Wolverhampton Wanderers: Umutlar tükenirken

Wolverhampton Wanderers: Umutlar tükenirken

Aralık ortasına yaklaştığımız, bir seneyi daha geride bırakmaya hazırlandığımız zamanlarda Premier Lig’in dibinde Wolverhampton Wanderers, West Midlands bölgesinin 250 bin nüfuslu şehrinin sarı siyahlı takımı. Bu sezon sevdalıları mutsuz, son maçta evinde Manchester United’a farklı yenilmelerinin ardından 15 maçta sadece iki puan toplarken, Premier Lig tarihinde Aralık ortasına kadar en düşük puanı toplayan takım oluyordu. Ada futbolunun yaşı yeten meraklıları hatırlar, Derby County, 2007-08 sezonunda 38 maçta mümkün olan 114 puandan sadece 11'ini toplayarak lig tarihinin en az puanıyla küme düştü. O sezon sadece bir maç kazanırken, sekiz maç berabere kalıp, 29 maç kaybettiler; 20 gol atıp 89 gol yediler ve Pride Park'ta hatırlamak istemeyecekleri bir sezonda -69 gol farkıyla bitirdiler. Gidişata bakarak, bir sezonda en az puan toplama talihsizliğine sahip Derby County’nin istenmeyen rekorunu kıracak gibi Wolves, ligde 19 maçtır galibiyet alamayan takım son sekiz maçından puan çıkartamadı. Serin bir Aralık akşamında, gün son maçında Wolves zorlu Arsenal deplasmanında. Ev sahibi, Wolves'a karşı son sekiz lig maçını kazandı; 2010-19 yılları arasında Burnley'e karşı elde ettikleri 10 maçlık galibiyet serisinden bu yana bir rakibe karşı elde ettikleri en uzun galibiyet serisi. Misafir takımın Arsenal karşısında bahtı kapalı, rakibe karşı evlerinden ırak son 14 lig maçının sadece birini kazanabildiler (4 beraberlik, 9 mağlubiyet). İlginç veri, Arsenal'in bu sezon ligde kaydettiği ilk 17 golün 12'si duran top pozisyonlarından geldi. Viktor Gyökeres'in Kasım ayında Burnley karşısında attığı kafa golünden bu yana, son 11 lig golü akan oyundan buldular. Ev sahibi Arsenal 4-3-3 dizilişinde; kalede Raya, savunmada White, Saliba, Hincapie, Timber, orta sahada Eze, Zubimendi, Rice, ileri uçta Saka, Gyökeres, Martinelli. Misafir Wolves 3-5-2 dizilişinde; kalede Johnstone, savunmada Mosquera, Agbadou, Gomes, orta sahada Doherty, Joao Gomes, Andre, Krejci, Wolfe, ileri uçta Larsen, Hee-Chan. Beklendiği gibi maça baskılı başlıyor başlıyor Arsenal, henüz 2. dakikada Rice ile soldan kullandıkları duran topta rakip savunmayı geçemiyorlar. Topun rakipte olduğu anlarda takım halinde savunmada açık yeşil formalı Wolves, 16 maçta kalesinde gördüğü 33 golle Burnley ile ligin en cömert savunması. 7. dakikada sağdan kullandığı ilk kornerinde sonuç alamıyor Arsenal, akabinde kaptanları Saka’nın sağdan ortasında Timber’in müsait pozisyonda kafa vuruşu isabetsiz. İlk 15 dakikada topa yüzde 70 oranında sahip olurken rakip kaleyi bir kez yokluyorlar, Wolves rakip sahaya geçmekte zorlanıyor. 17’de Arsenal atağında Saka’nın sağdan ortasında Rice’ın kafa vuruşu kaleci Johnstone’da kalıyor, ilk bölümde tüm baskısına rağmen gol vuruşlarında etkisizler. 27’de ilk tehlikeli atağında gole yaklaşıyor Wolves, Arsenal savunmasının ileri çıktığı pozisyonda Mosquera’ın pasında Hee-Chan’ın rakip ceza sahasına kadar taşıyıp vurduğu topta Raya gole izin vermiyor. 