5 KRİTİK BAŞLIK MASADA

5 KRİTİK BAŞLIK MASADA

Cumhurbaşkanlığı Kabinesi iki haftalık aranın ardından bugün Beştepe'de toplanacak. Toplantıda öncelikli gündem Terörsüz Türkiye Süreci olacak. Rusya-Ukrayna savaşında gelinen aşama, Suriye'deki gelişmeler ve asgari ücret zammı da değerlendirilecek.

Meclis’te bile taciz mi?

Meclis’te bile taciz mi?

TBMM lokantasında staj yapan meslek lisesi öğrencilerinin cinsel tacize maruz kaldıklarının ortaya çıkması üzerine verilen tepkilerin önemli bir bölümünde tacizin Meclis’te olmasına duyulan şaşkınlık ve öfke var. Sanki Meclis gibi kurumlarda olmazmış ya da bu tip kurumlarda çalışan insanlar hep çok asil ve ahlaklı kişiler olur sanılıyor galiba. Özellikle erişkin olmayan çocuklara ve gençlere yönelik cinsel taciz, istismar ve saldırının neden olduğuna dair “doğru sanılan yanlış inançlar” bu şaşkınlığa neden oluyor. Cinsel tacize karşı bir politik mücadele yürütülecekse, mücadeleye bu doğru sanılan yanlış inançlardan kurtulmakla başlanılmalı. • Cinsel tacize maruz kalma riski, özellikle Meclis gibi kurumsal yapılarda daha da yüksek. Asimetrik güç ilişkisinin olduğu, otoriteye koşulsuz boyun eğmenin beklendiği, Meclis, Kuran kursu, Papaz okulu, yatılı okul, tarikat gibi dini ya da seküler kurum ve yapılarda cinsel tacize maruz kalma riski çok daha yüksektir. Cinsel taciz, istismar ve saldırıların en sık görüldüğü kurumun “geniş aile- akraba ağı” olması da bu yüzdendir. • Cinsel saldırı failleri, eylemlerini hasta, sapkın ya da ahlaksız oldukları için gerçekleştirmiyorlar. En az üç binyıldır süregiden bir “erkek kimliğinin” olağan örnekleri olduklarından böyleler. Cinsel taciz bireysel bir sorun değil, toplumsal-politik bir özellik. Tacizciler, eylemlerini suç, yanlış ya da ahlaksızca bir eylem olarak görmüyorlar tersine hak bellemiş durumdalar. Tacizci olduklarını düşünmüyorlar; erkek oldukları için doğa yasası gereği eylemde bulunduklarına inanıyorlar. Bu durumda eğri oturup doğru konuşalım; Meclis’teki aşçıdan Epstein ve avanesine, İngiliz kraliyet veliahtından, imamına, papazına, hahamına ve yoga hocasına kadar, milletvekilinden bakkalına, öğretmeninden kaymakamına kadar; farklı eğitim, kültür, ekonomik, inanış çevrelerinden olsalar da bu insanları ortaklaştıran “erkek kimliği” ve o kimliğin cinsellik hakkındaki ortak inanışı ne olabilir! 1. Cinsellik bir güç gösterisidir. Güçlü olanın aktif ve belirleyen olduğu, zayıf olanın ise pasif ve kabul etmek zorunda olduğu bir eylemdir. Güçlü olan bu eylemi sevgi ve şefkatle uygulayabilir de uygulamayabilir de. Bu karar güçlü olanın arzusu ve zayıf olanın da boyun eğme becerisiyle belirlenir. Ne kadar “uysal” olursa, o kadar sevgi de görecektir. 2. Cinsel eylem, güçlü erkeğin güçsüz olana (kız, erkek çocuk, kadın) uygulamayı kendine hak gördüğü bir eylemdir. Hocaların, oğlan çocuklara cinsel saldırılarını, ne saldırısı, bu “badelemek” diye savunmalarını anlamak için antik yunandaki “erastes-eromenos” kavramlarını bilmeniz gerekiyor. 