de geçerlidir: Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde Türkler nüfusça çoğunluk hâline gelmemiş olsalar bile Anadolu’nun “Türkiye” diye adlandırılması, siyasi ve askerî egemenliğin doğal sonucudur (Cahen, 1968; Kafadar, 1995). Bu çalışmada, Anadolu’nun kimliğini belirleyen dinamikler üç eksende analiz edilmektedir: •    Egemenlik •    Kültür •    Dil ve hukuk düzeni Bu yaklaşım, ulusları etnik değil kültürel-siyasal topluluklar olarak tanımlayan modern milliyetçilik kuramlarıyla uyumludur. 2. Teorik Çerçeve: Milliyetçilik ve Kimlik İnşası 2.1. Hans Kohn’un iki milliyetçilik modeli Kohn (1944), modern ulusları iki ayrı paradigma altında sınıflandırır: •    Sivil (Fransız) model: Ulus, ortak hukuk, kültür ve vatandaşlık üzerinden tanımlanır. •    Etnik (Alman) model: Ulus, soy, kan bağı ve mitolojik geçmiş üzerinden tanımlanır. Türkiye Cumhuriyeti’nin ulus inşası, açık biçimde sivil-kültürel modele yaklaşmaktadır. 2.2. Ernest Gellner: Ulus modern bir üründür Gellner (1983), ulusların kadim etnik gerçeklikler değil, modern sanayi toplumlarının ihtiyaç duyduğu standartlaşmış kültür ve eğitim ağları tarafından yaratıldığını savunur. Ulus, biyolojik değil, ekonomik ve kültürel işlevselliğin ürünüdür. 2.3. Benedict Anderson: Hayali cemaatler Anderson (1983), ulusların “hayali cemaatler” olduğunu belirtir; bireyler birbirlerini tanımasalar da aynı topluluğa ait olduklarını “hayal ederler.” Bu hayalin kurucusu kültür, yazı dili ve siyasi egemenliktir. 2.4. Sonuç Bu teorik çerçeve Anadolu’nun tarihini açıklamada kritik bir ilke sunar:
Ulusları belirleyen biyoloji değil, egemenlik ve kültürdür. 3. Roma-Bizans Dönemi: Rum Kimliğinin Siyasi ve Kültürel Niteliği 3.1. Anadolu’daki Romalı nüfusun gerçek oranı Arkeolojik ve epigrafik veriler, Roma Anadolu’sunda İtalya kökenli nüfusun toplamın yalnızca %1–2’si olduğunu göstermektedir (Mitchell, 1993; Millar, 1993). Buna rağmen Anadolu’nun Roma olarak tanımlanması, Roma devlet yapısının bölgeye tamamen hâkim olmasından kaynaklanır. 3.2. Rum kimliği bir etnisite değil bir siyasi aidiyetti Bizans döneminde “Rhomaios” kimliği; •    Ortodoksluk, •    Yunanca, •    Roma hukuku, imparatorluk sadakati üzerinden tanımlanıyordu (Ostrogorsky, 1969). Bu kimlik, çok-etnili Anadolu toplumunun birleştirici üst kimliği hâline geldi. 3.3. Anadolu’nun Rumlaşması kültürel bir süreçti Dilsel (Yunanca), dinsel (Ortodoksluk) ve hukuki (Roma imparatorluk hukuku) dönüşüm sonucu, yerli halklar Rum kimliği altında birleşmiştir. Bunda hiçbir biyolojik dönüşüm şart değildi. 4. Selçuklu ve Osmanlı Dönemi: Egemenlik Değişince Kimlik Değişir 4.1. Türk nüfusunun oranı Selçuklu döneminde Türkler Anadolu’da hiçbir zaman mutlak çoğunluk oluşturmamıştır (Cahen, 1968; Vryonis, 1971). Ancak askeri-siyasi egemenlik Türklere geçtiği için Anadolu dış dünyada “Türklerin Ülkesi – Turchia” olarak adlandırılmaya başlanmıştır. 4.2. Türkleşme bir kültürel-siyasal süreçtir Türklerin egemenlik ağı; •    tımar sistemi, •    medrese ve vakıf kurumları, •    İslamlaşma, •    göçebelerin yerleşikliğe geçmesi gibi mekanizmalarla Anadolu’da yeni bir kültürel bütünlük yaratmıştır (Kafadar, 1995). 4.3. “Türkiye” adının ortaya çıkışı •    Yüzyıldan itibaren Latin, Arap ve Ermeni kaynaklarında Anadolu’dan Türkiye olarak söz edilmesi, biyolojik çoğunluk değil siyasi egemenliğin sonucudur (Cahen, 1968). 