31’de Arsenal savunmasında sakatlanan White yerini Lewis-Skelly’e bırakıyor. 33’te soldan arka arkaya kullandığı iki kornerde aradıkları golü bulamıyorlar, bu sezon duran toplardan buldukları 12 golle ilk sıradalar. Devrenin son bölümünde baskıyı ve tempoyu artırıyorlar, sağda Saka kalabalık rakip savunma karşısında kilidi açacak oyuncuları ancak yaratıcı oyuncuları Odegaard’ın yokluğunda aradığı pasları bulamıyor. Arsenal’in topa yüzde 72 oranında sahip olduğu, rakip kaleyi altı kez yoklayıp bulamadığı dört dakika uzatılan devre ev sahibi tribünlerin homurtuları eşliğinde golsüz sonuçlanıyor. 2. devrenin başında takımlar aynı kadrolarla sahada. İlk bölümde geniş alanları kullanarak oyunu rakip sahaya yıkıyor Arsenal, ancak 50. dakikaya kadar rakip kaleyi bulan vuruşları bulunmuyor. 57’de maçın muhtemel kırılma anı, Arsenal atağında Martinelli sol kanattan ceza sahasına girip uzak köşeye vuruyor, top direğin yanından auta çıkarken kaçan gole hayıflanıyor ev sahibi tribünler. Akabinde üç değişiklik yapıyor hocaları Mikel Arteta; Eze, Martinelli, Zubimendi yerlerini Odegaard, Trossard, Merino’ya bırakıyor. 60’ta Wolves’ta sarı kartı gören Hee-Chan, rakibe sert müdahalesi kırmızıya yakın. 65’te Wolves savunmasında Doherty, Gyökeres’e sert müdahalesi sonucu sarı kartı gören oyuncu. Üç dakika sonra Rice’ın gollük vuruşunu sol köşeden uzanarak çıkartıyor Johnstone, 32 yaşındaki 1.93’lük kaleci o dakikaya kadar hatasız oynuyor. 69’da Wolves savunmasında Doherty ve Larsen yerlerini Tchatchoua ve Arokodare’ye bırakıyor. Aradığı golü 70’te buluyor Arsenal, Saka’nın sağdan kullandığı kornerde top önce arka direğe sonra kaleci Johnstone’a çarpıp ağlarla buluşurken ev sahibi tribünler yıkılıyor. 70 dakika kalesini gole kapatan Johnstone yediği golde yer tutuşunda ve topa müdahalesinde hatalı. Öne geçtikten sonra pas trafiğini artırıyor Arsenal, 76’da Trossard’ın soldan ortasında Gyokeres dönerek vuruşunda gole yaklaşıyor. Akabinde 14 numara yerini alkışlar arasında uzun sakatlıktan dönen Jesus’a bırakıyor. Son dakikalarda beraberliği yakalama adına 3. bölgeye kalabalık çıkıyor misafir takım, 90. dakikaya kadar rakip ceza sahasında topla sadece bir kez buluşurken rakip kaleyi bir kez buluyorlar. Dakika 91’i gösterirken skoru koruma telaşındaki rakip karşısında beraberliği yakalıyorlar, Mane’nin ortasında kafayı vuran Arokodare topu ağlara gönderen oyuncu, Arsenal tribünleri şok yaşıyor. Wolves puanı kaptı derken üç puanı getiren golü 90+4 buluyor ev sahibi, Saka’nın sağdan ortasında Jesus’dan önce kafayla topa müdahale eden Mosquera topu kendi ağlarına gönderiyor. Altı dakika uzatılan maçta başka gol olmayınca 60,242 taraftarın şahitliğinde 2-1’lik skorla üç puanı kapan Arsenal maç fazlasıyla ikinci sıradaki Manchester City’nin beş puan önüne geçiyor. Wolves’a gelince, iki puanda ligin dibinde kaçınılmaz akıbeti bekliyorlar, 2017-18 sezonunun sonunda Premier Lig’e yükselen takım geçmiş sezonlarda elden çıkardığı oyuncuların bedelini ödüyor. Maçın adamı: Arsenal’in kaptanı Bukayo Saka.

