İzmir'de 'Araf' sergisi: 'Kendi cennetimizi kurma iradesi gösterirsek yapabiliriz'

İzmir'de 'Araf' sergisi: 'Kendi cennetimizi kurma iradesi gösterirsek yapabiliriz'

Sanata dair yazılarıyla tanıdığımız yazarımız Fide Lal Durak, eserleriyle İzmir'de ilk kişisel sergisini açtı. Durak'la "Araf" adlı sergisini konuşma fırsatınız yakaladık. "Araf" cennetle cehennem, iyiyle kötü, hareketle hareketsizlik arasında kalmak gibi anlamlar içeren, çelişkilerle dolu bir kavram. Senin anlatmak istediğin "Araf" hangi çelişkileri konu alıyor? Araf ile kurduğum analojiyi, cennetin de cehennemin de bu dünyada olduğu gerçeğiyle, Dante’den yola çıkarak yapıyorum. Bugünün gündelik hayatında topluma baktığımda gördüğüm ruh hali beni bu benzetmeyi yapmaya itti. İnsanların kendilerini bir yere ait hissetmemeleri, ne tam orada ne burada olmaları, söylenmeleri, memnun olmamaları ama bir şeyi değiştirmek için harekete de geçmemeleri arada kalmış ve sıkışmışlık duygularıyla geçiyor bana. İnsanların askıda kaldığını düşünüyorum. İçinde yaşadığımız dönemi Araf’a benzetiyorum o yüzden. Günümüz insanı, ağırlaşan hayat koşullarında her gün daha fazla çalışmasına rağmen halen zor geçinebiliyor ve bu yüzden çok mutsuz. Bu mutsuzluk, çalışmadan arta kalan zamanlarda mutlak bir mutluluk arayışına, derinleşmeyen duygulara, meraklara, arzulara ya da giderek daha sığ ilişkilere sebep oluyor. Tabii ben burada ruh halimize dair bir genelleme yapıyorum ve biraz da yüzleşme ihtiyacımız olduğunu düşündüğüm için merceği buraya odaklayarak olduğundan büyük anlatıyorum. Yine de azımsanmayacak derecede gerçeklerden kaçma davranışı geliştirdiğimizi düşünüyorum. Yani bizi mutsuz eden şeylerin kök sebeplerinin farkındayız ama o gerçekle yüzleşip, mücadele etmek, değiştirmek istemiyoruz. Bu da çok arada bırakan bir hâl bana kalırsa. Modern dünyanın Araf’ında cennet diye bir şey olacaksa onu biz yaratacağız. Ama, Dante’nin Araf’ındaki gibi ruhlarımızın arınmasını bekleyemeyiz. Memnun olmadığımız şeylerle yüzleşirsek ve kendi cennetimizi kurma iradesi gösterirsek yapabiliriz. Bu isimle birlikte aslında izleyiciye kendisini sorgulaması için de bir davette bulunuyorum. Umarım sergi insanların “Araf”ta olup olmadığını düşünmesine alan açıyordur. Sergideki portre ya da figürlerin her gün karşılaşabileceğimiz sıradan insanları betimlediğini görüyoruz. Betimleyeceğin insanları neye göre ya da nasıl seçtin? Portrelerdeki figürler, hem kişisel gözlemlerden hem de kolektif bir ruh halinin yansımalarından oluşuyor. Gündelik hayatta karşılaştığım insanların hikâyeleri ve tavırları, toplumsal olarak paylaşılan duygularla birleşerek eserlerde yer buluyor. Sürekli fotoğraf çekiyorum. Toplu taşımada, sokakta yürürken, bir eylemde ya da etkinlikte insanların doğal hallerini yakalamaya çalışıyorum. Sonra o fotoğraflar sanatsal üretimlerim için referans oluyor. Böylece kendi yaşamımdaki etkileşim alanını da eserlere dahil etmiş oluyorum. Serginde "hepimizi gölgesiz bedenler arasında Araf'ta dolaşmaya, asılı kalan halimizle yüzleşmeye " davet ediyorsun. Peki sanatsal araçlarla tasarladığın Araf ve yüzleşme deneyimini sunuma hazırlarken bir sanatçı olarak sen de çelişkiler ve yüzleşmeler yaşadın mı? Bunlardan söz etmek ister misin? Tabii ki yaşadım. Herkesin hem bireysel hem de toplumdaki genel durumla ilgili yüzleşmesi gereken şeyler var bence. Sergiyi hazırlama sürecinde aile ve ev temasını da arka planda tartıştım. Bu yüzden iki tane aile temasını işleyen tül iş var. Sanırım bireysel anlamda yaşadığım yüzleşmeler bu alandaydı. Onun dışında insanlardan nefret etmeden mevcut durumumuzu eleştirmek de bence yüzleşilmesi gereken bir şey. Gündelik hayattan eserlere taşıdığım figürleri karamsar bir bakışla değil olabildiğince kendi gerçekliğinde ve pozitif ele almaya çalıştım. Örneğin renkler eğlenceli ve mutlu. Portrelerde biraz daha negatif diyebileceğimiz duygular var. Portrelerde Araf’ta olma duygusunu aradığım için kaçınılmaz olarak ifadesini sıkılmış ya da geçişken diyebileceğimiz bir alanda buldu. Malzeme olarak tülü kullanmanın belli bir nedeni var mı? Beni tülü kullanmaya iten şey, tül perdenin kullanımı oldu. Perdenin hem kapatmak, gizlemek hem de halen biraz görmek için kullanılması arada kalma halini iyi yansıtıyordu. Çelişkili bir malzeme olduğunu düşünüyorum, bu yüzden de etkisi yüksek. Tülün şeffaflığı ve katmanlı yapısı, portrelerin belirsizliğini ve geçiş halini iyi vurguluyor, diğer taraftan şekil vermesi de zor bir malzeme. Zor olanla uğraşmak da ayrıca keyifli. Portrelerde tülün etkisiyle oluşan şeffaf katmanlar, hem varlığı hem de yokluğu aynı anda hissettiren bir atmosfer yaratıyor. Dante’nin Araf’ında insanlar gölgesizdir, çünkü bedenleriyle değil sadece ruhlarıyla oradalardır. Biz tabii ki bedenlerimizle varız. Ancak gölgesiz olmak bir metafor olarak varlık-yokluk çelişkisini iyi vurguluyor. Sergide insan boyutlu tül figürler de var. Bunların arasında insanların dolaşabileceği şekilde sergileme yapıyorum. Tül figürlerin doğal olarak gölgeleri yok. Aralarında dolaşan insanların görüntüsü ve bir sanat imgesi olarak tül figürlerinki birbirine karışıyor. Bu sergileme biçimiyle "Gölgesiz bedenler" ya da “Araf” teması daha da güçleniyor; figürler, gerçeklik ile hayal arasındaki ince çizgide konumlanıyor. Sergi 17 Aralık’a kadar İzmir Kemeraltı’nda Monk Uniq Art Gallery’de ziyaret edilebilir.