3. Adet görmeye başlamış kız çocukları ile sakalları çıkana kadar erkek çocukları (oğlanlar) güçlü erkekler tarafından cinsel eylemde kullanılabilirler. Eğer bu çocuklar sahipsiz ve kamusal alanda iseler, isteyen erkekler onlara cinsel eylemde bulunabilirler. 4. Zayıf olan, zayıf olduğu için mutlaka güçlü bir sahip tarafından korunmalıdır. Zayıf olan, yanında bir koruyucusu olmadan güçlü olanların arasına katılırsa, cinselliğe davetiye çıkarmış, kendisine cinsel eylemde bulunulmasına izin vermiş demektir. 5. Kız çocukları ve kadınlar fıtratları gereği zayıftırlar, cinsel arzularını denetleyemezler. Kız çocukları adet gördükleri andan başlayarak kadın olarak kabul edilirler. Adet görmek, döllenebilir ve doğum yapabilir yaşa gelmiş olduklarının kanıtıdır. Adet görmeye başladıklarında akılları kıtlaşır ve cinsel arzularını kontrol edemezler.  Bir kız çocuğunu ya da kadını kendi haline bırakırsanız önüne gelen herkesle cinsellik yaşamak ister. Bu yüzden de kontrol altında tutulmalıdırlar. 6. Bir kız çocuğu ergenliğe girdiği yaşta hemen evlendirilmeli, bir güçlü erkeğin koruyuculuğu ve denetimine teslim edilmeli ve o erkek tarafından korunup, kontrol edilmelidir. Kadınlar cinsel arzularını kontrol edemeyen varlıklar olduklarından onlar sık sık gebe bırakılmalı ve kadın değil anne kimliğine dönüştürülmelidirler. Annelik, kadının cinsel arzusunu söndürür ve başka erkeklerce arzulanmasını da engeller. 7. Kız ve oğlan çocukları ve kadınlar başlarında koruyucu-kontrol edici bir erkek olmadan ev dışında bulunmamalıdır. Ev dışında bedenlerini örtmeli ve sokaktaki (kamusal alandaki) erkekleri tahrik etmemelidir. 8. Erkek, koruma ve kontrol etme görevini aksatırsa erkeklik görevini yerine getirmemiş ve toplumun düzenini bozmuş demektir. Bu yüzden de erkeği tarafından korunup, kontrol edilmeyen kadın başka erkeklerle beraber olmaya yatkınlaşacaktır. Çünkü zaten arzusunu denetleme gücü yoktur. Bir erkek tarafından kontrol edilmeyen kadına başka erkeklerin cinsel eylemde bulunma hakları doğar. Belki okurken rahatsız oldunuz, belki de kızdınız bana. Umarım öyle de olmuştur. Ama gerçek de bu. Yukarıdaki erkeklik ilkeleri öyle eğitimsiz, yobaz, din bezirganlarının kadın düşmanı fikirleri değil. Özel mülkiyetin başladığı ve ezen-ezilen ilişkisinin kurumlaştığı binlerce yıldan bu yana “errrkek kimliği” bu ilkelere göre belirleniyor. Bu yüzden Adnan Oktar ile Epstein, Meclisteki aşçı ile okuldaki öğretmen, Steve Bannon ile Noam Chomsky fark etmez, hangi dini, politik görüşe sahip olurlarsa olsunlar, bu ilkeleri ortak bilinçlerinde taşıyorlar. Bu ilkelerden bir erkeğin kurtulması için önce bunları fark etmesi, ardından kendinde devrim yapması ve erkeklikten insanlığa sıçraması zorunlu. Çocuklara ve kadınlara yönelik cinsel taciz ve saldırı ile mücadelenin sadece kadın örgütlerine bırakılması ve kadınların kanları pahasına bu mücadeleyi yüzlerce yıldır sürdürmeleri bile erkeklerin, errkekliklerine halel gelmesi endişeleriyle ve haklarını yitime kaygılarıyla ilgili. Rahatları kaçsın istemiyorlar. Sadece, ben o erkeklerden değilim diyerek yazıyı bitirdiyseniz, o erkeklerden birisiniz demektir, mücadelenin parçası olacak mısınız?