Trabzonspor-Beşiktaş maçında kırmızı kart tartışması! Eski hakemler son noktayı koydu

Trabzonspor-Beşiktaş maçında kırmızı kart tartışması! Eski hakemler son noktayı koydu

Süper Lig'in 16. haftasında oynanan Trabzonspor-Beşiktaş maçı 3-3'lük eşitlikle tamamlandı. Ancak her iki taraf da hakem Ali Şansalan'ın yönetiminden memnun kalmadı. Beşiktaşlı El Bilal Toure'nin gördüğü kırmızı karta siyah beyazlılar isyan ederken, ev sahibi bordo mavililer ise Orkun Kökçü'nün de kırmızı kart görmesi gerektiğini savundu. Dev maça damga vuran pozisyonları Trio ekibi yorumladı.

Lolita rasyoneli

Lolita rasyoneli

Sevgilisi terk etmiş, salya sümük... “Saçmalama oğlum” dedi birimiz. “Elini sallasan beş yüz ellisi, unut gitsin.” Bir başka arkadaşımız, “Sen ne hata yaptın ki?” dedi. “Ulrike Meinhof’u anımsa, üzüleceğine öfkelen. Ancak böyle rahatlayabilirsin.” Bizimki hak verir gibi bir an durdu, sonra kan çanağına dönmüş gözlerini üzerimize dikerek konuştu: “Dost olduğunuz için beni avutmaya çalışıyorsunuz, sağ olun, dostlar böyle yapar. Ama Ulrike’nin bambaşka bir bağlamda söylediği meşhur sözünü bu konuda pas geçiyorum. Kıymetli, en azından benim için kıymetli onca güzel hatırayı unutmak istemiyorum ve beni rahatlatacaksa bile öfkelenip o hatıralara ihanet edemem. Neden rahat olmaya bu kadar meraklıyız ki? Bırakın rahatsız kalayım, bırakın üzüleyim. Beni sevdiğiniz için benim rasyonelimi rasyonalize etmeye çalışıyorsunuz ama yapmayın bunu. Gerek yok.” “Rasyonalize etmek” Maslakça bir terim. Birine anlamını sorsak “Acı veren, hoşa gitmeyen, işimize gelmeyen bir konuya rahatlatıcı mantıklı gerekçe bulmaya çalışmak” diye bir yanıt verir. İngilizce’de “to rationalize” deniliyor, bunu alıp kullanmışız. “Gerekçelendirmek” Türkçe karşılığı olabilir ama bu sözcük “rasyonalize etmek” kadar net değil. Olumlu bir durumu da gerekçelendirebiliriz ama sadece olumsuz, sorunlu konuları “rasyonalize ediyoruz.” *** Terk edilmiş arkadaşımız yaşadığı aşk acısına rağmen “unutmak” veya “karşı tarafı suçlamak” önerilerini reddediyor, bunları “rasyonalize etme” olarak nitelendiriyor. Acı çekmenin, rahatsız olmanın, üzülmenin bir “sorun” gibi algılandığı çağımızda tedavi girişimlerini böyle adlandırması ürkütücü bir şekilde doğru. Eskiden bir çocuğun üzülmesinin, depresyona girmesinin pek haber değeri yoktu. Belki de bu nedenle o kadar da üzülmez, depresyona girmez, travmatik olaylar yaşasak da bundan bir travma hikâyesi çıkarmazdık. Nesiller geçtikçe “aman çocuk üzülmesin” cümlesi bir bilim dalı haline geldi. Ebeveynler çocuklarını neyin üzdüğünü bulmaya çalışan hafiyelere dönüştüler. Her üzüntü, her acı, her kaygı derhal yok edilmeli ve bir an önce tekrar gülmeye, dans etmeye başlamalıydık. Üzüntü kaynaklarımızı hor görmek serbestti, kendimizi haklı çıkaracak şekilde durumu hemen “rasyonalize etmeli” ve tarihi böyle yazıp yolumuza devam etmeliydik. Üniversitenin ilk yıllarında tanıyıp sonra izini kaybettiğim birini sosyal medyada buldum ve ona merhaba dedim. Sanki geçen hafta bir aradaymışız ve çok taze bir kavga etmişiz gibi coşku dolu bir hakaret mesajı yazdı: “Bana ne hakla selam veriyorsun?” Birbirimizi son gördüğümüzde 18 yaşındaydık ve şimdi aradan neredeyse kırk yıl geçmişti. 