5. Avrupa Uluslarıyla Karşılaştırma 5.1. Avrupa uluslarının hepsi çok-etnili yapılardır •    İngilizler: Anglo-Sakson + Norman + Kelt •    Fransızlar: Galya + Frank + Latin •    Almanlar: Sakson + Frank + Bavyera + Aleman •    İtalyanlar: Latin + Etrüsk + Lombard + Yunan Biyolojik homojenlik hiçbir Avrupa ulusunun temeli değildir (Hobsbawm, 1990). 5.2. Türkiye bu modelle uyumludur Modern Türk milleti de; •    Oğuz Türkleri, •    Balkan göçmenleri, •    Kafkas halkları, •    Kürtler, •    Araplar, •    eski Anadolu halklarının devamı gibi çok-kökenli unsurları birleştiren kültürel-siyasal bir topluluktur (Lewis, 1961; Zürcher, 2004). 6. Sonuç Roma döneminde Anadolu’nun “Roma” olarak adlandırılması da, Türk döneminde “Türkiye” olarak adlandırılması da biyolojik çoğunlukla açıklanamaz. Kimlik ve ulus, egemenlik, kültür ve ortak siyasi aidiyet ile oluşur. Bu nedenle bugünkü Türk milleti, Anadolu’nun yüzlerce kavimden oluşan çok-etnili yapısının bin yıllık Türk-İslam kültürüyle bütünleşmesi sonucunda ortaya çıkmış modern bir kültürel-siyasal ulustur. Türkiye, ulus inşası bakımından Fransa ve İngiltere gibi ülkelerle aynı paradigmadadır:
Kültüre, dile ve siyasi birliğe dayalı bir ulus anlayışı. KAYNAKÇA Anderson, B. (1993). Hayali cemaatler: Milliyetçiliğin kökenleri ve yayılması (İ. Türkmen, Çev.). Metis. Aydın, S. (2007). Modernleşme ve milliyetçilik. İletişim Yayınları. Bayart, J.-F. (2013). Kimlik yanılsaması (A. Fethi, Çev.). Metis. Cahen, C. (2014). Osmanlılardan önce Anadolu (E. Üyepazarcı, Çev.). Tarih Vakfı Yurt Yayınları.
(Orijinal eser Türkçe çevirisi üzerinde akademik okuma için yeterlidir.) Findley, C. V. (2011). Modern Türkiye tarihi (G. Ç. Güven, Çev.). Timaş Yayınları. Foucault, M. (2003). Cinselliğin tarihi 1: Bilme iradesi (H. U. Tanrıöver, Çev.). Ayrıntı Yayınları. Gellner, E. (1992). Uluslar ve milliyetçilik (B. Ülner, Çev.). İnsan Yayınları. Gökalp, Z. (2017). Türkçülüğün esasları. Yapı Kredi Yayınları.
(Milliyetçilik kuramının yerli temelleri açısından önemlidir.) Hobsbawm, E. (1995). Milletler ve milliyetçilik: Program, mit, gerçeklik (O. Akınhay, Çev.). Ayrıntı Yayınları. Kafadar, C. (2010). İki dünya arasında: Osmanlı devletinin kuruluşu. Yapı Kredi Yayınları. Köker, L. (1995). Modernleşme, Kemalizm ve demokrasi. İletişim Yayınları.
(Ulus inşası ve modern devlet çerçevesinde). Lewis, B. (2008). Modern Türkiye'nin doğuşu (M. Kıratlı, Çev.). Arkadaş Yayınları. Mitchell, S. (2019). Anadolu: Toprak, halk ve tanrılar (G. G. Şarman, Çev.). Türk Tarih Kurumu.
(Türkçe’ye kazandırılmıştır ve içeriği bilimsel olarak güvenilir bir çeviridir.) Ortaylı, İ. (2006). Osmanlı’yı yeniden keşfetmek. İletişim Yayınları. Ostrogorsky, G. (2011). Bizans devleti tarihi (F. Işıltan, Çev.). Türk Tarih Kurumu. Smith, A. D. (2010). Milli kimlik (B. S. Şener, Çev.). İletişim Yayınları. Şahin, K. (2018). Bizans’ta kimlik ve egemenlik. Koç Üniversitesi Yayınları. Vryonis, S. (2015). Ortaçağ Anadolu'sunda Helenizmin çöküşü (A. G. Taşkent, Çev.). Alfa Yayınları. Zürcher, E. J. (2019). Modernleşen Türkiye’nin tarihi (Y. Koçak, Çev.). İletişim Yayınları. *Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. ANADOLU egemenlik kimlik ULUS Hasan Köse, Independent Türkçe için yazdı Hasan Köse Pazar, Aralık 14, 2025 - 10:00 Main image: <p>Görsel: Art Academy</p> TÜRKİYE'DEN SESLER Type: news SEO Title: Anadolu'da egemenlik, kimlik ve ulus: Roma'dan Türkiye'ye biyopolitik ve kültürel süreklilik copyright Independentturkish:

Sındırgı'da hasar alan evlerinin yıkılışını böyle izlediler

Sındırgı'da hasar alan evlerinin yıkılışını böyle izlediler

Balıkesir'in Sındırgı ilçesinde, 27 Ekim Depremi'nin ardından ağır hasarlı olarak işaretlenen binaların yıkım süreci devam ederken, ilçe sokaklarında hüzün hâkim oldu. Camicedit, Kurtuluş ve Camikebir mahallelerinde bulunan 2 ila 5 katlı 8 bina daha kontrollü şekilde yıkıldı, ancak geride sadece enkaz değil, derin bir sessizlik de kaldı. Yıkım çalışmaları sabahın erken saatlerinde başlarken, bazı aileler yıllarca yaşam alanı olan evleri son kez görmek için bölgeye geldi. Kimi vatandaşlar, çocukları ile birlikte çöken duvarları izledi; kimi ise sessizce bir köşede biriken hatıralarıyla baş başa kaldı. Yıkım makinelerinin sesi, duygularını içine atan insanların iç çekişlerine karıştı. İlçe merkezinde süren çalışmalar, kırsal mahallelerde de aralıksız devam ediyor. AFAD ve belediye ekipleri, yıkım sırasında çevredeki yapılara zarar gelmemesi için büyük titizlikle çalışırken, vatandaşların güvenli alanlarda tutulmasına özen gösteriliyor. Depremde hasar gören evlerin tek tek yıkılması, birçok kişi için yeni bir başlangıcın zor fakat mecburi adımı oldu. 'Evimiz gitti ama hatıralarımız kalacak' diyen vatandaşların hüzünlü bakışları, bölgedeki atmosferin en güçlü ifadesi olarak dikkat çekti. Yetkililer, ağır hasarlı tüm binaların kısa süre içinde yıkılarak ilçe genelinin tamamen güvenli hale getirileceğini belirtiyor.

Sındırgı'da hasar alan evlerinin yıkılışını böyle izlediler

Sındırgı'da hasar alan evlerinin yıkılışını böyle izlediler

Balıkesir'in Sındırgı ilçesinde, 27 Ekim Depremi'nin ardından ağır hasarlı olarak işaretlenen binaların yıkım süreci devam ederken, ilçe sokaklarında hüzün hâkim oldu. Camicedit, Kurtuluş ve Camikebir mahallelerinde bulunan 2 ila 5 katlı 8 bina daha kontrollü şekilde yıkıldı, ancak geride sadece enkaz değil, derin bir sessizlik de kaldı. Yıkım çalışmaları sabahın erken saatlerinde başlarken, bazı aileler yıllarca yaşam alanı olan evleri son kez görmek için bölgeye geldi. Kimi vatandaşlar, çocukları ile birlikte çöken duvarları izledi; kimi ise sessizce bir köşede biriken hatıralarıyla baş başa kaldı. Yıkım makinelerinin sesi, duygularını içine atan insanların iç çekişlerine karıştı. İlçe merkezinde süren çalışmalar, kırsal mahallelerde de aralıksız devam ediyor. AFAD ve belediye ekipleri, yıkım sırasında çevredeki yapılara zarar gelmemesi için büyük titizlikle çalışırken, vatandaşların güvenli alanlarda tutulmasına özen gösteriliyor. Depremde hasar gören evlerin tek tek yıkılması, birçok kişi için yeni bir başlangıcın zor fakat mecburi adımı oldu. 'Evimiz gitti ama hatıralarımız kalacak' diyen vatandaşların hüzünlü bakışları, bölgedeki atmosferin en güçlü ifadesi olarak dikkat çekti. Yetkililer, ağır hasarlı tüm binaların kısa süre içinde yıkılarak ilçe genelinin tamamen güvenli hale getirileceğini belirtiyor.

Science uyardı, Prof. Dr. Tüysüz açıkladı: İstanbul depremi yaklaşıyor mu?

Science uyardı, Prof. Dr. Tüysüz açıkladı: İstanbul depremi yaklaşıyor mu?

Science dergisinde yayımlanan &quot;İstanbul depremi&quot; araştırmasını yorumlayan Jeolog Prof. Dr. Okan Tüysüz, Marmara’da deprem olmayacak&quot; yönündeki yaklaşımların bilimsel karşılığı olmadığını söyledi. Mimar Sinan açıklarından Adalar ve İzmit Körfezi’ne uzanan fay zonunun uzun süredir kırılmadığını ve risk taşıdığını dile getiren Prof. Dr. Tüysüz, 23 Nisan’da yaşanan 6,2&#039;lik depremin ardından Adalar ve Avcılar açıklarındaki kilitli faylar üzerinde stres oluştuğunu belirtti.