18 yaşında ona ne demiş olabilirdim ki böyle dinmeyen bir öfkeye sahipti? Ortak bir arkadaşımıza danıştım ve arkadaşım o günleri benim anımsadığım gibi anlattı. Bir suçum yoktu ama belki de bilmeden onu incitmiştim. Geçen zamanda bu incinme halini içselleştirmiş ve makas alınca ayrı yönlere giden trenler gibi bu anlatıyla benden iyice uzaklaşmıştı. Veya belki aynısını ben yapmıştım ve hakem olarak tayin ettiğim arkadaşım da durumu “rasyonalize ediyordu”. Hangimizin rasyonalizesi rasyoneldi? Bir kişi mahkûm edildiğinde, içimizden habis bir ses yükselir ve bu durumu “rasyonalize etmeye” çalışır. “Kendi arandı, ateş olmayan yerde duman tütmez, neden seni beni değil de onu aldılar?” Bu tip sözlerin parasetemol etkisi olur, harareti keser, ateşi düşürür. “Rahatı arama”nın yer çekimi kadar doğal sayıldığı bir çağda, anlaşılmaz bir durumu “rasyonalize etmek” de hak sayılır. Adaleti arayan bir teraziyle değil, keyfine düşkün bir popoyla düşünmeye başlar, böylece insan soyunun en soysuz haline evriliriz: Haklının değil, güçlünün yanında olan. *** Sovyet Devrimi nedeniyle yurdundan Amerika’ya göçen bir Rus burjuvası olmasının en çok ekmeğini yiyeceği “anti komünist” yıllarda Vladimir Nabokov, aynı anda hem Stalin’in, hem de McCarthy’nin nefret edeceği bir roman yazdı: Lolita. Romanda Humbert adlı bir adamın Lolita adlı bir kıza duyduğu aşk anlatılır. Sorun şudur ki, Humbert 37 yaşındayken, Lolita 12 yaşındadır. Kitabı baştan sonra Humbert’in kaleminden okuruz. Nabokov yazar olarak bu kurgusal karakterin anlatısına hiç müdahale etmez. Humbert dili mükemmel kullanan, edebi derinliği olan, entelektüel biridir. Metin boyunca sadece bir çocuğu yönlendirmekle kalmaz, kitabı okuyan kişilerin de kafasını çelmeye çalışır. Sözcükleri öyle özenle seçer, olayları öyle titizce kadrajlayarak anlatır ki 12 yaşındaki öksüz bir çocuğa tecavüz eden bu sapıkla empati kuracak hale gelirsiniz. Bir noktada kitap ellerinizi yakmaya başlar. Ahlaksız, şerefsiz, utanmaz bir adam süslü sözlerle size de Lolita’ya yaptıklarını yapmaya çalışır gibidir. Lolita, rasyonalize etmenin nerelere gidebileceğini gösteren bir başyapıt. Amerika’da yayınlanması reddedilince ilk baskısını Fransa’da yapabilmiş, faşizmi en iyi anlatan kitaplardan biri olduğu yıllar sonra kabul görmüş. Nabokov arkalarında farklı bayraklar dalgalansa da diktatörlerin hep aynı hamurdan olduklarını anlatıyor bizlere: Halkı Humbert’in Lolita’ya yaptığı gibi bilgiden, muhakemeden, adalet arayışından mahrum bırakmak; ardından onları en çirkin kötülüklerle sömürmek ve nihayet bir de pişkince sevgi beklemek. Karanlık ihtirasını neyle örtmeye çalışırsa çalışsın, kendini hangi şatafatlı ifadelerle rasyonalize ederse etsin, gerçekte pespaye sefil bir tecavüzcü olmak. Nabokov Lolita’yı yazalı yetmiş yıl geçti ve neyse ki Türkiye bir hukuk devleti. Bu kitap bizlere hiçbir şey söylemiyor olsa da, siz siz olun kırgın aşıkları rasyonalize ederek avutmaya çalışmayın.